top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Yaratıcılık Ritüelleri 62 Başak Sayan: "Merak kelimesi beni tanımlıyor"

"En verimli saatlerimi yazma eylemine ayırıyorum ve dikkatimi dağıtacak şeylerden uzak duruyorum." Edebiyatçıların yazma deneyimlerine odaklanan Yaratıcılık Ritüelleri'nde Semrin Şahin'in bu haftaki konuğu Başak Sayan


ree

Yaratıcı sanatlarda akışta kalmanın, kendimizi yaratma anının içinde tutarak, sürüklenmeden kalabilmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçek. Bizi “an” a döndürecek bazı küçük totemler, seremoniler, bazı ritüellerin olmasının yaptığımız çalışma üzerinde odağımızı canlı tuttuğuna dair çalışmalar mevcut. Bu anlamda birçok yazarın günlük yazma alışkanlıkları olduğunu da biliyoruz. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız ritüeller var mı?

Yazma sürecimin dışında hayatımın her anına damgasını vuran bir kavram ritüeller. Farkında olmadan zaman içinde oluşan ve zamanla alışkanlıktan ritüele dönüşen bu durumlar oldukça önemli benim için. Söz gelimi sabah ve gece rutinlerim çok önemli benim için. Ufak bir sapma bile kendimi huzursuz hissetmem için yeterli olabiliyor. Kendimi rutinlerimin içinde rahat, dingin ve huzurlu hissediyor ve yapmam gerekenler eylemleri gerçekleştirebiliyorum. Yazma eylemi için de ayrı bir rutinim var. Öncelikle ben geceleri yazabilen biri değilim. En yaratıcı olduğum zamanlar sabah saatleri. Öğleden sonraları sabahları çok erken kalkmamın da etkisiyle yorgunluk ortaya çıkıyor ve odağımı kaybedip verimsiz hale geliyorum. Bu sebeple sabah uyanır uyanmaz ki bu genellikle saat beş oluyor, hafta içi ise çocukların kahvaltısını hazırlayıp okula göndermenin ardından, köpeklerimle kısa bir yürüyüş yapıp, sabah kahvem eşliğinde masa başına oturuyorum. Bazen kahvem bitene kadar haberleri takip ediyorum web ve sosyal medya üzerinden. Bazen biraz kitap okuyorum. Sonrasında sekiz buçuk gibi aralıksız birkaç saat yazmaya başlıyorum. Önceden tüm günü masa başında geçirir, ardından öğle yemeği ve kısa bir ara verip akşama kadar devam ederdim çalışmaya. Çocuklardan sonra bu değişti. Çok fazla sorumluluğum olduğundan ve onlara da zaman yaratmam gerektiğinden en verimli saatlerimi yazma eylemine ayırıyorum ve dikkatimi dağıtacak şeylerden uzak duruyorum. Telefonu kendimden uzağa koymak gibi. Hafta sonları ev halkı uyuduğu için daha erken başlayabiliyorum yazmaya. Öğleden sonralarımı okumak, araştırma yapmak, maillere geri dönmek ve telefon görüşmeleri için kullanıyorum. Akşamları genellikle en geç on buçuk, on bir gibi uyuyorum. Yazarken mum ve tütsü yakmayı seviyorum. Kokuların üzerimde düşündüğümden fazla etkisi var. Yaratıcı yazma değil de düzeltme üzerinde çalışıyorsam klasik müzik ve soft jazz dinlerim mutlaka.


Dr. Seuss olarak bilinen yazar ve illüstratör Theodor Seuss Geisel, geniş bir şapka koleksiyonuna sahiptir. İlham gelmediğinde, dolabının başına gider, koleksiyonundan seçtiği bir şapkayı takar ve fikir bulmayı beklermiş. Ne hikmetse mutlaka parlak bir fikirle şapkayı başından çıkarırmış. Siz yaratım tıkanması yaşıyor musunuz ve bu tıkanmayı aşmak için neler yapıyorsunuz?

Bu duyguyu çok iyi bilirim. Her yazar hemen hemen her yazma sürecinde tıkanıklık yaşadığı bir aşamaya gelir. Böyle zamanlarda uzun yürüyüşlere çıkmak bana çok iyi geliyor ve çözemediğim düğümler o yürüyüş sırasında çözülüyor, aklıma parlak fikirler geliyor. Buradaki en önemli nokta yürüyüş esnasında başka hiçbir şeyler meşgul olmamak. Yani telefona bakmamak, sosyal medyada olup bitenleri takip etmemek, bir şey dinlememek. Sadece yürümek. Sanki zihin perdem açılıyor ve bambaşka açılardan bakmaya başlıyorum.


Yaratıcı çalışmalar yaparken hiç engellerle (iş ortamı, zamansal sorunlar, yazdıklarınızın görünür olmaması gibi engellerle) karşılaştınız mı? Bu engellerle nasıl mücadele ettiniz? Tam aksine sizi destekleyen ve yolunuzu açan kişiler oldu mu?

