top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

"İnsanın gözünde fer olsun hele. Hele yola çıktığı bir ameli olsun..."

Gökçe Kalaycı, Arlin Çiçekçi’nin Duygu Asena Roman Ödülü’nü alan romanı, Servi Nine ve Üç Güzeller üzerine yazdı: "Daha ilk “son”uyla okuyucuyu saran bir dili var ve bu son, kitabın devamı konusunda da fevkalade bir merak içinde bırakıyor okuru."


Gökçe Kalaycı


Suna, Bedriye, Zemzem, Yeter ve daha kimler kimler... Elbet bir de Servi... Ah, Servi...

İlk kitabı Beşerbazın Mârifeti’nin ismini duyup da bir türlü kalemiyle tanışamadığım yazar Arlin Çiçekçi’nin, ikinci romanıyla bu yılın Duygu Asena Roman Ödülü’nü aldığını duyunca artık onu okumanın farz olduğuna kanaat getirdim, ki bildiğim kadarıyla yalnız da değilim çünkü büyük bir merakla kitabı alıp okuyan çok fazla insan tanıyorum. Merakıma yenik düşüp bu ikinci kitaba daha önce başladığımı söylemeye lüzum yoktur sanırım. Yüksek bir beklentiyle okumaya başladığım bu romanın, ta en son cümlesine kadar beklentimi karşılamakla kalmayıp kendisine karşı ilgimi, okuma isteğimi ve heyecanımı da aynı yükseklikte tutmayı başardığını söyleyebilirim öncelikle.



Romanı okurken kâh İstanbul’da bir parkın ortasında, kâh yüzlerce yıl öncesinin Ayıntab vilayetinin küçük bir mahallesindeyiz. Sayfaları çevirdikçe gezip dolaşıyoruz. Âdeta zamanda bir yolculuğa çıkmışız ve bir de üstüne, tadı damakta bırakan bir anlatıcıdan hikâyeler dinlemeye durmuşuz. Kelimenin tam anlamıyla, kitap akıp gidiyor. Öyle maharetli bir anlatım, öyle derin bir hikâyeleştirme... Ödüle layık görülmesindeki etkenlerden birisinin de bu olduğunu burada eklemek gerek zira jürinin yaptığı açıklamada da kendisinin hikâye anlatıcılığında gösterdiği ustalığa işaret edilmiş. Anlatımını mübalağalı bulanlar da olmuş fakat ben kendi adıma keyif aldım, eh burada da okur olarak tercih ettiklerimiz devreye giriyor artık.


Daha ilk “son”uyla okuyucuyu saran bir dili var ve bu son, kitabın devamı konusunda da fevkalade bir merak içinde bırakıyor okuru. Evet, ilk “son”u, ilk bölümü değil. Romanımız işte böyle sonlardan oluşuyor ve daha en başında “Nasıl yani,” diye sordurarak devamını okumayı da kaçınılmaz hale getiriyor.


Kitabın akıp gitmesinde kurgusunun çok iyi yapılmış olmasının ve dili kullanmadaki ustalığın büyük bir payı var elbette fakat bu çok katmanlı hikâyeye asıl büyüyü katan şey bambaşka. Kadının adı meselesine hayatını vakfetmiş canım Duygu Asena adına verilen ödüle layık görülmesinden de belli olduğu üzere, bu topraklarda kadın olmayı merkezine almış olması ve ana karakter Suna ekseninde birden fazla kadının dokunaklı hikâyelerini ilmek ilmek işlemesi sayesinde, kitap deyim yerindeyse elimizden düşmüyor ve kana kana içilen su gibi bitiveriyor. Bedriye’nin, Zemzem’in, Yeter’in ve Servi Nine’nin göğüs darlayan hikâyeleri Suna’nın göğüs kabartan hikâyesiyle birbirlerine karışıyor. Dina ile Ararat hem romana hem Suna’ya can katıyor. Maalesef klâsikleşen ve kronikleşen, “kadın olmanın bedelini ödeme” olgusu karakterlemizi de pas geçmiyor ve okura da zaman zaman pencereyi açıp haykırma isteği olarak geri dönüyor. Üstkurmaca tekniğini çok iyi kullanan Arlin Çiçekçi, bunca hikâyeyi, bunca zamanı ve mekânı hiç kafa karıştırmadan, kopukluk yaşatmadan ve daldan dala atlıyormuş hissi vermeden aktarmayı başarıyor.


Tevazusu daha kitabın başında kendini belli eden Suna’nın, evinin manzarasını süsleyen servi ağacı ile bağ kurmasıyla olaylar gelişiyor ve Suna kendini hiç de tevazu götürmeyecek işlere kalkışırken buluyor. Parktaki servi ağacı onun gerek simitçiyle, gerek Dina ve Ararat’la buluşma noktası, nefeslendiği köşe olurken bir yandan da kendisi için büyük bir dönüşümün de başlangıcı oluyor. Suna serviden, diğerleri Suna’dan ilham alırken birçok ders, birçok deneyim ve birçok değer kartopu gibi büyüyüp yol alıyor. Suna da bu yolda hiç görmediği ve göremeyeceği kadınlarla tanışıyor, onların hikâyelerine ortak oluyor. Dokunduğu hayatlar da cabası...


Yalnızca, hani deseler ki bir tane bile “Bu da olmamış ya,” dedirtecek bir şey yok mu, aklıma ilk gelen cevap yine “Yok,” olurdu. Zorlayacak olursam fakat, belki kitabın sonuna bir soru işareti koyardım. Sonlardan oluşan bu romanın bu gerçek sonu hakkında birazık kafa yorarken buldum kendimi çünkü. Daha da fazla detay vermeyeceğim. Kendiniz okuyun, okutun; bakalım siz neler düşüneceksiniz?


“Kadın hikâyesi” denince akla gelenlerin değiştiği yarınların umuduyla ve yazarımıza teşekkürlerle!

“İnsanın gözünde fer olsun hele. Hele yola çıktığı bir ameli olsun; dağları aşar da yine de ‘Usandım,’ demez.” (s.114)


SERVİ NİNE ve ÜÇ GÜZELLER

Arlin Çiçekçi

İthaki Yayınları, 2022

206 s.

bottom of page