Öykü: Kaçak
"Ceza yoksa suç da yoktur."
Işıl Şenol
Bir suç işledim ve cezamı çekmeliyim. Ortalıktan el ayağın çekildiği bunaltıcı bir yaz günüydü. İnsanların siesta yapıp tatlı rüyalara daldığı suç işlemeye uygun saatlerde işe koyuldum. İki gündür açtım. Halimi gören çoktu ama karnımı doyuran olmadığı gibi yemeğe ulaşmamı engelleyenler de çoktu. Hor görüp düşmanca bakıyorlardı bana. Sanki iğrenç bir mahlukmuşum ve dünyada yaşamayı hak eden sadece kendileriymiş gibi. Bu düşmanca tavırlara anlam veremiyordum. Onlara hiçbir zararım dokunmamıştı. Neden böyle davranıyorlardı?
Kapının aralığından içeri doğru sessizce süzüldüm. Işık gelmesin diye perdeler indirilmişti. Yırtık sandalyesinde uyukluyordu azman herif. Her yer leş gibiydi. Tezgahın üzerinde sinekler uçuşuyordu. Dükkan uzun zamandır temizlikten nasibini almamıştı. Kokuyu alınca midem bulandı ama başka şansım yoktu. Tezgahın üzerinde doğranmış kanlı ciğerler öylece duruyordu. Sinekler benden önce davranmıştı. Hepsini onlara bırakamazdım. Tezgahın üzerine zıpladığım gibi ciğerleri yemeye başladım. Bir yandan da pis herif uyanmasın diye sessiz olmaya çalışıyordum. Tam o anda nasıl olduysa gözünü açtı ve beni görünce ağzından köpükler saçarak bağırmaya başladı. Seni pis musibet. Ciğerimi yersin ha. Murdar hayvan kafanı dağıtayım da gör. Arkasında duran süpürgeye davrandığı anda yere zıpladığım gibi suç mahallinden kaçmaya başladım. Kaçtığımda süpürgenin kafama inme ihtimalini de ortadan kaldırmış oldum.
Ceza yoksa suç da yoktur. Önceki hayatımda ev kedisiydim sanırım. Bir film izlemiştim. Doktor Richard Kimble kaçarak suçsuz olduğunu kanıtlıyordu. Bir nevi ben de öyleyim. Aslında ben suç işlemiyorum. Hakkım olanı alıyorum. Bizi doğamızdan koparmasaydılar karnımızı pekala doyururduk. Şimdi bu imkansız. Bu şartlarda benim gibi bir sokak kedisinin böyle şeyler yemeye hakkı yok. Bunları ancak çalarak yiyebilirim. Hakkın olanı alamıyorsan da çalmakta sakınca yok. Kendimi bildim bileli böyleyim yani dokuz yıldır. Can çıkmayınca huy çıkmazmış. O da ortalık yere bırakmasın ciğerleri. Ortalıkta bir yiyecek ya da içecek varsa anında kokuyu alırım. Hele bir de günlerdir açsam o koku burnumun ucuna çöreklenip aklımı çeler. Dans ederek beni suç mahalline davet eder. Davete icabet etmezsem ayıp olur. Çalıyorum ve kaçıyorum. Kaçak yaşamak herkesin harcı değil. Her gün antrenman yapmak şart.
