Adalet arayışında bir genç kız
Esra Karadoğan, Janae Marks’ın gençlik romanı Zoe’nin Masasından üzerine yazdı: "Bu kitapla bir kez daha ayrımcılığın, çocukların yetişkinlerden öğrendiği bir şey olduğuna şahit oluyoruz."
Esra Karadoğan
Janae Marks’ın yazmış olduğu Zoe’nin Masasından romanı Genç Timaş’ın Gümüş Kitaplar serisinden çıktı. Bu seri, farklı temaların özenle seçildiği kitaplardan oluşan, gençlere hitap eden bir seri. Zoe’nin Masasından her ne kadar on iki yaşındaki bir kız çocuğunun hedeflerini, hayallerini, arkadaşlık ilişkilerini anlatsa da ayrımcılığı işliyor.

Kitabın karakteri Zoe Washington siyahi bir kız çocuğu. Zoe’nin yaşadığı ayrımcılık, ancak yaşayanların hemen farkedeceği cinsten gibi görünse de sık ve tabii ki anlaması zor. Ayrıca Zoe’nun babası, biyolojik babası değil. Bu yüzden teninin rengi daha çok dikkat çekiyor, daha çok meraklı gözlerle karşılaşıyor. Çocukların bunları yaşamasını hiç istemesek ve teoride böyle olmaması gerektiğini savunsak da maalesef okulda, markette, sinemada, kısacası her yerde böyle şeylerle karşılaşabiliyor.
Zoe’nin Masasından böyle hassas bir konuyu işlese de Zoe oldukça neşeli bir karakter. Yaşadığı ayrımcılığı hissediyor, bunları yaşama ihtimalinin de hep farkında ve bunları büyük bir sorun haline getirmiyor. O da diğer çocuklar gibi yaşadıklarını bir süre sonra unutup kendi dünyasına dalıyor. Üstelik Zoe’nin dünyası pek zengin. Onun pasta şefi olmak gibi bir hayali var. Mutfakta muffinler yapmak, pastalar pişirmek, yeni tarifler denemek, yemek kitapları, onun hayatının eğlenceli kısmı; okul ve güzel arkadaşlıkları da var. Fakat Zoe’nin odak noktası on ikinci doğum gününde aldığı bir mektupla yön değiştiriyor.
Zoe’nin posta kutusunda bulduğu mektup o güne kadar hiç görmediği, hiç tanışmadığı biyolojik babası Marcus’tan geliyor. Bu mektup Zoe’nin kafasını karıştırıyor. Biyolojik babasına öfke dolu, çünkü o cinayetten hüküm giymiş bir mahkum. Öte yandan biyolojik babasının mektubu ona iyi bir insan olduğunu düşündürüyor. Böylece Zoe, babasının her zaman aklındaki gibi zalim bir katil olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Anne ve babasından gizlice o mektuba cevap vermeye karar veriyor.
Zoe her ne kadar biyolojik babasıyla olan bağını reddetmiş olsa da aralarındaki mektuplaşma devam ettikçe babasını tanıma isteği artıyor ve bir gün babasına gerçekten katil olup olmadığını soruyor. İşte romandaki ırkçılığın, ayrımcılığın derinlemesine işlenmesi işte burada başlıyor. Marcus’un anlattığına göre o masum. Bu açıklama Zoe’nin aklına yatsa da bu sefer de masum bir insanın neden yıllardır hapiste olduğunu, özellikle annesinin de neden onu katil olarak kabul ettiğini öğrenmek istiyor.