Cahit’in Yokluğu
"Bir kıyı şehrinde iseniz, insanlar arasında ya kocaman uçurum olur ya da tam tersi şekilde koca bir bağlılık..."
Tarık Şimşek
O sabah müdür beni odasına çağırıp, “Cahit Bey bugün gelmeyecek. Raporlamalar size emanet” deyince kalakaldım. Ya beyi vurgulamıştı ya da müdürün sadece kel kafasını gördüğüm için bana öyle gelmişti. Biraz daha bekledim. Kafasını kaldırdı. “Bir şey mi diyecektiniz Tolga Bey?” dedi. Ağzımda bir şeyler geveledim. Nedenini soramadım. Belki de Cahit kısa bir izin almıştı. Gerçi genelde izin kullanmazdı. Belli ki ihtiyaç duymuş. Belki de karısı hastaydı. Ona bakacaktı. Benden onu idare etmemi rica etmeyecek kadar sessiz ve kendi halinde biriydi Cahit. Dairede de pek arkadaşı yoktu. Benimle odada iş dışında fazla konuşmaz, iş olunca da kendi üzerine düşeni fazlasıyla yapardı. Birkaç kere dairedeki arkadaşlarla gittiğimiz halı saha maçlarına davet ettik. Kibarca reddetmişti. Evli olduğunu bile müdürün performansımızı ödüllendirmek amacıyla düzenlediği yemekte anlamıştım. Eşim Ceyda ile Cahit’in eşi anlaşır gibi gözükünce, gülümsemiştim Cahit’e. Yüzünde ışık parlamıştı. Yemeği iştahla yedi. Birileri ile konuştu. Sonrasında Ceyda’nın kanser tedavisi başladığında “Sizi idare ederim Tolga Bey?” demişti. Hakikaten de yılsonu raporlamaları, personel gelir giderlerini, içinden çıkamayacağım muhasebe hesaplarını o halletmişti. Artık beyi kullanmak istemediğimi belirttiğimde, “iş arkadaşlığında kalmak” istercesine hep bey diyerek mesafeli yaklaşmıştı.
Ceyda’nın tedavisi daha iyiye gidiyordu. Yaptıklarının karşılığında eve çağırmak istedik. Yine kibarca reddetmeye çalışsa da ısrarlarıma boyun eğdi. Akşam yemeği için saatinde geldiler. İki sessiz insan… Aralarında kocaman uçurum var ya da bana öyle gelmişti. Bir kıyı şehrinde iseniz, insanlar arasında ya kocaman uçurum olur ya da tam tersi şekilde koca bir bağlılık... Herkes herkesle çok samimi görünse de, aradaki uçurumu da her zaman fark ettirirler. Benimle Cahit arasında da birbirimize ördüğümüz bir uçurum olduğunu, o sabah “Cahit bey bugün gelmeyecek” cümlesi ile anladım. Birkaç gün sonra içim içimi yedi. Cahit’i telefondan aradım. Telesekreter çıkmıştı. Akşam yemeğinde konuşurken, bana adresini vermişti ancak oraya gitmek ne kadar doğru olur bilememiştim. Dairede de Cahit’in ansızın yokluğu ile sessizlik vardı. Kimse bilmiyordu. Müdür beye soramazdım. Belki de dediğim gibi yalnızca tatil iznidir diye düşündüm. Beklemeye karar verdim. İşler bir süre kafamı dağıttı. Unuttum bile sayılabilirdi. Zaten tek çalışmak oldukça yorucuydu. Ceyda da bir kere sorunca aklıma tekrar düştü. Ertesi gün Cahit’in masasında yeni personel geldiğini görünce, karar verdim. Evine gidecektim. Müdür bey bundan sonra çalışacağım kişi ile tanıştırdı bizi. Önemsemedim. Kafamı Cahit’in yokluğu kurcalıyordu iyice.
Derme çatma bir evin kapısındaydım. Kapıyı karısı açtı. Şaşırmıştı. Kapıda bekledim birkaç dakika. İçeri buyur etti. Klasik döşemeli mobilyalar, kocaman kahverengi bir vitrin, biçimsiz bir halının olduğu salona geçtik. Konuşmadık bir süre. “Çay koyayım .” Etrafıma baktım Cahit’in yokluğu sinmişti eve. Tıpkı daireye olduğu gibi. Dışarıda çok uzakta bir noktada deniz görünüyordu. Belki de bu yüzden burada oturuyordu Cahit. Çaylar geldi. “Yenge ben Cahit’i sormaya geldim, önceleri izin sandım ki genelde izin almazdı sonra yeni biri gelince daireye…” Cümlemin lafını bitiremeden sigara sordu. Çıkardım. “Normalde içmem de bugün size özel” deyip gülümsemeye zorladı kendisini. Duman kapladı salonu. “Ayrıldık. Ailesinin evine gitti.” Ağzımdan sadece “Peki ya iş?” çıktı. Sigarayı içine derin çekerek “bilmek istiyor musun cidden” dedi.
Bir gece eşinin kıyafetlerini giyip canına tak edince dışarı çıkmak istemiş. Kırmızı topuklu bir ayakkabı, fileli çorapla, janjanlı bir bustiyerle bu kıyı şehrinin sokaklarını arşınlamış. En sonunda polis kimlik sorunca… Dışarıda bir yerde denize baktım. Cahit orada mutluydu. belki de. Bizsiz…
Comments