top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Aranmayanlar Kalesi

Gökyüzünü izlerken sallanmak ne hoş! Gökyüzünün ve çamaşır makinesinin dışındaki o dünyayı sevmiyorum. Anlamsız ve boş. Bir suç mu işledim de dünyaya gönderildim ben?

Kadriye Nur Eraslan


Bu evin her odası büyülü. İçinde uçan balıklar, dünyasını suyun altına kurmuş insanlar var.

-Yavaaan! Oğlum kalk o makinenin başından. Bana doğru gel hadi güzel çocuğum.

Çamaşır makinesinden bahsediyorum. Köpükleri görüyor musunuz? İçerisi bir savaş alanı. Sevdiklerini kurtarmaya çalışan süper kahraman deterjan tanelerinin mücadelesi beni çılgına çeviriyor. Yıllarca izlesem yorulmam

-Yavan, oğlum beni duymuyor musun? Neden cevap vermiyorsun anneciğim?

-Bu çocuğun işitmesinde bir problem mi var acaba, belki doktor yanılıyordur?

-Abartma sen de aslan gibi oğlan olacak. Bilerek yapıyor, dikkat çekmeye çalışıyor işte. Doktorlar da hemen hastalık bulmaya bahane arıyor zaten.

Deterjan tanecikleri bana yıldızlı bir gecede gökyüzünü hatırlatıyor. Gökyüzü benim için engin bir deniz, ömrümü buracıkta geçirebilirim. Şu sallanan sandalyenin de daha iyisini yaptırmadı annemler. İstediğim kadar sallamıyor beni. Gökyüzünü izlerken sallanmak ne hoş! Gökyüzünün ve çamaşır makinesinin dışındaki o dünyayı sevmiyorum. Anlamsız ve boş. Bir suç mu işledim de dünyaya gönderildim ben?

-Yavan, artık yeter! Dikkat çekme çabanı anlıyorum. Ama artık oradan kalkmalısın. Gel çizgi film açayım sana. Olmaz mı?

-......

- Sana diyorum, heyy!

-.........

Bu garip yaşam beni kendinden soğuttu. Kimseyle konuşmak niyetinde değilim, kimseye dokunmak ve hatta göz göze gelmek bile istemiyorum. Annem omzuma dokunacak oluyor. Çevik bir hamleyle hareketini engelliyorum. Sanki uzaylıymışım gibi bakıyorlar bana. Bu bakışı görmek, o dehşet verici ifadenin muhatabı olmak berbat bir duygu. Yerimden usulca kalkıyorum. Biraz da annemin yeni aldığı legolarla zaman geçireceğim.

-Hah, şükür kalktın mı oradan? Aferin sana. Bunlarla oyna işte.

Yalnızım, büsbütün hissediyorum bunu. Beynimde, iliklerimde, parmak uçlarımda, gözlerimde hissediyorum. Öylesine bir eşyadan hiçbir farkım yok evin içinde. Bunları düşünüp dururken aniden ev sallanmaya başlıyor, bir fırtına beni önüne katıp sürüklüyor gibi hissediyorum. Annemin arkasını dönüp gidişiyle koltukta yavaş yavaş küçüldüğümü fark ediyorum. Dehşet içindeyim. Ne oldu bana böyle? Bu devasa boyuttaki kaleler, benim legolarım olabilir mi gerçekten? Hayır hayır inanamıyorum. Kendi kurduğum labirentin içine nasıl olur da düşerim. Çığlık atıyorum. Avazım çıkasıya bağırıyorum. Annem duymuyor. Babam duymuyor. Oysa ben çığlık atıyorum. Birazdan yokluğumu fark ederler mi? Hemen bulurlar mı beni? Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım, sakin olmalıyım. Olayların şokuyla son kez derin bir kimsesizlik savuruyorum etrafa. Kendimi kaybetmişim. Orda o vaziyette ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum. Gözlerimi açıyorum. Karanlık iyice bastırmış. Oysa içimin karanlığı geceyi bile bastırıyor. İçimin karanlığından korkuyorum. Etrafımı sarmış devasa toz tanelerini aşıp çıkışı bulmam gerekiyor. Oynarken üstten labirenti görebiliyordum. Ne kolaydı o zaman yolu bulmak. İçine düşünce dev duvarlar labirente üstten bakmamı engelliyor. Çok zorlanıyorum. Akrabalarım da benden büyük. Beni yukardan gördükleri için mi her şey onlara kolay görünüyor? Bunu biraz düşüneceğim. Buradan nasıl çıkacağımı da düşüneceğim. Düşüneceğim (annem beni özlemiş midir), düşüneceğim (babam yokluğumu fark etmiş midir), düşüneceğim( sonsuza kadar burada mı kalacağım yoksa) Aaahhh! Dikkatimi bir türlü toparlayamıyorum ki! Tırmanmayı deneyeyim. Şöyle Geriye doğru çekilsem çekilsem ve çevik bir hareketle duvara doğru sıçrasam. Offf! Hayalimde bile yere çakıldım. Neyse ki hayal ederken yalnızız, düştüğümü gören olmadı. Kimse yokluğumu da fark etmedi evde hala. Varlığımla yokluğum bir. Ben buraya hapsoldum. Mümkün değil çıkamayacağım. Unutulmaya mahkumum. Bir köşeye kıvrılıp geceyi köşedeki kırmızı legoda geçirsem. Sabah da bu legodan kaleyi keşfetmek için bir gezintiye çıkarım. Kim bilir belki benim gibi başka çocuklar da vardır labirentin içinde. Yıldızlar pırıl pırıl parlıyor yine. Her şey ne kadar da uzak şimdi. Annem, babam, kardeşim... Yanağımdan düşen gözyaşının ıslattığı yastık sarıp sarmalıyor beni. Korkarak da olsa biraz uykuya dalıverdim. Gürültüyle uyanıyorum, etrafta bir kalabalık var ve benim gibi onlarca çocuk... Korksam mı sevinsem mi karar veremiyorum. Gözlerim sorular soruyor bu karşıdaki çocuklara. Siz de kimsiniz diyor bakışlarım. merhabaaaaaa diyorlar hep bir ağızdan.

