top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Bir Bardak Limonata

"Anasının 'şeytansın sen' derken şeytana bürünen yüzü. Babasının umursamazlığı. Yiyemediği patlayan şekerin üzüntüsü, akıp gidiyordu yokuştan aşağıya."


Selmin Balata Akgül


Kilim desenli mozaik kaplama evlerin arasından geçerek, asfaltlanmamış yollarda sarsıla sarsıla bisikletini sürüyordu Kadir. İlkbaharın ılık esintisi pedallara vurdukça nefesini kesiyor, sonra her yokuş başında kollarını iki yana açıp heyecan içinde bırakıyordu kendini rüzgâra. Anlamını bilmediği özgürlük duygusu. Kocaman bir kucaklama özlemi. Bin bir çeşit renk. Yeşillenmiş kestane ağaçları. Yeni filiz vermiş bahar dalları. Anasının "şeytansın sen" derken şeytana bürünen yüzü. Babasının umursamazlığı. Yiyemediği patlayan şekerin üzüntüsü, akıp gidiyordu yokuştan aşağıya.


Kaldırım kenarlarını parlatan köpük köpük sabunlu su, eşlik ediyordu Kadir’in yoluna. Kapı önlerine yıkanmak için çıkarılan halılar; başlarında pembe, mor oyalı yemenileriyle kadınlar. Geniş kalçalarını yaya yaya vuruyorlardı fırçayı halıya. Balkonlarda ipe dizilmiş patlıcanlar. “Düşersen döverim” diyen analar. Düşse de ağlamayan çocuklar. Kadirin dilinde bir şarkı “yerin dolmuyor ah sensiz olmuyor”. Duyulan tek nakaratı. Bağıra çağrı. Hep aynı nakaratla çelimsiz bacakları yoruluncaya dek semtin tüm sokaklarında aynı şarkıyla.


Sonra üç katlı apartmanın önünde duran sedire dayıyor bisikletini Kadir. Kara saçlarından alnına doğru uzanan teri, ellerini içine geçirdiği tişörtle siliyor. Derin soluyor. Sedirin yanında kök salmış ıhlamur kokusu doluyor boğazına. Evin giriş katında kapı önüne yığılan plastik terlikler, ardına basılmış ayakkabıların ezilen topuğunda beliren yumurta kokusu; her biri ayrı ayrı yayılıyor bahar sıcağına. Kadir’in kurumuş dudakları. Kirli tırnakları. Kapısı ardına kadar açık evin telaşı. Akşam yemeğine beklenen misafirler. Kadirin içi kupkuru. Sonra evin karşısındaki bakkala dikiyor gözünü. Çivit mavisine boyanmış çerçevenin ardında, tezgâhta yerini bulan; yeni limonata makinesi. Sarı. Buz gibi. Yutkunuyor. Sonra bir anda irkiliyor Kadir sıçrıyor yerinde; anasının tiz sesi duyuluyor:

  • Kadir kör olasıca neredesin

  • Buradayım ana

  • Hemen bir kova yoğurt al gel! Medo’ya söyle deftere yazsın

Az önce baktığı limonata makinasın önünde duruyor şimdi. Kaynağından fışkıran su gibi fokurduyor limonata. Köyde bir keresinde basmıştı babası kazmayı toprağa. Fışkırmıştı su fokur fokur. Limonata. Kırmızı çeşmesinin ağzı ince. Yanında yeni yıkandığı belli cam bardaklar.

  • Medo amca annem bir kova yoğurt istedi

  • Tamam be Karaoğlan kaç kg’lık olsun

  • 1 dedi Kadir, nedensizce.

Kadirin gözü limonata makinesinde. Elini uzatıyor buzlu camına. Elleriyle siliyor su damlacıklarını. Medo tezgâhın altından çıkarıyor bir kova yoğurdu. Yaşlı adamın şefkati yüzünde, kadiri izleyen gözlerinde;

  • Karaoğlan çok mu bindin kır atına more. İçin yanmıştır senin, vereyim bir bardak soğuk limonata içesin.

