Öykü: Psikolojik Her Şey
"Dikkatle bakarsan görürsün çözüm soruda diyor."
Tuğba Poyraz Kemani
Annem; aniden, görünüşte hiçbir sebep olmaksızın başlayan ve gündelik hayatımı zora sokan ağrılarım nedeniyle devlet hastanesinden dahiliye bölümüne bu sabaha randevu almıştı.
Minibüsle hastaneye giderken şoförün dinlediği “Alemin en kral arabeski” radyosunda çalan Müslüm Gürses’in “İtirazım Var” şarkısına istemsizce eşlik ediyordum. Hastane dönüşü beni yoran bu hâlden kurtulacağım ümidiyle, en neşeli, en civelek şarkıları söyleyeceğime kendime söz verdim.
Bacaklarım ağrıyor. Hem de nasıl bir ağrı. Dizlerimden aşağısı tutmuyor. Bir daha hiç yürüyemeyecekmişim sanıyorum bazen. Dermanım yok sanki. Saatlerce yürümüşüm, maraton koşmuşum ya da çok ağır bir iş yapmışımda yorulmuşum, tükenmişim gibi. Ağrı kesici içince biraz rahatlıyorum. Sonra yeniden başlıyor. Yaşlı amcalar, teyzeler nasıl sürekli vücut ağrılarından yakınırlarsa öyleyim ben de.
Sabırsızlıkla, randevu sıramın gelmesini beklerken annemin "Boşuna geldik aslında" demek isteyen lakayt tavırlarına aldırmamaya çalıştım. Doktor şikâyetimi dinleyince sıkıntınız benim alanım ile ilgili görünmüyor ama buraya gelmişken bakayım, bir bulguya rastlarsam sizi ilgili bölüme yönlendireyim dedi.
Muayeneden sonra doktor, yakında herhangi bir düşme, çarpma benzeri travmanız yok. Sizin kadar genç yaşta bariz bir sebep olmaksızın bahsettiğiniz bacak ağrısı, ender karşılaştığımız bir durum. Yks’ye hazırlanarak zaten yeterince zor bir süreç yaşıyorsunuz. Yoğun çalışma temposunda stres ve kaygı kaynaklı ağrı, halsizlik hissediyor olabilirsiniz dedi.
Doktor da herkes gibi bu yaşta ne bacak ağrısı demeye getirdi, radyolojik tetkiki bile gerekli görmedi. Keşke bacaklarımda açık, kanayan bir yaram olsaydı da görebilselerdi halimi. Bana inanmadıklarını hissediyorum.
Ağrı bir yana, ağrıyı cümle içinde kullanmak, şu anda hayatımın nasıl ağırlık merkezinde olduğunu anlatmak bir yana. Bak ağırlık merkezi dedim de aklıma geldi Geometri dersi. Namıdiğer; başımın belası.
Geçen hafta okulda ilk ortak sınavları olduk. Dikkatim hemen dağılıyor, odaklanamıyorum. Ne okul derslerime ne de Tyt’ye motivasyonum kalmadı. Sınavlarım beklemediğim kadar kötü geçti. Son sınıfta ortalamamı bu kadar düşürecek olmam da ayrıca üzüyor beni.
Konu tekrarı yapıp, anlamadığım yerlere çalışmam lazım. Dün açtım geometri soru bankasını açmamla kapatmam bir oldu. Sorular bana, ben sorulara baka baka derken… Zaten bacaklarım sızlıyor. İçim daraldı.
Bir bakışta görmem lazım. Dersanedeki hocam öyle diyor hep. Dikkatle bakarsan görürsün çözüm soruda diyor. Bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum. Soruyu bilmem kaç kere okuyorum ama cevabı göremiyorum. Geometriyi çözemeyince “Paragrafın Ritmi” Türkçe soru bankasını açıp, paragraf testlerine bakıyorum. Full doğru yapmanın verdiği haz, biraz modumu yükseltiyor. Hele bazen sorularda sevdiğim şairlerin dizeleriyle ya da okuduğum kitaplardan alıntılarla karşılaşınca o an nasıl mutlu oluyorum. Kısa bir süre avunuyorum.
Ama geometri… Hiç çıkmıyor aklımdan. Annem kabullenemiyor bir türlü, başarısız olduğum gerçeğini. Senin gibi her zaman çalışkan şimdiye kadar hep takdir, onur belgeleri almış örnek bir öğrenci nasıl olur da geometriyi anlayamaz. Konu eksiğin varsa okulda, dersanede hocalarına sor, ekstra etüt al, benim kızım halleder diyor.
Keşke başarabileceğime bu kadar güvenmese. Ben de kendime yapabilirim diyorum fakat söylemekle olmuyor ki. Fizikteki netlerim de yeterince yüksek değil. Sene başında acaba bölüm mü değiştirsem dedim de annem “Ne saçmalıyorsun sen sözelci misin, daha çok çalışman gerekiyorsa daha çok çalış o zaman” diye kestirip attı.
Okulda, dersanede, evde sürekli ders çalışmak zorunda olmaktan bıktım. Daha fazla nasıl ders çalışabilirim bilmiyorum. Gün içinde neredeyse sadece uyumama zaman kalıyor. Keşke servisten hiç inmesem, hep bir yerlere gitsem, hep yollarda olsam. Müzik dinleyerek, başımı cama yaslayıp saatlerce kendime kalsam, konu çalışmadan, tekrar yapmadan, soru çözmeden. Akıp giden günlerin içinde sınavlardan başka bir gündemim olsa.