-Neden buradayım ben?

. İçlerinden en kısa boylu ama biraz da hazır cevap olanı:

-Burası “aranmayanlar kalesi”. Geldiğine göre seni de hiç arayan yok demektir.

- Evet ama ben yalnızlığı severim.

O sırada diğer köşede gözünü ekrandan ayırmayan başka bir çocuk gözüme ilişiyor. Hiç konuşmuyor durmadan tuşlara basıyor. Ne garip bir çocuk bu böyle? Ona doğru baktığımı görenler ahhh seni tanıştırmadık, onun adı "EkranFurkan" diye lafa giriyorlar. Meğer o da ekrandan hiç gözünü ayırmaz kimseyle arkadaş olmazmış. Öyle yalnızmış ki ailesi bile onunla pek ilgilenmezmiş. Bu labirente geldiği ilk gün de bakmış ki telefonu, bilgisayarı yanında, burada da kimseyle konuşmaz olmuş. Onu izleyip düşüncelere dalmıştım. Hep bir ağızdan çıkan ses ile irkildim.

-Senin adın neee?

- Şeyyy, ben, eeeee, ıhııımmm... BenimadımYavan

Aralarında ismimin garipliğini tartışıyorlar. Benim gözlerim hala EkranFurkan’da. Ne kadar da yalnız. Buradakilere yalnızlığı severim demiştim ama ben de annemi, kokusunu çok özledim. Ahh, Evdeki açılıp kapatmaktan haz duyduğum çekmeceyi, üçlü prizin çıt çıt eden kırmızı tuşunu özledim. Hızlıca kendimi toparlayıp soruyorum çocuklara.

-Ben buradan nasıl çıkabilirim?

-. Buradan çıkmanın 3 yolu var: 1.yol Duvarları tırmanıp gerçek dünyaya dönmek, fakat bunu yaparsan eski boyutlarına hiç ulaşamazsın. 2.yol Seslenip sesini duyurmak ki bugüne dek başarabilen olmadı. 3.yol ise labirentin içinde karşına çıkan sorulara doğru yanıt verip yönlendirildiğin kapılardan çıkışı bulmak. Eğer kalmak istersen yanımıza gelebilirsin sana kolay gelsin.

Sorumu cevaplayıp yanımdan ayrıldılar. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bırakıp buraya geldiğim dünya hile, yalan dolan, bencillik, alaylı bakışlar ve nefretle dolu. Kendimi orada hiçbir zaman güvende hissetmedim.. Burada daha sakin her şey. Herkes birbirine yardım ediyor kimse diğerinin tavrını, zevklerini, nasıl yaşamak istediğini eleştirmiyor. EkranFurkan'ı bile olduğu gibi kabullenmişler. İsmimin "Yavan" oluşu onları kısa süreli şaşırtsa da bununla da pek alakadar olmadılar. Oysa labirentin dışındaki dünyada bana bu ismin verilmesi bile var olan yapıma karşı bir alayın sonucuydu. 3 yaşına kadar bana Asım diye seslendi ailem, onlara güzel kahkahalar atar sevgi dolu bakışlarımla kendime baktırırdım. 3 yaşıma yaklaştıkça ben de insanları tanımaya başladım, onlarla ilişki kurmak istemediğimi fark ettim. Hiçbir şeye tepki vermek istemiyor, ismimle seslenenleri duysam da dönüp bakmıyordum. Eve gelen zalim bir misafirin bu çocuk adını taşıyamamış ondan böyle davranıyor adını "Yavan" koyun bakın nasıl değişecek ısrarı üzerine değiştirdiler adımı. Yavan koydular. Ben bunu duyunca ne mi yaptım peki? Artık onlarla hiç ilgilenmemeye başladım. Başımın okşanmasını, benimle konuşulmasını istemiyordum. Kimsenin gözlerime bakmasını ve bu yalan ifadelerin muhatabı olmayı kabullenemedim. Bu reddedişim sonucunda ailem de benimle başa çıkamayacağını anladı. Aile bir araya toplandı ve karar verildi, doktora götürüldüm. Ben de gittiğim doktora dahi prensiplerimden ödün vermedim.