  • Bedava mı

  • Bedava more bedava ama kimseye söylemeyesin…

Şimdi yine o yokuşun başında Kadir. Kolları iki yana açılmış kucaklıyor deli rüzgârı, güneşi, ayı, gökkuşağını. Pırıl pırıl gözlerinde çiçekler açıyor. Sonra Medo yerleştiriyor bardağı çeşmenin altına. Sarı su yavaş yavaş doluyor bardağa. Kapı açılıyor o sırada. Yağlanmamış menteşelerin acısıyla, çığlık çığlığa. Bardak dudaklarının arasında. Başını ardına doğru çevirmek gayretinde Kadir. Dudağında buz gibi limonata. Tadını alamadı daha ama hissi çok yakında. Sonra kapının eşiğinde, anasının çorapsız ayaklarına geçirdiği plastik terliklerle buluşuyor gözü. Ellerine vuruyor yüreğindeki titreme. Avuçlarından kayıp gidiyor bir bardak limonata. Kupkuru içi. Anasının kuru sevgisizliği "seni şeytan" diyen sesi. Titreyen elleri. Bir yıldırım. Yakıyor düştüğü küçük bedenini. Kara yüzünde beyaza bürünmüş gözleri.

  • Ne oldu more şimci Hatice hanum. Gitti bardaktaaa limonata daaa

  • Yok bir şey Medo Efendi sen yaz bunları deftere.

Anasının eli ensesinde şimdi, kirinden griye dönmüş beyaz tişörtünden çekiştiriyor. Yola sürüyor Kadiri. Terli boynundan tutuyor. Kafasına kafasına vuruyor yumruklarını. Sonra duruyor bir an. Bitti sanıyor Kadir. Yoğurt geliyor aklına. Tezgâhın üzerinde unutulan.

  • Gir eve kör olası şeytan yoğurdu unuttum senin yüzünden.

Bir ayağını diğer ayağının topuğuna basarak çıkarıyor Kadir ayakkabılarını. Dalıveriyor evin içine. Anası geliyor sonra elinde bir kova yoğurtla. Yanında beklenen misafirler.

  • Kadir durma öyle pis pis git elini yüzünü yıka.

Kurtuluyor dayaktan. Yer sofrası kurulu. Kadir’in içi kup kuru. Oturuyor o da sofraya. Bir tekme geliyor sonra. Kalçasının altına sakladığı bacaklarına. Çaresiz kalkıyor Kadir. Evin sobası yanmıyor artık. Demirine yaslıyor sırtını. Soğutmaya çalışıyor içini. Uzaktan bakıyor sofraya. Aklı içemediği limonatada. Aklı misafirler geldiği için ertelenen dayağında.

İçi kup kuru. Mutfakta iki kız kardeşi anası yemek hazırlığında. Bir kova yoğurt, ayran olup geliyor sofraya. Tam ortasında sofranın yer buluyor kendine. Babası işten gelmiş bağdaş kurmuş oturuyor misafirlerin yanına. Neşeli bir sohbet var sofrada. Uzaktan izliyor Kadir. İçi kup kuru. Hayalinde bir bardak limonata. Varlığı geliyor sonra aklına. Kendi varlığı. Yüzü ekşiyor. Kimsenin sevmediğini o da sevmiyor. Patlamış şekeri düşünüyor sonra. Herkes nasıl da seviyor onu. Kız kardeşleri sonra anası bile nasıl da eğlenip gülüyorlar dillerinde patlayışına. Ama Kadir’i kimse sevmiyor. Şeytanı da kimse sevmiyor. Allah bile sevmiyor. Anası kadire hep şeytan diyor. Dizlerini bükmüş Kadir, başı iki bacağının arasında. Gözüne bir küçük top ilişiyor. Uzanıp alıyor onu. O sırada bir kahkaha yayılıyor odaya. Anası ayran dolduruyor misafirlerine. Maşrapayı daldırıp çıkarıyor ayran kovasına. Sevgisizlik akıyor beyaz beyaz bardaklara. Sonra Kadir atıyor topu ayran kovasına. Her yere yayılıyor içemediği limonata. Göremediği sevgi; çığ gibi büyüyen sevgisizlik. Ertelenmiyor artık dayak. Misliyle tezahür ediyor. Vurdukça rahatlıyor anası. Ağlamıyor Kadir. Misafirler de yadırgamıyor. Babası dur demiyor. Sonra odaya gönderiliyor Kadir. Sedir döşekte pencereden dışarıyı izliyor. Bakkal tam karşısında. Medo amca müşterilerine limonata dağıtıyor. Bir kadın çocuğunun başını okşuyor. Kadirin midesinden sesler geliyor. Bayılmakla bayılmamak arasında. Anası geliyor aklına ölen anası. Yanına gitmek istiyor. Sevildiğini hissettiği kollarına sığınmak. Ama Ölmekten korkuyor. Şeytanı sevmeyen Allah’tan korkuyor. Kadir’in içi kupkuru.

Göz yaşları süzülüyor yanaklarına Uykuya dalıyor usulca, dilinde o şarkı;

“Yerin dolmuyor, ah sensiz olmuyor ana”

bottom of page