Öykü: İşte O Zaman Ben, Ben Oldum
"Pardon ama büyüdüm yani artık ve ben de onlardanım en nihayetinde."
Çiğdem Durkan
Büyümek denince siz hangi yıllarınıza dönüp bakıyorsunuz? İnsanın kendini büyük hem de büsbüyük hissettiği yıllar vardır. Ortaokul ya da lise. Hani kendimize, işte ben o zaman ben oldum, dediğimiz yıllar.
Yine o yıllardan bir kitap elimde. Lise yıllarım. Okulun ses yarışmasına katılmışım. Altı yüz kişi bir salonda toplanmış. O zamana kadar, çekingenliğimden olacak geri vokal yapıyorum sadece, bet sesli bir kıza. 23 Nisan, 19 Mayıs... Okulda hangi önemli gün varsa o zaman şarkı söylüyoruz. İki gitarist, bas gitar, davul bir de yan flüt. Elimiz çok güçlü anlayacağınız. Sahneden iniyoruz yanıma geliyorlar, sen söylesene, senin sesin daha güzel diye. Gel gelelim yok, benim buna cesaretim yok. Pek de bakınamıyorum zaten etrafa sahnedeyken. Göz teması kuramıyorum, öyle havalı gülümsemeler sallayamıyorum onun gibi. Burnu da yamuk, tostoparlak bir kız ama nasıl güveniyor kendine. Bense görev bellemişim sadece meseleyi. Repertuarlar bende, organizasyonlar bende, ekibi ben kurmuşum, Sertab’dan, Yeni Türkü’den söylenecek, gitarist sayısı artırılacak. Yan flütçü ile sololar çalışılacak. Davulcunun ritme giriş çıkışından emin olunup bas gitar senkronizasyonu sağlanacak. Ses ayarı herkesin eşit derecede olacak diye uğraşıyorum ama geri vokalim işte. Bazen çift ses falan yapıyorum ama sürprizli olsun diye. Küçük dikkat çekme kırıntıları serpiştiriyorum şarkılara kendimce. Yer yer de tiz notalarda vokal desteği veriyorum o yapamıyor tahmin edersiniz ki. Yaşım mı? Ben diyeyim on üç siz diyin on beş.
Her neyse bu sefer başka tabii, yarışmaya kendi ekibimle katılacağım. Aslında sebebi, okuldan aldığım uzaklaştırma cezasını tamamen unutturmak. Ben yine bizim haytaları toplayayım derken başıma işler almışım çünkü. Okuldan kaçıp geri gelecekler, devamsızlıkları sınırda. Ben de nereye gider ne yaparlar merak ediyorum, sahip çıkacağım, yoldaşlık edeceğim. Pardon ama büyüdüm yani artık ve ben de onlardanım en nihayetinde. Sonuçta her beraber aldık beş gün uzaklaştırma cezasını. Çünkü okul dışında içkiler içildi, okula dönünce yerlere düşüldü, birkaç saatin sonunda, altı yüz kişilik okul, idare tarafından, sınıf sınıf gezilip “hohlattırılmak” suretiyle kontrol edildi. Ben hariç bizim grup disipline sevk edildi. Yanlış anlaşılmasın bir şeyden kaçmadım, yeter miktarda sakız ve içki oranının doğru ayarlanmış olması hasebiyle durum, benim açımdan bir süre ertelenmiş oldu o kadar. Grubun kalanında ikilik oluştu. Bir kısmı açığa çıkmamış olan benim saklanmamı, bir kısmı da bu eziyetin paylaşılması gerektiğini düşündü. En nihayetinde bazıları bu eşitsizlikten yeterli oranda rahatsız olmuş olacak ki ben de sevk edilmiş bulundum disipline.
Okul başarı sıralamasında yer alırken birden başka bir vesile ile parmakla gösterilir oldum. Zaten insanların gözünün içine zar zor bakıyorum, benim başım iyice kalkmıyor yerden. Bir de komedi malzemesiyiz. Herkes kaçmış bir tek biz yakalanmışız. Benim devamsızlıkla ilgili sorunum da yok. Kötü arkadaş peşindeyim sadece. Yanlış arkadaş seçmeyin çocuklar. Bu arada görünür olmanın keyfini yine de inkar edemeyeceğim. Serseri bir yanımızla da biliniyoruz artık. Metallica mı çalsak acaba?
Her şekilde bu elim olay sonucunda oluşmuş kara lekeyi temizleme görevini üstlenerek ilk iş kendi müzik grubumu kurdum. Artık geri vokalde kalamazdım. Daha asli bir görev için ön saflarda yer almak zorundaydım. Ses yarışmasını kazanacağım ve yeniden gurur duyacağım kendimle işte o kadar. Hayır bir de müzik öğretmeni müdür yardımcısı. Cezayı veren de müzik çalışmalarına izin veren de o. Kaybetmeyi göze almayacağım kadar büyük bir riskten söz ediyorum.
