Öykü: Kırmızı Tül
"İnci gibi diziyordur tuğlaları o bilirim. Kardığı kum altın tozu gibi parlıyordur o kürek attıkça."
Erdem Kıralı
Onsuz yapamam ben. Doktormuş, mühendismiş beni verecekleri ne fark eder? Vallah, billah, ben ondan başkasına varmam. Dedim eşe dosta, “benim gönlüm başkasına firarda” dedim, “bana kıymayın ben de kendime kıymayayım” dedim ama nerde? “Haddini bil köylü, olur mu öyle şey?” dediler bir ağızdan. Kendime kıyacak olmamı hadsizlik bildiler; kimsecik benim bu hayattan göçecek olmama bir değer vermedi.
Bavullarının ağırlığı kadar itibar topluyorsun bu hayatta. Valla diyom he. Beni isteyen herif, o şehirli züppe var ya, diplomalısından, arabasının arkasına sığmadı diye üstüne de iple bağlamış üç beş bavulunu; hem neden o kadar eşyası varsa? Bizimkiler de nerdeyse birbirini çiğnemiş onları arabadan indirmek için. Elime kına yakacaklarmış bu gece. Asıl kıçlarına kına yaksınlar bizimkiler, son kız evlatlarını veriyorlar erkenden. Benimki bi toplayamadı ki şu başlık parasını kaç yıldır. Yanıp tutuşuyoz ikimizde ancak küllerimizle kavuşcaz birbirimize böyle giderse.
Açık sinemadan getirdikleri sandalyelerle yapıyorlar meydanda kına gecesini. Son filmden kalan çekirdek kabukları var hala bazı sandalyelerde. Üstüme örtsünler hele o kırmızı tülü, yine çıtlamaya başlar bizim ahali çekirdekleri.
“Bak kızım büyük elti olan benim” diye geldi tanıttı kendini yeni ablam. Bana göre abla işte. Hem göbekli hem de çocuklu. Çok da umrumda sanki kim büyük elti? Ben daha varacağım adamı görmedim, mesleğini bile bilmiyom, bildiğim, diploması var, sesekası var bir de başlık parasını ödemiş. Kazma salıyormuş benimki inşaatlarda. Kum karıyormuş, tuğla taşıyormuş. İnci gibi diziyordur tuğlaları o bilirim. Kardığı kum altın tozu gibi parlıyordur o kürek attıkça. Renkli renkli ampuller, muhtarın düzenlediği son toplu sünnet düğününden kalma. Yine atmışlar o beyaz kablolarla ağaçtan ağaca. Bilsem hepsini fişi nerde, çekecem gizlice, bitcek kına mına ağzına tüküreyim. Yok be küfürbaz değilim aslında. Gönlüm bahtsız olunca dilim de passız, keskin işte. Bizim gibilerin dili keskin olsa da kimseyi kesemez söyledikleri. Kendi dilimizle ancak kendimize kesik atarız biz sızlanırsak.
Benimki duymuş mudur acep şehirde beni başkasına verdiklerini? Gelse şöyle aniden beyaz atıyla, bassa şu boktan kına gecesini. Muhtarın bürosuna girse, beyaz kabloların fişine dökse bir kova suyu da tüm sigortalar atsa. Karanlıkta tutsa beni belimden, alsa atına kaçsak arkamıza bakmadan. Rüzgârdan uçsa başımdaki bu kırmız tül, ağaçların dalında kalsa.
Bugün kına, yarın düğün, sonra diplomalıyla gerdek. Orospu olmayayım diye orospu gibi satıyorlar beni. Yo, imam onaylı orospu olucam ya ben, o zaman sayılmıyor, yırtıyorum orospuluktan.
Aha, söndü ya ampuller. Evlerin camında bile ışık yok. Ulan duymuş benimki o zaman. Yarısını bile toplayamamıştır başlık parasının ama olsun. Kaçırsın beni bu gece; uçuşsun o kırmızı tül, zaten zoraki verecekler beni ona nasıl olsa sabaha.
Comments