top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Farklı Şeylerin İçinde En Aynı Olanlar

Karşımdakinin dudak kavislerini irdelerim. Ağır ağır. Son heceyi söylemesini isterim. İstemiyorum der yeniden. Tek nefeste söyler bunu. Büyüsü bozulur bir şeylerin. Sormaktan vazgeçerim. İstemediği şey ben değilmişim de benim içinde olduğum bir ilişkiymiş gibi gelir bana.

İ. Usame Yördem


Birbirimizi anlayabileceğimizi sanıyorduk. Diğer herkesler gibi. Bu hatayı yapan kaçıncı kişilerdik acaba? Yüz bin? Bir milyon? İki milyar beş? Ne fark edecekse bilmiyorum, yerini bilmenin yine de hazmedici bir tarafı olduğuna inanıyorum bazen. Kuyruğunda beklediğim hastane girişlerinde, önümdeki insan sayısıyla oranlarım iç sıkıntımı. Veya reddedildiğim ilişkilerde, benden önceki reddedilenlerin kaç kişi olduklarını düşünürüm. Reddetme anında bunu geçiririm zihnimden. Sormak isterim bir an. Dururum. İstemiyorum dediği anı bölerim saniyelere. Ağırlaşır zaman. Yavaş bir çekime kapılırım böylece. Karşımdakinin dudak kavislerini irdelerim. Ağır ağır. Son heceyi söylemesini isterim. İstemiyorum der yeniden. Tek nefeste söyler bunu. Büyüsü bozulur bir şeylerin. Sormaktan vazgeçerim. İstemediği şey ben değilmişim de benim içinde olduğum bir ilişkiymiş gibi gelir bana. Bir masada birkaç saat tek başıma kalarak unutmaya çalışırım bu hadiseyi ya, pek de başarılı olamam ne yazık ki. Sıranın bir önemi yoktu ki, diye tekrar ederim sonra. Teselli eder mi diye, yoklarım hatta. Kendimi. Ötekiymiş gibi bahsettiğim kendimi. Sıranın olmayan önemi, zihnime çöker. Tıpkı bir karabasan gibi. Üstelik ilk defa duyumsanan bir karabasan gibi…


Tarihin asıl yanılgıları dümdüz bir ovada çizime dönüştürmesini biraz geç fark etmiş olurum böylece. Yeni bir hayatın asil bir alınganlıkla iç içe olan yanlışlarla olacağını düşünüyordum önceleri. Hatan kadar varsın, diyordum kendime. Hep başka biriymişim gibi bahsetmeye başlıyordum hatta sonraları. Kendimden. Bir başkasıymış gibi bahsediyordum. Sanıyordum ki, bu şekilde daha fazla tahammül edilir olacaktım. Sözgelimi uzayan ilişkilerin koptuğu yerde bulmayacaktım kendimi, sırf böyle yaparak. Tarih boyunca garip şeylere inanan, hatta ki tapan kavimler, kabileler olmuştur. Bir nevi onlar gibi. Anlamsızlığın tarihi veyahut tarihin anlamsızlığı, üstelik bir inançla harmanlanmış haliyle. Buydum ben. Biliyordum, bekliyordum da ayrılacak olmayı, ama yine de içimde bir yer var, bir cevap bekliyor sanki. Yahut dolmayacak bir cevapla da laf olsun diye işte, bir cevap bekliyor. İstemiyorum, yeterli değilmiş de hani daha başka bir şey olması gerekirmiş gibi. Böyle alışageldik ya hani, çok sevdiğimiz filmlerde de böyleydi, kitaplarda da. İnsan bekliyor, tatmin edilebilmeyi. Öylece bırakılmamayı istiyor insan. Ne yazık ki olmuyor. Olmadığını görmek, olmadığına inanmakla eşdeğer de olmuyor. Öylece bekleniyor. Ne olacaksa hani? Sonra? Peki ya sonra?


Karşımdaydı. Avucumda tanıdık bir ter, sırtımda eskiyen bir kaşıntı, niyeyse onu ansıtıyor her şey bana. Aramızdaki son diyalog tekrar edip duruyor zihnimde:

“Sıkılıyorum,” dedim ona. Durdu bir süre, gözleri bir şeyi düşünmenin gözleri. Bir süre, iki süre oldu. Üstüne bir de bekleme süresi, cabası. “Ben de…” dedi sonra, “ben de sıkılıyorum. Saatlerce telefonla bakışıyor olmaktan…” Derin bir nefes aldık burada, karşılıklı derin bir nefes. Uzak bir yerde imledi gözlerini o. Bense onun uzaklara imli gözlerinde imledim gözlerimi. “Bu…” dedi ve durdu bir süre “berbat hissettiriyor.”


Onu tatmin edecek bir şey bulamadım o an, sadece başımı salladım. Anlaşılmak mı yahut onaylanmak mıydı beklentisi bilmiyorum ama içimdeki baş sallama tanrılarına uydum. “Evet…” dedim sonra “evet, hem de nasıl. Ben de öyle bunaldım ki son zamanlarda, hani sen olmasan…” durdum, cümlenin devamını yuttum. Bir fiil iliştirip cümleye yalapşap bir renk vermek gelmedi içimden. Daha ahenkli bir bütünlüğü olsun istedim aklımdan geçenlerin. Bu yüzden durdum bir süre. “Sen olmasan…” diye yeniden giriş yaptım cümleye, “sen olmasan, her şey daha başka olacaktı. Bunu iyi anlamda söylüyorum tabii ki.” Bir şeyleri açıklarken bile başka şeylerle açıklamayı açıklamak biraz zorladı beni. Yani söylemek istediklerimi, söylemek istemediklerim aracılığıyla açıklamak, beni boğdu ve buna rağmen ben, bu yoldan ilerlemeye karar verdim.


Cümleye baştan başlamayı düşündüm önce. Sonra caydım. Aynı gidiş yolundan yürümek isteği belirdi içimde. “Evet, hem de nasıl… Öyle bunaldım ki son zamanlarda, hani sen olmasan… Çok bunaldım, hele şu son zamanlarda daha çok sanki. Telefondan, internetten, sanal hayattan, önceleri de tat vermiyordu zaten, artık itiyor kendinden. Her şey itiyor beni. Sen git diyor sanki sen git, gelme sen… Benim de durmadan kaçasım geliyor her şeyden… Sen olmasan… Hani olm