Bizim azman kasabın yaşı epey ilerledi ama oğluna güvenmediğinden emekli olmaya niyeti yok. Üç kuruşun bile hesabını yapar cimri. Gerçi o olmasaydı hayatta kalmam zor olurdu. Et fiyatları fırladığından bizimki sinek avlıyor. Bu da bana yaradı. İş olmayınca tüm gün uyukluyor böyle. Satışlar azalınca siparişleri azalttı. Çoğu zaman son kullanma tarihi yaklaşan etleri tavukları evine götürüp karısının başına dert açıyor. Bazen yan komşusu Bakkal Hayri’ye anlatırken duyuyorum. Kadın her gün et pişirmekten bıkmış ama dinleyen kim? Ya şu dükkanı devret ya da alıp başımı gideceğim diyormuş. Millet parasızlıktan et yiyemediği için şikayetçi, kadın her gün et yemekten. Kime anlatsın derdini. Millet paralar imansızım. Bana anlatsa hemen tırmalarım mesela. İçine ata ata hastalık çıkmış. Etleri yani. Çok et yemekten gut olmuş. Bu azmanla annesi yüzünden evlenmiş. Annesi, her gün et yersiniz a kızım demiş. Sonra neyin içine girdiğini anlamıştır tabi ama geçmiş olsun. Zeytinyağlı fasulye girer mi insanın rüyasına? Sebze yemeğine hasretim senin yüzünden diye söyleniyormuş. Bizim azman da söylenme kadın, daha ne istiyorsun mis gibi et işte diyormuş. Zavallı bakkal şaşkın şaşkın dinliyor azmanı. Etler çöpe mi gitsinmiş. Gitsin ne var? Bizim tayfa bayram eder. Hatta bize fazla gelir, kargalar böcekler de sebeplenir ama dinler mi azmanım. Küt diye gidecek bir gün. Bir çizgi film vardı adı Garfield. Bizimki onun insan versiyonu. Saçları bile Garfield’a benziyor. Yiyip içip tüm gün uyukluyor. Bir de kedilere laf ederler tembel diye.
Dükkandan son hızla kaçıp ağacın tepesine çıkıverdim. Kondisyonum halâ iyi, kaçak hayat sağ olsun. Arkadaşlardan duyuyorum bazen ev kedilerinin halini. Bütün gün yatmaktan göbekleri sarkıyor, kalpleri yağ bağlıyormuş. Sonra da erkenden hayvan mezarlığına geçiyorlarmış. Bazen sokakta yaşadığıma şükrediyorum. Yoksa şimdiye kadar tahtalı köyün hatırlı müşterilerinden olmuştum. Belki de önceki hayatımda evde yaşamaktan erkenden ölmüşümdür. Her neyse. Ağacın tepesinden kızarmış kel kafasını görüyorum. Beni bir eline geçirse neler yapar kim bilir. Neyse ki üç adım koşunca kan ter içinde kalır. Saydırıp durdu, kökümüze kıran girsinmiş. Belki sizin türünüz yakında kuruyabilir ama bizimki kurumaz. Senede üç posta ürüyoruz. Sizse malum. Bakkal Hayri sakinleştirdi yine. Dur komşum, sinirlenme tansiyonun çıkacak dedi ama gözü dönmüş bir kere cimrinin. Altı üstü iki yüz elli gram ciğer. Yumurta kırıp löpletecekti pis boğaz. Yok öyle Rabbena hep bana. Biri yer biri bakar kıyamet ondan koparmış. Şu cimri biraz paylaşmayı bilse ne ben çalmak zorunda kalacağım ne o sinirden deliye dönecek. Robin Hood diye bir kahraman duymuştum nereden duyduysam. O, bu duruma çok güzel el atmış. Zenginden alıp fakire dağıtıyormuş. İşte rüyalarımdaki dünya, herkesin karnı tok.
Eski mahallemdeki kasap her gün az çok demez bize bir şeyler ayırırdı. Çok severdim onu ama erkenden göçtü öte tarafa. Sonra mecburen bu mendeburun kasabına dadandım. Beni bu hale getiren bizzat kendisi. Kimse durup dururken hırsız olmaz ki. Gerçi sizde durumlar biraz farklıymış galiba. Sırf keyiften ya da açgözlülükten çalan çokmuş. Cezaya gelince de gerçekten aç olduğu için çalanları tıkıyorlarmış içeri. Büyük hırsızlar da çalıp homini gırtlak yemeye devam ediyormuş. Her neyse. Yine güç bela karnımı doyurmuştum. Ertesi gün de biraz semt pazarında takılırım. En sevdiğim bölüm balık tezgahları. Merhametli bir balıkçı var, payımı ayırır sağ olsun. Suç mu? Ne suçu. Suç yoksa ceza da yoktur.
Comments