Doktor:

-Hoş geldin. Adın nedir?

......

-Buraya daha önce hiç gelmiş miydin?

-......

-Yavan, saçlarını taramak ister misin?

-.......

Doktora da yokmuş, sanki bir hiçmiş gibi davrandım. Muayene bittiğinde doktor anneme çocuğunuz "otizmli" dedi. Yooo Çankırılıydık biz otizmli değildik. Alın işte bu insanlara nasıl güveneceğim de konuşacağım. Bana bir hastalık bulamayınca memleketimin adetiymiş gibi yaptı, üstelik memleketi de tutturamadı. Demekki otizmliler de benim gibi bu yapmacık dünyanın sahte samimiyetini reddeden gerçek insanlardı. İyi öyleyse, otizmli olayım ben, sanki Çankırılılardan hayır mı gördüm. Tüm bunları söyleyen doktorun karşısında annem sessiz sessiz ağladı, babamla birbirlerine bu da geçer dediler. Eve gittiğimiz o akşam hiç kimse konuşmadı erkenden herkes odasına çekildi. Sabah dedemler, anneannem ve babaannemler, amcalar teyzeler ve akraba denilen bir örgüt eve davet edildi.

-Eyy ahali, duyduk duymadık demeyin! Yavan bundan böyle Çankırılı değil, otizmli! Kimseden ses çıkmadı. Buz gibi bir hava var odada. Hiç kimse bana eskisi gibi bakmıyor. Eskiden en azından onlara aldırış etmiyor olmamın nefretini görürdüm yüzlerinde. Şimdi acıyarak bakıyor gibiler. Üzülmeyin canım! Çankırılı olmamak o kadar da kötü değil ki! Otizm çok mu kötü bir memleket? Niye böyle bakıyorsunuz? Hemşehrilerimle tanışmak istiyorum. Onlara nereden ulaşabilirim? Ben bu sorularla bir müddet boğuştum, bu sırada annem babam ve kardeşim kendilerince benim yanımda olmaya çalıştı. Annem oyunlar öğrendi, babam şarkılar söyledi, kardeşim en sevdiği legolarını bana armağan etti. Bak şimdi bunları hatırlayınca birden onlara haksızlık ettiğimi anladım, çabaladılar benim için, yalnız bırakmamaya çalıştılar. Bir şekilde yanlarına geri dönmeliyim ya da bir yolunu bulup ailemi buraya getirmeliyim. Mutlu huzurlu bir hayata burada devam edebiliriz. Labirent halkının yanına gittim koşarak.

-Ailemi buraya nasıl getirebilirim?

- Buraya sadece yalnızlar gelebilir .

-Ailem de yalnız. Ben artık Çankırılı değil otizmli olunca onlar da çok yalnız kaldı, kimse ailemle görüşmek istemedi. Ailem de tüm bunlara direndi. Yine de değiştirmediler memleketimi. Kararlarıma saygı duydular.

- Öyleyse sana bir soru soracağız eğer bilirsen ailen de senin yanına gelebilecek, 3 günün var düşün taşın doğru cevap sana aileni getirecek.

Heyecanla soruyu bekliyorum?

-Dünyada bizi en çok mutlu eden, ağzımızın tadını yerine getiren şey nedir?

Güldüm kendi kendime eee bundan kolay ne var şeker işte diye geçirdim içimden. Acele etmememi söylediler. O yüzden hemen cevaplamadım, düşünmeye başladım, şeker olabilir, çikolata olabilir. Biber dolması severim ben acaba onu mu soruyorlar? Dildeki tat alma bölümlerini sordukları bilimsel bir soru muydu yoksa? Soruyu yanlış anlamış olabilir miyim ki! Zaman geçtikçe iştahım kaçıyor. Annem babam yok. Bir şey yiyecek halim de. Özlem duygusu bana aniden sorunun cevabını verdi Koşarak soruyu soranların yanına gidiyorum cevap... nefes nefeseyim... cevap: sıcacık bir yuva. Cevap doğru, cevap kapıları açacak olan gizli anahtar, cevap önüme yolları serecek gizli güç... Cevap bana yuvamı veriyor o gün. Annem babam ve kardeşim de benimle birlikte yalnızlar labirentine yerleşiyor. Aranmayanlar kalesinin sakinleri olarak yaşamımıza oracıkta devam ediyoruz. Her gece yıldızlardan dünyaya bir selam gönderiyoruz. Elveda Çankırılılar!

bottom of page