top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıPeyman Ünalsın Gökhan

Bir cinayetin hafif ezgili tasviri

Peyman Ünalsın Gökhan, Marguerite Duras’ın Yeni Roman akımı ile kaleme aldığı Moderato Cantabile hakkında yazdı: “Bu novellayı basitçe; öldürülen bir kadınla, zanlı sevgilisi arasındaki ilişkiyi sorgulayan Anne Desbaresdes ile Chauvin’in, cinayet mahallinde başlayan ve gelişen saf aşkları izleği altında okumak büyük haksızlık olur.”



Marguerite Duras, Fransız Nouveau Roman -Yeni Roman- akımının en baskın temsilcilerinden biri. 1950’lerde Fransa’da gelişen bu akım standart tiplemelerle, kronolojik zaman gibi geleneksel anlatıda karşımıza çıkan özellikleri reddeder. İnsan ve dünya ilişkisini irdeler. İşte tam da bu sebeplerden romanın klasik yapısından sıkılan okurlara kendini daha çok kabul ettirir. 


Marguerite Duras’ın, çevirisi Alper Turan’a ait, Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan Moderato Cantabile romanında Yeni Roman akımının izlerini sürebiliriz. Bazı romanlar öyle bir ruha sahiptir ki, metnin içeriğinden, diyaloglardan, yansıttığı atmosferden o ruhun içine buhar olup sızabilirsiniz.


Moderato Cantabile bende öncelikle ismiyle ve tabii kapağıyla ritmik duyguları harekete geçirdi. Müzikal bir tını bekledim. Siz de o tınıyı duyun isterim. O yüzden hemen aşağıdaki linke tıklayarak romana ismini veren, Avusturyalı müzik editörü ve besteci Anton Diabelli’nin Sonatina in F major, Op. 168, No. 1 (I: Moderato cantabile) parçasını arka fonda dinlemeye başlayın.


Fransa’da küçük bir sahil kasabası…

Anne Desbaresdes isimli bir kadın, ait olduğu sınıfın diktelerini, kitap boyunca kendisinden sadece ‘çocuk’ diye bahsedilen oğlu üzerinde uygulama çabasıyla piyano çalması hususunda ısrarcıdır. Piyano tuşlarındadır artık Diabelli’nin mini sonatı. Ve fakat tutuktur çocuk. Zira ‘moderato cantabile’ ne demek hatırlayamaz. Parmakları ve aklı isyan eder. Oysa romanın fonunda duyduğumuz o ‘Hafif Ezgili’ melodiye kulak verse, annesini endişelenmekten, piyano hocasını da sinirlenmekten kurtarır. Piyano Hocası Matmazel Giraud, çocuk her teklediğinde asabiyet dozunu biraz daha artırır. Sonra aniden çığlıklar karışır evin önünden geçen kırmızı motorların sesine. Bir aşk cinayeti kasaba gündemine oturuverir tıpkı romanın kalbine kurulduğu gibi. Sonrası hem karakterler hem de okur açısından bir kafa karışıklığı. Anne Desbaresdes cinayetin işlendiği gün, aynı kahvede, kocasının müdür olduğu şirketin eski çalışanlarından Chauvin isimli bir adamla karşılaşır. Kahvedeki barmen kadın, ördüğü kırmızı kazağın ilmekleri arasına, ikilinin cinayetin maktul ve zanlısı hakkında yaptıkları tartışmaya eşlikçi şarap servisini sıkıştırır. O günden sonra yaşanan, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki günler boyunca Anne Desparesdes piyano hocası Matmazel Giraud’nun evi hariç, her gün kahveye gidip Chauvin ile buluşur. Öldürülen kadınla katili arasındaki ilişkiden konuşurlarken, aşkın insanları sürükleyebileceği çıkmazlarda tıkanırlar. Bizler de okur olarak Chauvin’in, Anne Desbaresdes’i, kocasının çalışanları için verdiği davetlerden zaten tanıdığını öğreniriz. Evin önündeki  manolya ağacı ile bir davette Anne’in göğüslerinin üzerine oturttuğu manolyanın kokusu karışır hafif ezgiye. Ve biz bütün bu günler boyunca Anne Desbaresdes’in kocası hakkında, Sahil Dökümhaneleri İthalat ve İhracat Şirketi müdürü olduğundan başka bilgiye ulaşamayız. Tuhaf bir tesadüf mü desem, yoksa Marguerite Duras’ın Yeni Roman akımının anlatısal yapısına hizmet eden zekice kurgusu mu, öldürülen kadın ve katil sevgilisinin tanışma hikâyeleri de Anne Desbaresdes ile Chauvin’in ilk defa karşılaştıkları bu kahvede başlar. Duras bize fiziksel temas olmayan bir aşkı anlatır.


