top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Ellerim

AĞIR. Kime göre?

Mahinur Çenetoğlu


Çok uzun zamandır penceremin önündeki insanları, evleri, durakları, çöpte yemek arayan köpeği, komşunun prensesler gibi baktığı beyaz kedisini, sabahlara kadar sarhoş kocasını camda bekleyen genç kadını ve bunun gibi bir sürü şeyi görmezden gelerek sadece ellerime bakıyorum. Sol elimin yüzük parmağındaki halkayı -altı gram- Bir sağa, bir sola çevirip duruyorum. AĞIR. Kime göre?

Kırk yıl öncesine göre.

Şimdi sana göre.

Parası olmayana göre.

Göz göre göre.


Tırnaklarımın kenarından çıkan şeytan tırnaklarını dişimle çekip kopartıyorum, adı üstünde ŞEYTAN. Canım yanıyor. Parmağımın kenarında bir parça kan, yalıyorum, ılık, tuzlu. Harflerin üzerinde dolaşan parmaklarım, yaşlanmış üzerinde uğur böcekleri gibi lekeli ellerim. Ona da botoks yapıyorlarmış. Ya donar kalırsa, bön bön bakar da hiç yazamazsa.

“Eeee şekerim sen de bir hoşsun hem eşeğim katır olsun hem ikiz doğursun var mı öyle bir şey.”

YOK.


Ellerim kucağımda, pencerenin önünde otururken DİZLERİMDE ANNEMİN BATTANİYESİ karşı evin mutfak balkonunun açık kapısında, terelek saçlı bir kadın. Ağzında uzamış külüyle sigarası, boynuna astığı önlükte pişirdiği yemeklerin elli tonu, dudak kenarları aşağıya sünmüş. Masanın önünde oturan yaşlı adama sessiz çığlıklarıyla bağırıyor.

SAÇIMI DİYOR, SAÇIMI, SÜPÜRGE…

Evi de süpürmek gerek, bakma tırnak uçlarına çok mu önemli, bir törpü yaparsın bir de kırmızı oje kapatırsın tüm ayıpları.


Kadının boynunda önlüğü, bir ayağı eşikte. Mutfakta mı dursa balkona mı çıksa. KARARSIZ. Adam masa başında. Yüzünde yaşam belirtileri bitmiş. Merak ediyorum, adam ölü mü? Oturduğum yerden kalkıp pencereyi açıyorum bir adımla sıçrıyorum karşı balkona, işaret parmağımla dokunuyorum, sallanıyor ama düşmüyor. HACI YATMAZ. Kadın, hâlâ eşikte, tavada köfte patates. “Anne bana da köfte patates” Annemin gözleri gözlerime değmiyor, “bahçeye pazı diktim, git topla hadi iki yumurta kırarız üstüne bir de çay demle” diyor. YAPIYORUM.

“Ama köfte?”

“Sonra diyor. Baban gelince.”

BEN SİZİ BIRAKIP GİTSEYDİM, “Tamam pazı da olur, zaten köfte dediğin nedir ki?”

Ellerim uzuyor, her biri kürek gibi, kabak tarlasının içindeyim, kabağın dikenli yaprakları ellerimi kanatıyor, parmaklarımın ucuna ucuna batıyor, ben aslında yokum. Gördükleri kocaman bir balkabağı ve dikenli yaprakları.


Kadın süpürgeyi çalıştırmış, dudaklarının kenarından sallanan sigaranın külü düştü düşecek.

HEPİNİZ HER BİR YERE DAĞILIRDINIZ. Süpürgeyi balkondan aşağıya savuruyor. Tam düşecekken balkon teline kablosundan asılı kalıyor, birazdan birinin kafasına çakılacak. Yarı belime kadar aşağıya sarkmış bakıyorum merakla, kim bu başına talih süpürgesi konacak şanslı insan? Dağınık saçlı kadın camıma doğru parmağını sallıyor.

SENİN YÜZÜNDEN. Arkama bakıyorum, yok bana değildir, bu parmak. Ben yokum ki, yokum ben.

Yoldan geçenler tepelerine yağan toz yüzünden, balkon telinde sallanan süpürgeyi görmüyorlar. Ama ben görüyorum.

GÖRMESE MİYDİM?

Elimde şemsiye merdivenleri ikişer ikişer atlayarak iniyorum. Çöpü karıştıran köpeği bir hamlede uzaklaştırdıktan sonra şemsiyemi açıp geri dönüyorum. İnsanlar beni değil elimdeki şemsiyeyi görüyor. Merdivenleri sakince çıkarken, süpürge asılı olduğu tellerden kurtulup şemsiyeme bakan insanların tepesine gürültüyle düşüyor.


Perdeleri sımsıkı kapatıyorum, gözlerim ellerimde, en ufak bir sızıntı bile olmasına izin vermeyerek annemin battaniyesini üzerime çekiyorum. Olmayan kağıtlara, olmayan harflerle yazıyorum tek tek

BEN ASLINDA YOKUM.

bottom of page