Öykü: HAHHAY
"Arkadaşı bir sandalyelik yer kaplamış hayatında, ondan da emin değil. Dönüp bir bakış bile atmıyor aynı masayı paylaştığı kadına."
Deniz Longa
Kırmızı lacivert kareli gömlek, altında dizleri beyazlamış mor bir eşofman, boynunda rengi soluk uzunca bir yemeni, ayaklarında mevsimin ayazına zıt sandaletler. Düğmelerini de ilikleyip ilikleyip çözüyor üzerindekinin. Hava güneşli, akşam olmaya yakın bir saat, işten çıkanlar kaldırımları meşgul ediyor. Belediyenin parkı her zamanki gibi dolu. En göz önündeki masaya oturmamış yayılmış adeta. Etrafı bu kalabalıkla kolaçan ediyor. Masada boş çay bardakları var. İsmi uzaktan okunamayan iki dergi, bir sandalyede sırt çantası, diğerinde içi dolu market poşeti. Üçüncü sandalyede kendine benzer bir kadın, diğerinde de kendisi oturuyor. Kafe açıldığından beri orada çalışıp müdavimlerle ahbap olan garson bağırıyor içeriden: babanne senden bıktık artik! Oturduğu yerini incitmeden cevap veriyor garsona. Alışılmış yanıtlardan bir ikisini yineliyor belli ki, yüzünde ifadesiz bir duruşla konuşuyor: "gidicem yarin Kuşadası'na, iki aylığına geldim, zaten şeker hastasıyım. Buradakiler de kaba kaba ama." Hemen sonra birden asılıyor çizgili yüzü, hiddetlendi garsona, devam ediyor “size ne, ben ödüyom ben oturuyom ama bak günah oluyo yavrum. Hahaayy."
Cümlesinin sonlarında kazanılmış bir savaşın memnuniyeti hissediliyor. Çok kısa bir zaman neredeyse bir andan sonraysa bir parça hüzün peydah oluyor haline.
"Benim kirpiğimin ucunu ağlattılar" diyor "kirpiğimin ucuyla ağladım." Gözlerindeki görünmeyen damlaları eliyle savuşturuyor. Anlatmaya kararlı "Sanane benim yediğim halttan.!" Yanındaki kadın elindeki bisküvileri yemekle meşgül, oralı olmuyor. "Tılsımış buradakiler otura otura tılsımış. Hareketli değil, parklar bile tılsımış..." Yüzünde iğrenme var şimdi. Elini yumruk yapıp masaya indiriveriyor. Etraftakiler onlara doğru başını çevirince bu kez üstüne basarak s lerin tekrar ediyor aynı şeyi; "tılsımış buralar, hep..."
Arkadaşı bir sandalyelik yer kaplamış hayatında, ondan da emin değil. Dönüp bir bakış bile atmıyor aynı masayı paylaştığı kadına.
Ayağa kalkıyor, nereye gittiğini çok iyi bilen birinin hızlı adımlarıyla parkın içinden geçiyor. Gözden kayboluyor ardından bakan sadece masadaki sessiz ve kendine benzer arkadaşı. Diğerleri onu o andan itibaren unuttu.
Elinde büyükçe bir pastane kutusuyla dönüyor. Kendi masasına varana değin bir masa hariç hepsiyle hemhal oluyor.
Herkese ikram ediyor aldığı kurabiyelerden. Yemek istemeyenin masasına eliyle bırakıyor. Her bir masada oturan kişi sayısı süresince kalıyor yanlarında: "bunlardan bulamazsınız, ben öyle kötü büskivi yemem ha, alın"
Almayanların bazılarının da ağzına götürüyor kurabiyelerden. Buna maruz kalmak istemeyenler hemen birer ikişer bitirmeye çalışıyorlar kutudakileri. Gençlerin olduğu masada diğerlerinden daha uzun süre kalıyor. "Torunlarımdan biliyorum, yersiniz bunlardan. Çokca alın hepiniz. Hepiniz ne güzelsiniz. Karşıyaka'da yaşıyorlar onlar da. Pazartesi gidicem zaten. Şimdi aldınız aldınız bir daha bulamazsınız beni haahhaay!"
Kahkahası elinden bulaşıyor salgın gibi. Alanlar da gülüyor, gülmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Karşılarında gülümseyen mutlu bir tesadüf. İki adımda bir kahkahayı basıyor. Gülmesi ne acı.
Uğramadığı tek masa bebekli bir kadına ait. Bebekle ve annesiyle göz göze gelmekten özellikle kaçınıyor. Tam yanlarından geçecekken annenin kucağındaki bebeğine daha da sıkı sarıldığını görüyor. Annenin temkini kollarına doğru yürümüş. Özellikle oradan daha da sakin geçmesine sebep oluyor bu sımsıkı sarılan kollar. Sesini kısarak adımlarını hızlandırarak kendi masasına gidiyor. Bebeğin ilgisine mazhar olmak istemediği belli, bisküvi kutusunun kapağını kapatıyor giderken. Tam yerine oturacakken ağzı; gevşetilerek açılan kavanoz kapakları gibi aralandığı yerden hava kaçırarak; “Ne iyi ettim” diyor. “istediğimi yaparım! Bugün adalarda yarın karşıyaka'da. Aldığım maaşı dağıtıyorum böyle! Kim karışırmış, valla adamın ağzına tükürürüm, Ha herkes haddini bilecek." Biraz önceki edilen cenkin molası bu. İçindeki hesaplaşmanın galibi yine kendisi. Söylediği her cümleyle meydan okuyor. "Sabahtan gelirim geceye kadar otururum, kime ne? İstanbul'daki ev kirada. Yarın Karşıyaka'ya gidicem." Ayağa kalkıp dikiliyor bir zaman. Masasının yanından geçen bir kadının kolunu tutuveriyor. Kadının ürkmüş halini hiçe sayarak bakışlarını dikiyor gözlerine. İri vücudundan beklenmeyen bir kıvraklıkla kalçasını sallayarak dans eder gibi yapıyor, şaşkın yüzlü kurbanına doğru eğiyor yüzünü: "Öyle böyle derken alzaymır olmuş ya Ayla. Hiçbir şey hatırlamıyormuş. Harcamasın kazandığını, ne yapacaksa sanki, yarın bigün onu da unutur, hahhaayy!"
コメント