top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Dünyanın merkezi insan, insanın merkezi?

Yavuz Arkın, Meryem Gültabak'ın üçüncü romanı Bütün İyiler Öldü üzerine yazdı: "Kitap bir distopya olmasına rağmen günümüz dünyasından da oldukça fazla referans sunuyor; küresel çevre felaketi, sınıfsal olarak kendini üstün gören azınlığın çoğunluğa tahakkümü, otoritenin insanları kendilerine bağımlı-bağlı kılmak için kullandığı efsaneler, mitler."


Kendini dünyanın merkezine alan insan, ilkel diye ifade edilen zamandan günümüze kadar üzerinde yaşadığı dünyayı elindeki bütün gücü kullanarak tüketmiş ve çılgınca tüketmeye devam ediyor. Bunu da paradoksal bir şekilde kendi yaşamını devam ettirmek için yaptığını iddia ediyor.


Aynı zamanda senarist olan yazar Meryem Gültabak da Bütün İyiler Öldü romanı ile bizi böyle bir dünyaya götürüyor. Kitap bir distopya olmasına rağmen günümüz dünyasından da oldukça fazla referans sunuyor; küresel çevre felaketi, sınıfsal olarak kendini üstün gören azınlığın çoğunluğa tahakkümü, otoritenin insanları kendilerine bağımlı-bağlı kılmak için kullandığı efsaneler, mitler.

“Duygularımızdan arınamayız, onları bastıramayız ve yok edemeyiz. Tek şansımız onları tanımak, diğerleri ne derse desin, bunun dışındaki her yol biraz zalimce olmaz mı?”

Kitabın başrolündeki Dal ve Elma, birbirlerini tamamlayan iki insan, fikirleri zıt olsa da. Dal, okulda öğrencilerine ‘İyilik Kitabı’ verilen toplumun uyması gereken bir nevi uslu vatandaşlık bilgilerini öğretiyor, gelecek nesilleri belli bir şekle sokmaya çalışıyor, eğitim bunun en büyük silahı değil mi baskıcı toplumlar için?


Bir diğer karakterimiz Elma ise Uzay A.Ş adı verilen bir şirket çalışanı. Dal’dan farklı olarak onun çalışma yeri gökyüzünde; insanlığın geleceği için yeni gezegenlere gitmek üzere çalışmalara katılıyor.


Bedensel olarak yakın olsalar da fikir bağlamında karşıtlıklar içeriyorlar; Dal, doğa temelli bir düşünceye sahipken Elma, insanı merkeze alan bir düşünceye sahip. Dal, insanın ilkel tarafını -daha doğaya önem veren tarafını- temsil ederken Elma ise insanı ön plana çıkaran gelişmiş tarafını temsil ediyor. Arada çatışma var gibi gözükse de aslında ikisinin de istediği aynı şey; mutlu bir gelecek.

“…insan kendini tanımazsa, kendini affetmeyi başaramaz. Kendini affetmezse zalimleşir, taşlaşır ve aynı şeyler defalarca yaşanır.”

Yaşanan dünya ikilikler barındırıyor; bir tarafta kendine bir düzen kurmuş insanlar diğer tarafta bundan mahrum olanlar, tek tipleşmeye destek olan otoritenin bu düzeni kurmak ve korumak için nelere kalkıştığı acı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Totaliter rejimlerde görülen ne varsa burada da görüyoruz; eskiden fikir düzeyinde dayatılan ne varsa burada teknoloji aracılığı ile bir silah haline dönüşüyor.


Duyguların değil mantığın hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyor insanlar, aşk diye bir kavramın olması imkânsız, sevgisizliğin doğurduğu prototip canlılar neredeyse hepsi, itiraz etmeden söylenileni yapmanın, mutlu olmanın tek yolu olduğunu gösteren bir hayat çıkıyor karşımıza kitabı okurken.


Yazar Meryem Gültabak senaristliğin de vermiş olduğu bir avantaj ile kurduğu sahneleri gözümüzün önünde canlanıyor, uzayda dünyanın etrafındaki insanlar bunların en dikkat çekici örneklerinden biri. Kitap zamanda atlamalar geri dönüşler ile ilerliyor, okurken dikkat gerektiriyor, bu durum aynı zamanda bir risk aslında; zamandan koparsanız tekrar toparlamak zor olabilir.


Bütün İyiler Öldü romanı yazarın Aurora’nın İlk Öpücüğü ve İnsan Boşluktan İbaret kitaplarından sonra yayımlanan üçüncü romanı.


Distopya türü ütopyaya nazaran karanlık bir tür özelliği gereği; her ne kadar umutsuzluk içerse de ben kendimi de bunun içine dahil ederek, bu türü yazanların umutsuz olmadığını düşünüyorum. Distopya bir uyarı aslında, bir rehber görevi görüyor; bunları yaparsanız bunlarla karşılaşır bunlara maruz kalırsınız diyor insanlara. Sevdiğim yazar Ingeborg Bachman bunu güzel özetliyor; “umudum olmasa asla yazamazdım.”


BÜTÜN İYİLER ÖLDÜ

Meryem Gültabak

İthaki Yayınları, 2022

248 s.

bottom of page