top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

"Bu kitabın başlıca maksatlarından biri ağrı deneyimini tarihselleştirmek"

Aynur Kulak, Rob Boddice’ın Acının Tarihi adlı kitabı üzerine yazdı: "Kitap, 'acının bilinirliği' (knowing pain) sorusunu hem epistemolojik hem de etik bir problem olarak inşa ediyor. Bu transdisipliner katmanlar, kitabı sıradan bir “tıp tarihi” kitabından ayırıyor."


ree

Acının Tarihi ismini okur okumaz, “Nasıl bir acı?” ve “Acıya dair en eski tanım nerede, hangi kaynakta bulunmuş?” soruları zihnimde belirdi. Rob Boddice’ın Acının Tarihi (Knowing Pain: A History of Sensation, Emotion, and Experience) kitabı üzerine ilk tespit olarak söylenecek şey kitabın, “acıyı” salt nörofizyolojik bir olgu ya da sadece tıbbi bir problem olarak ele almanın ötesine geçen, disiplinlerarası, geniş ve yer yer kişisel bir çalışma olduğu. Boddice, acıyı hem bedenin duyusu hem duygulanım ve tarihsel/sosyokültürel biçimler çerçevesinde tahayyül edilen bir nesne olarak kuruyor; amaç, geçmişte ve günümüzde acının ne anlama geldiğini, nasıl yorumlandığını ve nasıl ölçülmeye çalışıldığını sorgulamak.


“Bu kitabın başlıca maksatlarından biri ağrı deneyimini tarihselleştirmek, zaman içerisinde değişebildiğini ve değiştiğini göstermek olduğu için kaçınılmaz olarak ağrının ne olduğuna sınırlar getiren geçerli her türlü tanımı altüst etmek ilk adım olacaktır. Ağrıyla ilgili resmi tanım, tıp ve tıp bilimi âlemlerini, izlenen ağrı etüt türlerine ve tedavide öncelik sahibi ağrı türlerine odaklamıştır. Eğer geçmişteki ve şimdiki ağrı deneyiminin türleri teşhis edilecekse bu tür tanımların altüst edilmesi önemlidir.”

Ağrı tanımlanabilir bir şey midir? Zihnimizde yankılanan bu soru önemli, zira, “Her ağrı birbiriyle aynı olmayabilir.” Bu noktada elbette Rob Boddice’ın konuyu hangi ayrıntılarla ele aldığına dikkat ede ede ilerleyeceğiz. Öncelikle Rob Boddice bir ‘tarih’ yazıyor görünse de anlatısı salt kronolojik bir öyküye indirgenmemeli. Tarih, felsefe, tıp tarihi, kültürel çalışmalar, edebiyat ve fenomenoloji öğelerini harmanlayan bir örüntü söz konusu. Boddice, acının “nesnel” bir gerçeklik olarak elde edilme iddialarını eleştiriyor mesela; acının deneyimlenmesi, dilsel ifadeye, toplumsal normlara, cinsiyet ve sınıf varsayımlarına sıkı sıkıya bağlığından bahsediyor. Bu nedenle kitap, “acının bilinirliği” (knowing pain) sorusunu hem epistemolojik hem de etik bir problem olarak inşa ediyor. Bu transdisipliner katmanlar, kitabı sıradan bir “tıp tarihi” kitabından ayırıyor.


“Bu kitap insanların ağrı hakkında bildiklerini sandıkları “yaygın kanı”nın aksini söylüyor. Sıra dışı ve tahrip edici ama yine de acı vermeyen yaraların tarihi gibi herkesçe bilinen ama yeterince değerlendirilmeyen fenomenleri hiçbir şekilde bir yarayla bağlantılandırılmamış baskın acının tarihini ya ağrının bir işareti ya da ağrıyı ölçme yöntemi olarak duyuların güvenilmezliğini bu değişken duyuların eşit bir biçimde olumsal duygusal kavramlarla birlikte ağrı deneyimini nasıl değiştirebildiğini belgeliyor. Ağrıyı bir erdem ve bir haz olarak ele alarak insan ağrısı tarihinin ne kadarının tıbbın görüş alanı ve ilgisinin gerisine düştüğünü gösteriyor.”