Yaratıcı çalışmalar yaparken engellerle herkes gibi karşılaştım, karşılaşmaya devam ediyorum. Bu daha çok yazar dışında sahip olduğum diğer sıfat ve rollerin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirirken oluyor. Söz gelimi en çok ilhamın geldiği anda yazmak yerine kalkıp çocuklara yemek hazırlamam, banyo yaptırmam, ödevlerine yardım etmem gerekebiliyor. Yahut çeşitli ailevi sorumluluklar bunu gerektirebiliyor. Eşim her ne kadar bana çok destek olsa da yine de annelik başlı başına bir iş ve yaratıcı eylemler esnasında beni sınırlandırabiliyor. Bunun dışında zaman anksiyetesi olan birisiyim. Kendimi zamanda sıkıştırma konusunda üzerime yoktur. Kafamda bitirmek için belirlediğim zamanda bitiremediğimde hissettiğim huzursuzluk beni yıpratıyor ve yüksek oranda stres getiriyor.  Baş etmeye çalışıyorum. Çocukları sabah okula hazırlama ve servise bindirme konusu zaman anksiyetemle başa çıkabilmek için çok büyük bir meydan okuma oldu benim için. Bu konuda eskiye oranla daha rahatım diyebilirim. Ama tamamen yok olmuş değil ne yazık ki. Bu da biraz motivasyon sağlıyor aslında. Diğer türlü bitmek bilmez bir yaratıcı süreç sonucunda tamamlayamama riskim olabilirdi. 


Yazmaya başladığınız dönemdeki duygularınızla şimdi hissettikleriniz aynı mı? Bu süreçte yazarlığınızda nasıl yol aldınız?

Yazmaya başladığım dönem ile şimdiki arasında çok fark var. Hatta romanlarımı okuyan okurlarım o romanı yazma sürecimde hangi aşamalardan geçtiğimi de rahatlıkla anlayabiliyor. Editörüm aralarında çok büyük zaman farkı olmayan romanların arasında dahi bunu görebildiğini söylüyor. Bu doğru çünkü insan her an değişen, dönüşen bir varlık. Yirmi yıl önceki ben ile şimdiki ben aynı değilim. O zamanki Başak’ın bakış açısı, beklentileri ve hayatı algılama şekli ile şimdiki farklı olduğundan yazdıklarım da farklı birbirinden haliyle. Bir de yazmaya profesyonel anlamda ilk başladığımda bir yazar olma gibi düşüncem yoktu. Yazmak çocukluğumdan beri yaptığım bir eylem olduğu için bunu sadece başkalarının da bu yazma eylemine tanık olduğu bir süreç olarak görmüştüm. Oysa zaman içinde bu benim mesleğim haline dönüştü. Önceden ilham gelince yazarken şimdi içimde yazma isteği olmasa bile masanın başına geçip oturuyorum ve biliyorum ki bir süre sonra kalemimin ucundan dökülecek kelimeler. Bunlar dışında hiç değişmeyen şeyler de var elbette. Örneğin yazdığım hikayelerle insanları başka bir yerden bakmaya zorlama dürtüm. Farkındalık yaratma arzum. Kitaplarımın kapaklarını kapattıklarında hayata eskisi gibi bakmamalarını istiyorum hep.


Yazar Julia Cameron “Sanatçının Yolu” adlı kitabında yazarların güçlerini toplamaları için sabah sayfalarından söz eder. Sabah uyanır uyanmaz yazmayı tavsiye eder. Siz sabah mı yoksa gece mi yazıyorsunuz? Yazma rutininiz nedir? Yazarken elinizin altında tuttuğunuz kitaplar var mı?

Ben de kesinlikle sabah insanıyım dediğim gibi. Enerjinin en yüksek olduğu zamanlar olduğu için bence. Bu konuda doğaya bakmak yarar sağladı bana. Doğada sabahın ilk ışıklarıyla hareket başlar ve gece güneş battıktan sonra hareket sona erer. Bunun sebebi sahip olunan enerjinin en verimli şekilde kullanılması aslında. Yazarken elimin altında tuttuğum kitaplar araştırma yaptığım ve kaynak olarak kullandığım kitaplar oluyor. Ve bir de imla kılavuzu. Çok fazla araştırma yapmamı gerektiren romanlar kaleme aldığım için çok uzun okumalar yapmam gerekiyor ve bundan memnunum çünkü her zaman çok meraklı bir insan oldum ben. Hatta merak kelimesi beni tanımlayan kelimelerden biridir diyebilirim.


Ben yaratmış olsaydım dediğiniz bir yapıt (tablo , öykü, şiir, beste vs…)  var mı? Nedeniyle birlikte bu yapıtın sizin için anlamını açıklar mısınız?

Ben yaratmış olsaydım dediğim farklı disiplinlerden çok eser var. Örneğin Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi'ni, Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini yaratmış olmayı isterdim. Ya da Bernini’nin Persephone ve Pluto heykelini. Gördüğümde hayranlıktan başım dönmüştü, büyüleyiciydi. Mermeri bir insan teni gibi yumuşacık göstermek, bu kadar gerçekçi yapabilmek olağanüstü bir yetenek. Bunun dışında Dostoyevksi’nin Suç ve Ceza’sı ile Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni ben yazmış olmak isterdim. İkisi de alanında gelmiş geçmiş en olağanüstü eser bence. Biri psikolojiyi ve insanın karanlık taraflarını edebiyatta nasıl gösterebileceğimizi öğretiyor diğeri bir evren nasıl yaratılır sorusunun cevabını veriyor.

Yorumlar


bottom of page