Uykularım da bölük pörçük. Bazen rüyalarımda eşkenar dörtgen biçimindeki kocaman simsiyah labirentin içinde hapis buluyorum kendimi. Nefes bile alamıyorum. Şifre alan formülü. Doğru söylersen kapı açılır, o zaman dışarı çıkabilirsin diyor ne söylediğini zar zor anlayabildiğim garipçe bir ses. Aklıma gelmiyor kahrolası. Ezberlemiştim ben bütün alan formüllerini biliyorum, şimdi heyecandan hatırlayamıyorum, lütfen bırakın beni diye yalvarıyorum karanlığa. Madem ezberledin söyle o zaman diyor daha da ürkütücü halde bağıran ses.
Gözlerimin önünde tüm alan formülleri kolkola girmiş, güle oynaya resmi geçit töreni yapıyor. Hatırladım A karekök üç bölü dört olmalı diyorum. Yanlış söyledin o eşkenar üçgenin formülü, dörtgeni söylemen lazım diye gülüyor. Acımasız kahkahaların kulaklarımı sağır edeceğini sanıyorum. Aman Allah’ım nasıl kurtulacağım buradan derken kafamı labirentin köşelerine çarpa çarpa kan ter içinde uyanıyorum. Rüyalarımda bile yorulduğum için mi bacaklarımda derman kalmadı diye düşünmeden edemiyorum.
Annem: Sabahtan geldik, kaç saattir burada bekliyoruz, bugünkü derslerini de kaçırdın ama neyse, sağlık olsun da. Eve gidince Whatsapp'tan arkadaşlarından alırsın ödevlerini diyor. Hallederim tabii, merak etme diyorum.
Nihayet öğlenden sonra laboratuvardan tahlil sonuçlarımı alıp doktora gösteriyoruz. “Önemli sayılabilecek dikkate değer bir düşüklük yok kan değerlerinde. Hatta genel sağlığın gayet iyi. Bu güzel bir haber.“ Annem ben zaten biliyordum diyen yüz ifadesiyle, çok sevindim doktor bey diyor.
Peki ya bacaklarım? Neden sonunda ayağa bile kalkamayacağım diye korkuyorum, neden uyuşukluk hissediyorum diye yakınıyorum. Doktor; muhtemelen psikolojik, sınav stresinden. Sürekli ders çalışmaktan yorulduğun için sana öyle geliyor olmalı. Benim size tavsiyem bir psikoloğa gidip, bu süreçte profesyonel destek almanız derken annem bana bakıyor, ben yere bakıyorum. O anda düşsem yerden bir daha kalkamasam da ikna olsalar bacaklarımın nasıl ağrıdığına diye düşünüyorum.
Hastaneden çıkarken annemin koluna girmek, ona yaslanarak yürümek istiyorum ama kurduğu cümleler görünmez bir duvar örüyor aramıza. Hiç sesimi çıkarmadan, dır dırını dinleyerek otobüs durağına kadar güçlükle yürüyorum.
Akşam, yemekten sonra annem; bir şeyciği yokmuş, benim bildiğimi onayladı doktor da. Tek sorun stresmiş deyince bu defa babam başlıyor dinlemekten artık ezberlediğim “Ben senin yaşındayken hikayesine”: Kızım neyin var senin Allah aşkına? Ne stresi, neyin eksik? Ev mi geçindiriyorsun? Kirayı mı yoksa son ödeme günü geçmiş birikmiş faturalarımı takıyorsun kafana. Biz senin yaşındayken hayatımızda ne sıkıntılar vardı. Yediğin önünde yemediğin arkanda, tek işin öğrencilik. Onu da yap bir zahmet kendi geleceğin için.
Daha fazla dayanamıyorum bu konuşmalara, ödevlerimi alma bahanesiyle odama kaçıyorum. Arkamdan sesi geliyor annemin: sınava girecek tek öğrenci sen değilsin. Herkes aynı zorlu yollardan geçiyor. Herkes son sene okul-dersane arasında git gel yapmaktan yoruluyor. Geçecek bugünler de elbet. Beş sene sonra hayal ettiğin yerde olabilmek için şimdi elinden geleni yapmalısın. Ama istersen psikoloğa da götürürüm merak etme. Sen yeter ki kendini iyi hisset, kafana hiçbir şeyi takma, sadece derslerine konsantre ol.
Haklısınız diyorum kendi kendime psikolağa gerek yok. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Benim sadece ders çalışmam lazım. Benim çok ders çalışmam lazım. Benim daha çok ders çalışmam lazım. Canım test kitaplarım yeter de artar bana.
Playlist'imden sabahtan beri yüreğimde çalan son favori şarkımı açıyorum. “İtirazım var bu zalim kadere, itirazım var bu sonsuz kedere, feleğin cilvesine, hayatın sillesine, dertlerin cümlesine, itirazımmmm varrrrrr”
Kulaklıklarımla en yüksek sesle dinlediğim şarkıya avaz avaz susarak eşlik ederken farklı yayınevlerinden alıp üst üste dizdiğim geometri konu anlatım kitapları, soru bankaları bana göz kırpıyor. Bacaklarım ağrımıyor. Bana öyle geliyor. Stresten hep. Ağrı yok. Psikolojik her şey.
Comentários