Rob Boddice, dört yüz yılı aşkın zamandır acıyı nesnel ölçülere indirgeme çabalarının sürdüğünü; fakat acıyı tam olarak ‘ölçmenin’ ve tarihselleştirmenin güç olduğunu ısrarla vurguluyor. McGill Ağrı Anketi gibi araçların kültürel bağlama göre değişen etkilerini tartışmaya açıyor ve aynı sözcüklerin farklı coğrafyalarda farklı anlamlar taşıdığını hatırlatıyor. Bu nokta, kitabın hem tıp politikası hem de hasta-doktor ilişkileri bakımından önemli çıkarımları olduğunu gösteriyor.


Boddice acıyı yalnızca duyumsal bir olay değil aynı zamanda duygulanımsal (emotional) bir hâl olarak ele alıyor; acının tarihsel temsilleri, ağrının toplumsal beklentileri ve ‘acı anlatıları’ üzerinde duruyor. Buradan hareketle, modern tıp ile toplumsal değerler arasındaki gerilimi açığa çıkarıyor. Kimi zaman hasta sesleri duyulmaz, kimi zaman ‘ideal acı gösterimi’ klişeleri tedaviyi biçimler diyor Boddice.


Cinsiyet, ırk, yaş ve sınıf perspektifleri. Kitap, acının deneyimlenişinin toplumsal farklılıklardan bağımsız olmadığını gösteriyor. Boddice, tarih boyunca kadınların ya da farklı sosyal grupların acı anlatılarının nasıl farklı değerlendirildiğini ve bunun güncel klinik uygulamalara nasıl yansıdığını sorguluyor. Bu açı, çalışmayı hem etik hem de uygulamalı sağlık politikaları açısından önemli kılıyor.


“Acı herkesin aynı şekilde deneyimlediği basit genel geçer insani bir durum değildir; yer, zaman ve birbirleriyle ilişkili diğer ölçütlere göre her türlü yoldan edinilebilen insani karmaşık bir değişkendir. Bu kavramsal öğrenme sürecine atfedilen başka bir içerim, “ağrı” adında tek bir şey olmadığı, yaşam deneyimlerinin ortaya çıkardığı gidişata göre her biri çok farklı ağrılar olduğudur. “Yaşam deneyimleri” ifadesinden tam olarak ne kastedildiğini, nasıl şekillendiklerini ve zaman içerisinde nasıl değişebileceklerini anlamayı amaçlıyorum.”

Rob Boddice’ın geniş kaynak yelpazesi ve disiplinlerarası okuması kitabın niteliğini belirginleştiriyor.  Tıbbi arşivlerden edebiyata, felsefeden halk hikâyelerine kadar çeşitlenen malzeme, acıyı çok katmanlı şekilde kavramamızı sağlıyor. Bir başka olumlu nokta, yazarın ara sıra kendi deneyimine ve daha deneyselliğe izin veren kişisel refleksiyonlarına yer vermesi; bu, kitabı daha insani kılıyor hiç şüphesiz ve tıbbi, bilimsel akademik çalışmalar karşısında daha erişilebilir bir konum sağlıyor.


Acının Tarihi acıyı tarihsel, kültürel ve politik bir obje olarak yeniden tanımlayan nitelikli bir çalışma. Boddice, acının “bilinirliği” üzerine düşündürürken, hem bilginin sınırlarını hem de acıya ilişkin etik sorumlulukları açığa çıkarıyor. Eksik bulabileceğiniz bazı derinlikler olabilir; ancak kitabın asıl başarısı, alanlar arası bir köprü kurarak acıyla ilgili tartışmaları zenginleştirmesi. Hangimizin acısı veya sancısı yok ki; kitabı herkese içtenlikle öneririm.



ACININ TARİHİ

Rob Boddice

Ayrıntı Yayınları, 2025

Çeviri: Akın Sarı

Tür: Bilim

bottom of page