Öykü: Hovarda Macit
"Gözüne incecik sürme çeker, gül goncalarından mamul dudak boyasını hiçbir gün ihmal etmezdi. Başka kadınlar boyalarla, sürmelerle yüzüne sahte benler yapmaya uğraşırken; Afife’nin beni tam ağzının sağ köşesine, Allah tarafından özene bezene kondurulmuştu."
Seher Tanıdık
Tek bir derdi vardı Macit’in. Karısı.
Bütün gün çalışıp yorulan Macit, eve geldiğinde kedi gibi etrafında gezinir, ilgi beklerdi. “Beyoğlu’na yeni oyunlar gelmiş hayatım. Bu hafta sonu adaya mı gitsek? Sen de beni seviyor musun?” diye uzayıp giderdi eziyet listesi. Afife’yle İstanbul’un bütün eğlence mekânlarını gezmişler, Göksu’da sandal sefalarını tüketmişler, Çamlıca Tepesini ine çıka düz etmişlerdi. Her gün bal yiyen baldan bıkarmış misali sıkılmıştı Macit. İstanbul’un başka eğlence yerleri de vardı elbette ama bostan tarlasına karpuzla gidilmezdi.
Gençliğini yaşayamamıştı Macit. Bunun için herkese, her şeye kızgındı. Beş sene öncesine kadar babasının çiftliğinde ırgat gibi çalışmış, yazları güneşin alnında terlemiş, kışları buz kesmişti. Son zamanlarda keyfi yerindeydi, şeytan kulağına kurşun. Babadan kalan ne var ne yoksa satıp ticarete atılmıştı. Şansı yaver gitmiş, Fransa’dan getirttiği son moda kumaşlar sayesinde sarayın ve İstanbul eşrafının aranan tüccarı olmuştu. Dilden dile anlatılan bir servetin sahibiydi.
Eşli toplantılarda, karısı Afife ile birlikte arz-ı endam ederlerdi. Macit orta boylu, kavruk bir Anadolu erkeğiydi. Güzel karısı sayesinde kıskanç gözlerin hedefi olmayı bilhassa severdi. Evde verdiği yemekli davetlerde de muhteşem bir ev sahibesi olurdu Afife. Latif gülücükler takınır, tüller ve kurdeleler içinde süzülen endamıyla göz kamaştırırdı.
Bakımlı kadındı Afife. Kendi imalatı zeytinyağlı, limonlu kremleri sayesinde cildi her daim yumuşacık, bembeyazdı. Yürüdüğü zaman çiçek bahçelerini beraberinde taşırdı. Gözüne incecik sürme çeker, gül goncalarından mamul dudak boyasını hiçbir gün ihmal etmezdi. Başka kadınlar boyalarla, sürmelerle yüzüne sahte benler yapmaya uğraşırken; Afife’nin beni tam ağzının sağ köşesine, Allah tarafından özene bezene kondurulmuştu.
Akıllı kadındı Afife. Kocasının muhasebeciyle yaptığı görüşmelerini sımsıkı saklardı mesela. Gerçi o kadarcık dalavereyi yapmayan tüccar yoktu ya, yine de dile düşmemek lazımdı. Macit’in “Paşa dedemden hatıradır,” diye övündüğü madalyaları açık arttırmadan aldığını da yalnızca o bilirdi. Buna rağmen her seferinde kocasıyla birlikte gururla gülümserdi.
Çok parası vardı ama soylu kökleri yoktu Macit'in. Kökü olmayan bitkiyi bol gübre ile besler gibi, parası ile soylu bir geçmiş satın almış, parlak geleceğinin yanına pek yakıştırmıştı. Her geçen gün servetinin sınırını merak eden insanlarla tanışıyordu. Onu takdir eden kadınlar da çoğalıyordu çevresinde. Her daim bakımlı, boyalı, eğlenceli kadınlardı onlar. Nerede kahkaha atıp nerede susacaklarını bilen kadınlardı.
Afife ise kafasına göre iş yapardı çoğu zaman. En basiti, arkadaşlarıyla plan yaptığını önceden söylediği hâlde, bayram sabahı annemlere gidelim diye tutturmuştu Afife. Sonra da bayram boyunca yalnız kaldığı için sitem etmişti. Doğum gününde üstünü değiştirmek için eve uğrayan Macit, salon masasına hazırlanan pasta-börekleri görmüş ama geç kaldığı için ayaküstü atıştırdığında kabahatli ilan edilmişti.
İstanbul büyük şehirdi. İstanbul eğlenceli şehirdi. Mehtabı ayrı güzel, kadınları ayrı güzeldi. Arkadaşları ile vakit geçirip eve gitmediği gecelerden sonra, elbet bir gün evinde uyanırdı Macit. En kötüsü de işte bu zamanlardı. Hesap sorardı karısı ona. “Neredeydin dün gece?” derdi, “Seni merak ettim,” derdi. Macit de o an aklına ne geldiyse söyler, Afife daha da üstelerse “Sana ne?” deyip başından savardı.
Karısının “Geceleri gelmez oldun. Ya bana bir şey olursa?” diye sızlandığı bir gece kahkahayla gülmüştü Macit. “Sana bir şey olursa zaptiyeleri çağır. Onlar benden önce gelir, seni kurtarır,” demişti. Bunun üzerine cevap bile vermemişti Afife, köşeye çekilip ağlamıştı bütün gece. Bir hafta kadar surat asmış, sonra usanıp bırakmıştı. Artık Macit’in ayağına dolaşmıyor, eskisi gibi hesap sormuyordu. Yemekten sonra evden çıkarken “Nereye gidiyorsun? Ne zaman geleceksin?” soruları da tamamen bitmişti.
Haftalar sonra Afife sevinçle cıvıldayan sesiyle bir vakıfta düzenli olarak çalışmak istediğini söylediğinde hemen kabul etmişti Macit. “İyi,” demişti. “Vakıflar iyidir. Macit’in karısı hayırsevermiş derler. Ben de iş için Ankara’ya gidiyorum yarın. Bir hafta gelmem,” demişti. Afife’nin kendine bir meşgale bulduğuna pek sevinmişti. Bazı geceler toplantıda oluyordu karısı ama hizmetçi yemeği vaktinde hazır ettiği için sorun etmezdi Macit. Karısı yakasını bırakmıştı sonunda. Nerede olduğunu, ne yaptığı merak etmiyordu