top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

"Yalnızca kendi deneyimlerimiz hakkında yazmak bana çok sıkıcı geliyor."

Şule Tüzül, İrlandalı yazar William Trevor’un ölümünün hemen ardından yayınlanan Son Öyküler adlı kitabı üzerine yazdı: "Öykü okumanın hazzını yoğun biçimde yaşatmasının yanı sıra öykünün ne olduğunun, nasıl olması gerektiğinin de dersini veriyor adeta."



Roland Barthes, fotoğraf üzerine yazılan ve bir başyapıt olarak kabul edilen Camera Lucida isimli kitabında, ‘studium’ ve ‘punctum’ kavramları üzerinden fotoğrafı anlatır. “İnceleme, araştırma” anlamına gelen studium’u bir fotoğrafa kültürel bir ilgi alanı olarak bakmak ve etkilenmek şeklinde ifade eder. “Isırık, benek, kesik, küçük delik” anlamlarına gelen punctum ise baktığımız bir fotoğraftaki beklenmedik parıltıdır. “Bir fotoğrafın punctum’u beni delen (ama aynı zamanda beni bereleyen, bana acı veren) o kazadır,” der Barthes. Punctum, fotoğrafta bizi yaralayan şeydir. Studium, genele hitap eder, herkes için hemen hemen aynıdır. Punctum, fotoğrafa bakana özel bir şeydir, bireyseldir. Studium, bir fotoğrafın size gösterdikleridir. Punctum ise fotoğrafın içinden çok kadrajın dışındaki hikâyelere dair bir şeyler söyler. Sözün özü; bir fotoğrafı özel kılan şey o fotoğrafın punctum’udur.


Genellikle fotoğraf ve şiir birbirine çok yakın görülür. Doğrudur ama ben öyküyü fotoğrafa daha yakın bulurum çoğu zaman. Fotoğrafın neyi nasıl söylediğine dair ne varsa öykü için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki bizi delip geçen fotoğraflar, Barthes’a göre punctum’u olan fotoğraflarsa, aynı şeyi öykü için de söyleyebiliriz: bizi delip geçen, yaralayan, alt üst eden öyküler punctum’u olan öykülerdir. Birçok öykü bu ilişkiyi kurmama neden olmuştu. İrlandalı yazar William Trevor’un ölümünün hemen ardından yayınlanan Son Öyküler isimli kitabındaki öyküleri okurken de her öyküde Barthes’ı andım, Son Öyküler punctum’u olan öyküler.


Türkçeye Püren Özgören tarafından kazandırılan ve Yüz Kitap tarafından yayınlanan Son Öyküler kitabı tadına doyamadığım on öyküden oluşuyor. Öykü kitaplarında bazen bir ya da birkaç öykü daha öne çıkar. Son Öyküler’de böyle bir şey söyleyemiyorum. Her öykü aynı yoğunlukta ve derinlikte sarıp sarmaladı beni. Kelimelerle anlatılamayan, kelimelerle tanımlanamayacak duygular, yaşanmışlıklar bu öykülerde ete kemiğe bürünüyor. Öykü böyle güçlü bir şey ve Trevor da öykünün bu gücünü eksiksiz okuruna aktarıyor. Öykülerde geçen hikâyeler, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde çıkacak türden ya da arkadaş sohbetlerinde oradan buradan duyulup aktarılan hikâyeler gibi. Ancak Trevor, kısacık öykülerin sınırlarının dışına götürüyor okurunu. Öykü kahramanlarının bir ömürlük bazen bir ömrü aşan yaşamları bir film gibi canlanıyor zihnimizde. Muğlak ve boşluklarla dolu öyküler bunlar; Trevor o boşluklar öylece kalsın mı ya da okur tarafından doldurulsun mu, tamamen okura bırakıyor bu kararı. Az şey söylüyor, çok şey anlatıyor.


Trevor, hikâyenin ne olduğu sorulduğunda şöyle cevaplamış:

“Bir anlık bakışın sanatı olduğunu düşünüyorum. Eğer roman çetrefil bir Rönesans tablosu ise hikâye empresyonist bir resimdir. Gerçek infilak etmelidir. Gücü, neleri içerdiği kadar neleri dışarda bıraktığındadır. Anlamsızlığın külliyen dışlanmasıyla ilgilenir. Öte yandan, yaşam çoğunlukla anlamsızdır. Roman hayatı taklit ederken hikâyenin kemikleri çıkmıştır, dolanıp duramaz.”