Semboller…

Ezgisi kadar sembolleri de bu novellaya anlam katıyor. 

“Manolya, bahçe parmaklığının solundaki manolya, çiçek açmış.”

“Evet, yılın bu zamanı o kadar çok manolya var ki insan gün boyu bunu düşleyip hasta olabilir. Bu yüzden pencereleri kapatıyoruz, dayanılır gibi değil.” s.28


Chauvin, Anne Desbaresdes’in evinin önündeki manolya ağacının çiçek açtığını fark ettiğini belirtiyor. Aşkın asilliğini temsil eden manolya çiçekleri nasıl dikkatini çekiyorsa, evden yayılan ışık da onu o derece cezbediyor. 


“Uzaktan bakınca, kentin en güzel mahallesinde, denizin karşısında, dört tarafı çevrili bu bahçeye bakıp yanılabilir insan. Geçen yılın haziran ayında, ki birkaç gün sonra tam bir yıl olacak, siz, yüzünüz bahçeye dönük, basamakların üstünde bizleri, dökümevinde çalışanları karşılamaya hazır bekliyordunuz. Yarı çıplak göğüslerinizin üzerinde beyaz bir manolya vardı. Adım Chavin.” s.39


Chauvin, Anne Desbaresdes’in saf, alçakgönüllü ve sebatkâr görünümünü göğüslerinin üzerindeki manolya ile imgeleştiriyor. Onu ilk gördüğünde göğüslerinin üzerinde titreşen, açmış, beyaz, güzel manolya da kendini hafif ezgiye bırakıyor. Ezginin temposu yükseldikçe manolya da renk değiştirip soluyor.


Bir gün Chauvin kahvede öldürülen kadının alkolik olduğunu anlatıyor. Anne Desbaresdes elindeki şarap kadehi ile onu dinliyor ve sorularını yöneltiyor. Sonra bir kadeh daha şarap istiyor. Bir tane daha. Ve bir tane daha. Göğüslerinin üzerinde manolyanın solduğu gece Anne o kadar çok içiyor ki, en son kendini bitkin vaziyette yere atıyor ve yediklerini kusuyor.

Sanıyorum bu noktada novellayı mitolojik olarak da irdelemiş oluyoruz. Şarap tanrısı Dionysos bir kadeh şarabı sağlık, iki kadehi aşk ve zevk, üçüncüsünü uyku, dörtten fazlasını ise kızgınlık ve şiddeti çağıran duygu karmaşası olarak anlamlandırıyor.* 


Ya da bunu Marguerite Duras’ın romanlarına konu ettiği otobiyografik unsurlardan biri olarak da konumlandırabiliriz. 1914’te Saygon yakınlarındaki Gian-Dinh’de doğan Duras, 1931’de Fransa’ya dönene kadar Vietnam’ın çeşitli bölgelerinde yaşıyor. Çeşitli dönemler alkol düşkünlüğünün getirdiği sorunlarla boğuşsa da ilerleyen yaşlarda alkolizm sebebiyle sağlığını yitiriyor.


Novelladaki bir diğer sembol kırmızı renk. Matmazel Giraud’nun evinin önünden geçen kırmızı gemi, kahvedeki kadının elindeki kırmızı yün; roman kurgusunda hikâye edilen aşkın, ateşin, kanın, şehvetin, heyecanın, azmin ve agresifliğin sembolü.


