Öykü: Bermuda Aşk Üçgeni
Kira diye ilkokul mezunu herifin uçkuruna, her ay para ödüyormuşum da haberim yokmuş.
Gönül Malat
“Aşk ve bağlılık” hormonu diye bilinen Oksitosin hormonunun etkileri gün yüzüne çıkıp Eros’un Okları’ nın hikmeti anlaşılmaya başlayınca, iki cins fare üzerinde deneyler yapılmış. Genetik olarak birbirine çok benzeyen iki tarla faresi türünün neden birbirlerinden çok farklı (eşe) bağlanma ve sosyal davranış şekilleri gösterdikleri araştırılmış. İki tür arasındaki farklılığın oksitosin reseptörlerinin beyindeki dağılımının ve yoğunluğunun birbirlerinden değişik olmasından kaynaklandığı bulunmuş.* Tek eşli olan ve yavrularına uzun süre bakım veren türün, beyindeki oksitosin reseptör sayısının, uzun süreli bağlar kuramayan çok eşli türe göre daha fazla olduğu gösterilmiş.**
İhtisasımı yapmak için İstanbul’a tayin olduğumda Bahçelievler’de yedi katlı on dört daireli apartmanın birinci katından daire kiraladım. Evin kirası ve giderlerinin toplamı, maaşımın üçte ikisini alıp götürecekti ama trafiğe çok yakalanmadan işyerime tek araçla gidebileceğim, nezih bir mahalleydi. Ev sahibim Trabzonlu bir müteahhitti. Aynı apartmanın en üst katında oturuyordu. Israrla karısı Dudu’ya kiramı her ay elden vermemi istiyordu. Kirayı düzenli ödediğimi kanıtlayamama olasılığı beni biraz endişelendirmişti. Dudu Hanım, her ödememde bir tutanak tutarak karşılıklı imzalamak koşulunu kabul edince evi kiraladım.
Dudu Hanım, kemerli burnu, kolundaki bilezikleri ve “p, ç, t, k” harflerindeki başarısız telaffuzuyla tam bir Laz uşağıydı. Her ay kirayı vermek için uğradığımda beni kahve içmeye davet eder, kabul etmezsem kolumdan tuttuğu gibi içeriye sürüklerdi.
-Cir bi kahvesinu iç da, Dudu Abla’nun. Darilirum bak. Hem içi laf ederuz. Gözün gönlün açılur. Ne o koca şeherde yalnuz yalnuz?
-Abla sağ ol. İşten geldim evde dinlensem sanki daha iyi olacak.
-Vallahi de olmaz billahi de olmaz da. Cel sen hele. Hem faluna da bakıverurum kısmetunu söyleyiverurum.
Girip bir kahve içmeden asla kurtulamazdım elinden. Altı ay sonra fark ettim ki benim kirayı ödemeye her uğradığımda Dudu Abla’nın koluna bir burma bilezik daha eklenmiş oluyordu. Sonrasında kiramı vermek için gittiğim seferlerde kahveyi içip evime gidene kadar burma bilezikleri sayar oldum. İçim yana yana! Merdivenleri inerken kendime küfrede küfrede! “Bir ay köpekler gibi burma bilezik için çalışıyorsun. Yazık sana be, yazık! Kahve falı falan bahane! Burmaları göstermek asıl derdi, o şişko domuzun.”
Zaman su gibi akarken, ben tıkır tıkır burma bilezikleri almaya, Dudu Abla da koluna gururla takmaya devam ediyordu. “Doktor parasıyla alındı bunlar başka bir şeye benzemez,” der gibiydi. İki yıl boyunca tam yirmi dört bilezik takmışım Dudu Abla’nın koluna.
Evdeki üçüncü yılıma ve yeni burma bilezikler almaya hazırlandığım bir gün kirayı vermek için uğradığımda, Dudu Abla iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Bu sefer ben daldım içeriye.
-Ne oldu Abla sana? Nedir bu halin?
-Ünzile gene hamileymuş! Püs kaltak, bu yeduncu da!
-Ünzile de kim be abla?
-Kumam karşu daireda oturır da.