"Piyano Hocasının Öğrencisi" isimli ilk öyküde piyano öğretmeni Bayan Nightingale’in yetenekli bir öğrencisinin ufak tefek hırsızlıklarını görmezden geliyor. Hikâye bu. Bu kadarcık. Yedi sayfa sürüyor öykü. Yedi sayfada anlatılan Bayan Nightingale ve öğrencisi arasındaki ilişki ve Bayan Nightingale’in geçmişine dair birkaç cümle ile Nightingale’in yaşamı ve kişiliği, bir yaşam baştan sona canlanıyor. Bizi yaralayan ne bu öyküde? Koca bir ömrü hep birilerine ya da bir şeylere kurban ederek yaşaması mı? Belki. Bunu yaptığı için Bayan Nightingale’i yargılayabilir miyiz? Bu hakkı kendimizde bulabilir miyiz? Trevor hikâyeyi bize öyle bir aktarıyor ki, hakkımız olamayacağını fark ediyoruz. Trevor öykünün muğlaklığını, boşluklarını doldurmana gerek yok diyor aynı zamanda okuruna. Bayan Nightingale, herkesin görmezden geldiği öznel gerçeklikleri hatırlatıyor. Hikâyenin punctum’u, Bayan Nightingale’in sadece gördüğüne ve inanmak istediği gerçeğe inanmasının ömrünü nelere feda ettiğini fark ettiği an. Öykünün ritmi içinde akıp giden cümlelerden biri beklenmedik bir parıltı saçarak okuru derinden sarsıyor, yaralıyor.

Kitaptaki öykülerin önemli bir özelliği de çoğunun kadın hikâyesi olması. Ana kahramanların erkek olduğu öykülerde bile anlatılan kadınların hikâyesi. Olaylar İrlanda ya da İngiltere’de geçse de karakterler evrensel. Sıradan insanları anlatıyor Trevor, dikkatimizi çekmeyen, ilgi alanımıza girmeyen, hatta bazen uzak durmak istediğimiz insanları. Ama öykülerde o karakterlere yakınlık duyuyoruz çünkü aynı duyguları paylaşıyoruz onlarla. Herhangi bir karakter ya da davranış biçimi için doğru ya da yanlış ifadelerini kullanamıyoruz. Bir öykünün bir insanı anlama çabası olduğunun altının çiziyor Trevor her öyküsüyle. Her öyküde okur olarak bu anlama sürecinin bir parçası oluyoruz. Trevor’a, karakterlerini nasıl yarattığına ve bir kadının gözünden hikâyeyi anlatmanın zorluğuna dair bir soru sorulmuş, şöyle yanıtlamış:

“Yalnızca kendi deneyimlerimiz hakkında yazmak bana çok sıkıcı geliyor. Yaşlı insanları, bir çeşit merak duygusuyla yazdım. Yaşlı olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmek istedim, bacaklarınız tutulmuşken yürümek nasıl bir şey, bilmek istedim. Ve benzer şekilde, kadın olmanın nasıl olduğunu bilmek istedim ve bunu da bir çeşit merak duygusuyla yazdım.”

Trevor, son derece yalın ve sade bir dille yoğun bir edebiyat lezzeti sunuyor okuruna. Bu dili ve Trevor’un üslubunu dilimize başarıyla aktaran Püren Özgüren’e tebrik ve teşekkürler.


Son Öyküler, son dönemde okuduğum en iyi öykü kitaplarından biri. Öykü okumanın hazzını yoğun biçimde yaşatmasının yanı sıra öykünün ne olduğunun, nasıl olması gerektiğinin de dersini veriyor adeta. Yaşama William Trevor’un öykülerinin içinden bakmak özel bir yaşam deneyimi sunuyor. Trevor yazarak başka hayatları anlamaya çalışırken, o hayatlar üzerinden okuruna da ayna tutuyor.


William Trevor diyor ki: “Hikâye yazmayı bir etki yaratmak olarak görüyorum ve o etki, kendini başkalarına kendisi anlatacaktır. Peşinde olduğum tek şey bu.” Bir okur başka ne ister ki…


* Yazıda geçen William Trevor alıntıları bağlantı adresi aşağıda yer alan söyleşiden alınmıştır. https://parsomenfanzin.com/2019/06/25/william-trevor-ile-soylesi-hikaye-gercegin-infilak-etmesidir/

bottom of page