Yeni Roman akımı üzerinden Moderato Cantabile

Bu novellayı basitçe; öldürülen bir kadınla, zanlı sevgilisi arasındaki ilişkiyi sorgulayan Anne Desbaresdes ile Chauvin’in, cinayet mahallinde başlayan ve gelişen saf aşkları izleği altında okumak büyük haksızlık olur. 

Marguerite Duras, sonu cinayetle biten bir aşkın kahramanlarını, olayı sorgulayan ve aktaran üçüncü göz gibi kullanarak, onların perspektifinden hazin bir aşkı anlatıyor. Yer yer kahramanlar hayalet olduklarını hissettiriyorlar. 

Anne Desbaresdes’in kocasını ne iş yaptığı dışında hiç tanımıyoruz. Ve dahi adını bile bilmiyoruz. Aldatılan herhangi bir koca. İşine düşkün ve başarılı. Sevmenin, sevgiyi göstermenin ne demek olduğunu unutmuş. Karısını onulmaz bir yalnızlığa iten, aşkı, sevgiyi başka kalplerde bulacağına inandıran bir işkolik. 

Çocuğun da adını bilmiyoruz. Sayfa yirmi dörtte kahveci kadın ile Chauvin arasındaki diyalogdan Anne Desbaresdes’in, çocuğunun piyano derslerinin vesilesiyle evden dışarı çıktığını okuyoruz. Ve aynı günlerde, onu gezdirmek bahanesiyle  sevgilisi ile buluşuyor. Kadın çocuğu uydurmuş olabileceğini hem ona hem de Chauvin’e itiraf ediyor. Zira evli ve çocuklu bir kadının gayrimeşru bir ilişkiye girmesini sosyal statüsüne de yakıştıramıyor.


“Bir müşteri geldi, onları hiç fark etmeden, bara dirseğini dayayıp oturdu.” s.27

Olayın üçüncü günü kahvede buluştuklarında ve cinayet ânından konuşurken kahveye bir müşteri geliyor, onları fark etmiyor. Anne Desbaresdes ve Chauvin aslında o ânda, orada yoklar. Duras’ın kurgusal yeteneği iç içe geçmiş sahnelerle cinayet mahallinden olayın perde arkasını canlandırıyor. 


Sonuç olarak, Yeni Roman akımının düsturuyla okuyunca novellayı farklı sonuçlarla yorumlama zenginliğinin keyfini çıkartabiliriz. Benim zihnimde oluşan sonuçların ilki; romanda iki çift var, kaderleri birbirine benziyor, çiftlerden birinin ilişkisi hazin bir sonla bitiyor ve diğer çift gözlerinin önündeki çiftten etkilenerek kaçınılmaz sonu görebiliyor. İkinci sonuç ise; aslında tek bir çift var; kadın evli ve çocuklu, ilgisiz bir koca ve omuzunda taşıdığı sosyal sınıfının ağırlığı ile kocasının iş yerinde çalışan bir adama aşık oluyor, düştükleri aşk alevi onları sonu ölümle biten bir yola sürüklüyor. 


Sadece yetmiş dokuz sayfada, bir aşk cinayetini duyguları ile birlikte, ana karakterleri bakış açısıyla bize aktaran müthiş novella 1958 yılında yayımlanıyor ve 1960 yılında yönetmen Peter Brook tarafından sinemaya uyarlanıyor. Aynı yıl Cannes Film Festivali’nde başrol oyuncusu Jeanne Moreau’ya En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırıyor.


Aşkın duygusunu sembolleri ile anlatan, Alper Turan’ın başarılı çevirisi ile Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan novellayı henüz okumadıysanız 2024 okuma listenize almayı ihmal etmeyin. Belki de Moderato Cantabile sizin kulağınıza farklı ezgiler getirir.


MODERATO CANTABİLE

Marguerite Duras

Sel Yayıncılık, 2016

Çeviri: Alper Turan

79 s.


コメント


bottom of page