top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Özgürlük ve hakikatin romanı


Mimar Sinan’ın hayatından esinlenen Sinan’ın Kitabı adlı romanıyla tanınan Moskovalı yazar Gleb Şulpyakov’un son romanı Kızıl Gezegen Türkçede.

Tarihsel bir suçla yaşamak mümkün mü sorusu çevresinde gelişen romanla ilgili Pyotr Aleşkovski'nin Novaya Gazeta'da yer alan değerlendirme yazısını aynı zamanda romanı da Türkçeye kazandıran Sabri Gürses'in çevirisiyle Litera Edebiyat okurları için yayınlıyoruz.


Pyotr Aleşkovski[1]


Dünya haritasında yeni, komünizmden uzak bir Rusya’nın ortaya çıkmasından bu yana yıllar geçti, dünya Berlin Duvarı’nı kaybetti ve görünüşe göre ülkeden ülkeye inanılmaz bir hareketlilik çok sayıda Rus için bir norm haline geldi. Çeteleri anlatan, yaşananların karmaşıklığını ve derinliğini asla göstermeyen o polisiye diziler gibi kaybolup gitti doksanlı yıllar. Sonunda, belli ki, yaşananları düşünme, kavrama vakti geldi.



Gleb Şulpyakov’un Kızıl Gezegen romanı böyle bir kavrama çabasının ürünü. Başkent Moskova’nın akademik bir uydu kasabası olan Kızıl Gezegen, orada yaşamış birinin hafızasında uzak çocukluktan bölük pörçük hatıralar olarak parça parça doğuyor. Edebiyat alanında bolca bulunan, büyük kısmı o zamanı yakalayamamış insanlar tarafından yazılmış o SSCB’nin mükemmel hayatıyla ilgili anı kitaplarının tersine, bu romandaki geçmiş, yani üzeri sisle kaplansa bile hemen her zaman güzel olan bir çocukluk dürüst olmuş.


Kitabın kahramanları, sınıf arkadaşları, tam olarak Kızıl Gezegen’de doğmuşlar; hayatları dünyayı dolanarak geçiyor - Almanya, Polonya, Hollanda, İtalya, Türkiye… ama usta bir elle anlatılan farklı dilli ülkeler ve kültürleri kendi yerini ve hedefini arayan insanların kaderini ortaya çıkaran bir fon oluşturuyor sadece. Konu ilerledikçe, ülkeden ülkeye dolaşan bir tren hızıyla, kayıp ruhların trajik arayışının - özgürlük ve hakikat gibi ebedi, köklü felsefi kavramların, hayat hakkında düşünen her ruhun açıklamaya çabaladığı bu kavramların arayışının ortaya çıktığı sahnede bir fon olarak bu arka plana ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Konunun uzamındaki değişimler tesadüfi değil – nasıl insanın yolu üzerinde bir sürü durak, istasyon varsa, romanda da, Ugliç’teki çareviç Dmitri cinayetinden Vladimir Nabokov’un bir Alman toplama kampında ölen küçük kardeşi Sergey’in kaderine kadar birçok tarihsel hikaye var. Yol, hiçbir meyvenin rastgele olmadığı ve küme halinde birbirine yapıştığı bir üzüm salkımına dönüşüyor.


Kahramanların kaderleri farklı farklı, ama, kitabın sonunda Moskova’da, Sanduni hamamında toplananları görüyoruz, dünyayı gezmişler ve tekrar burada ve şimdi yeniden biraraya gelmişler. Ayrıca, edebi arayışını bırakan başkahraman Saşa Suhoy da, büyük büyükbabasının bir zamanlar rahip olarak çalıştığı kilisede çalışmaya başlamış. Dindarlığın yolu tenha ve sakindir, Gleb Şulpyakov bunu bilerek vurguluyor. Yazar, akıp giden hayata bir kaleydoskoptan bakıyor sanki - çok renkli camlar-olaylar, bir öncekine sadece renkleriyle benzeyen yeni bir vitray figürü oluşturmak üzere dağılıyor.