top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Sevmek öğrenilir mi?

Burcu Karakoç, Erich Fromm'un Sevme Sanatı kitabı üzerine yazdı: "Erich Fromm’a göre sevmek, öğrenilebilecek bir eylemdir. Sevgi, bir başka kişinin varlığıyla yalnızlığın giderilmesi olamaz."


Burcu Karakoç


Ünlü bir psikiyatrist ve sosyal bilimci olan Erich Fromm ile Özgürlükten Kaçış adlı kitabıyla tanıştım. Sevme Sanatı ise yazardan okuduğum ikinci kitap oldu. Otuz dört dile çevrilen ve hep güncel kalan bu kitap, sevgi konusunda bambaşka farkındalıklar yaratabilecek bir etki ve güce sahip.


Erich Fromm, içeriğini dört ana başlık şeklinde oluşturduğu Sevme Sanatı'nda en temelde sevginin ne olduğunu ve ne olamayacağını ele alıyor. Yazara göre sevgiye ulaşabilmenin koşulu önce birey olmaktır. Kişi bireysel bütünlüğünü koruyabildiği ölçüde sağlıklı ilişkiler geliştirebilir. Sevgi; cesaret, nesnellik ve güven gibi kavramlarla doğrudan ilişki içindedir. Sanılanın aksine almakla değil; neşe, ilgi ve anlayış gibi duyguların açığa çıkarılmasıyla ilgilidir. Fromm, insanların sevgi olarak tanımladıkları duygu ya da durumların sevginin özünden uzak farklı psikolojik açmazların uzantıları olduğunu ifade ediyor. Gereksinimler üzerinden oluşturulan “sevgi”nin olgunlaşmamış bireyin yalnızlık ve çaresizliğine üstü örtük bir çözüm olduğunu belirtiyor. İnsanları birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayan arzu nesneleri olarak değil, kişinin kendi varlığını anlamlı hale getiren sevmenin asıl nedeni şeklinde gösteriyor. Yazar, bebeklikten itibaren anne ve babadan öğrenilen sevme modelinin yetişkinlikte kardeş, arkadaş, eş ve sevgili ilişkisinde dikkate değer bir öneme sahip olduğunu açıklarken anne ve baba sevgisinin farklı boyutlarını ve kişiliğimize etkilerini de ifade etmiş.


Erich Fromm’a göre sevmek, öğrenilebilecek bir eylemdir. Sebat etmeli, var oluşumuzun kökünü oluşturan bu duyguyu açığa çıkarmak için gayret göstermeliyiz. Zamanımızı bu eylemi öğrenip uygulamaya ayırmalı, benliğimizi bu duyguyla diri tutmalıyız. Fromm’un sıklıkla üzerinde durduğu bir diğer nokta ise sevginin özgürlükle ilişkisi. Sevmek zorlamanın ötesinde özgürlükle var olabilen bir eylemdir. İradeyle oluşturulan ilgi, saygı ve sorumlulukla açığa çıkar; gelişir ve derinleşir. Öte yandan yalnızlık, gerçek sevginin ön koşulu gibidir. Yazara göre yalnızlık baş edilmesi gereken bir duygu ya da bir kaçış nedeni değildir. Duygusal bütünlük içinde olanların üretkenliğini sağlayan temel duygulardan biridir. Dolayısıyla sevgi, bir başka kişinin varlığıyla yalnızlığın giderilmesi olamaz.


Fromm, sevmenin de bir sanat olduğunu dile getiriyor. Nasıl ki bir sanatı öğrenmenin ve o sanatta ustalaşmanın belli ölçütleri var. Sevmek de belli koşullar ve ölçütler gerektirir. Bunlardan en önemlisi ise sevmenin kendisini yaşamın odağına koymak. Sevmeyi araçsallaştırmayıp yaşam amacına dönüştürmek. Zenginliği maddeler ve nesneler üzerinden değil, kendimiz ve dünya ile kurduğumuz sevgi ilişkisi üzerinden tanımlamak. Yazar, böyle bir perspektif ve sevgiyi ele alış biçimiyle insanın hem var oluş krizine hem de anlam arayışına çözüm üretmiş. Fromm’un sevmeyi insanın önce kendisiyle bağlantı kurması ve kendisini sevmesi üzerinden temellendirmesi oldukça önemli bir diğer nokta. Sevginin sınırları olamayacağını belirtirken kendini sevebilen birinin dünyayı, yaşamı, doğayı, komşusunu, eşini sevebileceğini ve sevebilmesinin psikolojik arka planlarını da etraflıca açıklamış. Kitapta Freud’un görüşlerine karşı çıkan Eric Fromm, kapitalizmi ve kapitalist yapıda değişen sevgi tanımlarını da eleştiriyor.


Tüm dünyada hız, tüketim, dünyaya bakış açısındaki değişiklikler ve bunların ilişkilere yansımaları tartışılıyor. Bu çağın insanının kapitalizmle birlikte mutlak bir arayış içinde olduğu ve maskelenmiş bir depresifliğin göbeğinde yaşadığı belirtiliyor. Sosyal medya, internet ve farklı iletişim ağları sınırsız bir ilişki ağı vadediyor. Fakat insanın doğasına uygun, onun özünü besleyen “sevgi” den günbegün uzaklaşıldı. Bugünün insanının gerçekliği algılayış biçimlerindeki farklılaşma sevginin de tanımını değiştirdi. Fromm’un da belirttiği gibi ihtiyaçlardan ötürü ilişki kurmak sevmek midir? Biyolojik, psikolojik ya da cinsel ihtiyaçları karşılamak, yalnızlığın katlanılmazlığını savuşturmak için ilişki kurmak sevmenin bir tanımı olabilir mi? Kapitalizmin tüketim odaklı politikasının insanları yalnızlık ve yabancılaşmaya ittiği bugünün ilişkilerinde Erich Fromm’un sevmeye olan yaklaşımı insanı kendi özüyle buluşturup adına sevmek dediğimiz duyguları, eylemleri, fikirleri objektiflik içinde gözden geçirmemizi sağlıyor. İnsanın en temelde neye ihtiyacı olduğunu gösterirken sevmeyi öğrenilebilen, kucaklayıcı, kapsayıcı ve bencillikle taban tabana zıt bir eylem olarak ele alıyor. Diğer yandan bugün hem Türkiye’de hem de dünyada yaşanan sosyolojik, siyasal ve psikolojik pek çok sorunun kaynağının sevgisizlik olduğunu düşündürüyor. Nitekim Fromm, Soğuk Savaş ve nükleer silahlanma yarışına dair analizlerinde “sevme”nin meselelerin özünü oluşturduğunu belirtmiş ve çözüm olarak sevgiyi önermiş. Özellikle Türkiye’de yükselen çeşitli şiddet eylemleri toplumsal algı ve değerlerdeki değişikliğin yansıması olarak karşımıza çıkarken sevgisizliğin de bunda payının büyük olduğu aşikâr. Tam da bu noktada Sevme Sanatı’nın sağlıklı ilişkilerin oluşumunda sevginin hayati bir noktada durduğunu göstermesinin, kişiyi kendiyle dürüst bir yüzleşmeye çağırmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.


SEVME SANATI

Erich Fromm

Türü: Kuram

Say Yayınları, 2020

200 s.

bottom of page