Gitar hocam büyük bir titizlikle beni çalıştırmaya başladı. Özellikle tiz notaların açılması için şan tekniği ile beni adeta anırttı afedersiniz. Ses rengim görünecekmiş, benim tonum orasıymış. Yahu ben zaten utanıyorum diyorum, o da kalkmış bana, boynundaki fuları ve her daim dimdik duran şişik göğsü, çıkık poposuyla hayır “sanatçı” utanmaz diyor. Sanatçı on beş yaşında var yok. Kamburu sırtında, memelerini saklayan, çelimsiz bir kız çocuğu. Daha fazla da dikkat çekmek istemiyor ama boyundan büyük işlere de kalkıştı bir kere.
Re’den miydi sol’den miydi girdik salonda Olmasa Mektubun’a. Bizim karga burunlu kız en önden izliyor, tehditkar bakışlar fırlatıyor. He hey, onun sesi tizlerde çatım çatım çatlarken benimki sesim hiç çatlamadı. Ne haber? Su gibi giriş yaptım şarkıya ama sadece ona bakamam, şimdi ne olacak? Buldum en geride bana gebeş gebeş gülümseyen bir arkadaşımı, onu bahane edip sakladım utancımı şarkı boyunca. Gülünce de tiz notalar doğru yerleşiyormuş meğer surata, yıllar sonra öğreniyorum müzikalde oynarken. Her neyse başım havada, şakıdım ha şakıdım. Alkışlar kıyamet kesin sıralamadayım. Kesin olarak onurumu kurtardığımı düşünüyorum. Sonucu bekliyorum şimdi, başımı kaldırıp bakamıyorum bile etrafa. Kalbim yerinde bizim davulcunun kicki gibi ritmik duyumsamalarla hissettiriyor kendini. Güp bambam güp bam, güp bam bam güp bam. Evet dokuz sekizlik. Biraz atraksiyondan sonra davulun zili ve Show TV cingle müziği dıg dıgı dıg dıg dıgı dıg dum ve tısssss. Üçüncü açıklandı, değilim (tabii ki). İki, hayır. Bir? Ne birinci, ne ikinci ne de üçüncüde ben yokum. Biliyordum işte. Tize çıkmayacaktım, dedim hocaya, olmadı ya olmadı işte. Hep Cüneyt Hoca’nın suçu. Ne yapalım Gündoğarken’in solistiyle aynı konservatuardaymış. Tavuk popolu herif. Bizim Şafak Hoca bunu ne bilsin. Anlamadılar sanatçıyı Cüneyt Bey.
Vah tüh derken ekip olarak yatışmaya çalışıyoruz. Tam o anda başladı bir tezahürat, bir yuhalama. Boyum 1.50 ama ben oldum sanki bir dev. Bütün okul benim adımı bağırıyor. Üst sınıflar bile hocaları yuhalıyor. Hem de bana uzaklaştırma veren hocaları. Hayal mi gerçek mi şaka mı derken mikrofondan bir ses, sseee, ıığa, bürş. Sıralamayı yeniden değerlendirme gerekliliği doğdu çocuklar. İkinci üçüncümüz Çiğdem ve ekibi. Sesler yükseliyor oooo, aaa, yuuuh. Aslında sıralamaya hiç almayacaktık ancak ceza alanları dahil edemiyoruz ama başarısından dolayı ikinci üçüncü olarak yer verebiliriz. İşte bu! Yani gönüllerin birincisi Çiğdem, sahnede de birinciydi aslında. Braveheart desinler artık kendisine sene de o filmin zamanlarına tekabül ediyor.
Şimdi ödülüm takdim ediliyor. Kitap indirimi, Dost kitabevinden. Her hafta sonu önünde takıcılarda pasajlarda gezdiğim, uzun uzun raflarındaki kitapları kurcaladığım, ne internet ne de cep telefonunun olduğu zamanlarda yegane bilgi sağlayıcım Dost kitabevinden. Aldım indirimi, beş lira. Ne kitap alınıyor, ne indirim işe yarıyor öğrenci harçlığımla. Olsun. Benim için ağır bedeller ödenerek elde edilmiş bir gurur nişanesi sonuçta. Buldum en ucuz kitabı, yaptırdım bir de indirimimi, mis gibi, her şey tıkırında, görev tamamlandı. Ben de ben oldum ya da hep bendim ama artık geride durmuyordum.
Comentarios