top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıPeyman Ünalsın Gökhan

Otizm, hiperhassasiyet yüklü bir farklılık

Peyman Ünalsın Gökhan, biyografi yazarı ve gazeteci Lorenz Wagner’in kaleme aldığı, nörobilimin Elon Musk’ı olarak tanınan Henry Markram ile oğlu Kai’nin azim, hırs, inanç dolu öyküsünü anlatan kitabı, Çok Hisseden Çocuk üzerine yazdı.


1989 yılında "Yağmur Adam" filmi vizyona girdiğinde hepimizin hayranlığını kazanan Dustin Hoffman’ı oyunculuğu ile alkışlamıştık. Kendine has küçük adımlarla yürüyüşü, takıntıları, göz temasından kaçınması, ani duygu patlamaları, zekâsı ile karşımızda çok değişik bir karakter vardı. Evet, o kelimenin tam anlamıyla bir karakterdi, tipik karakter değil. Zira çevremizde gördüğümüz insanlarda görebileceğimiz karakter özelliklerinin bütününe sahip değildi. O özeldi. Aradan geçen 33 yıldır, Yağmur Adam Raymond Babbitt özel bir karakter olma özelliğini koruyor.


Bu zaman zarfında, o gün belki de çoğumuza yabancı olan otizmli bireyler, hayatımıza bir şekilde dokunmuş olabilirler. Matematik zekâları, hafızaları ile bizleri şaşırtırken oldukları yaştan daha küçük algılanmaları, asosyal tanımlayabileceğimiz içe kapanıklık halleri onlar hakkındaki düşüncelerimizi muğlaklıkta bırakıyor. Empati kuramadıkları düşüncesiyle toplumdan dışlanıyorlar. Düzeni bozdukları için standart okullara devam edemiyorlar. Topluma karıştıklarında anlamayan gözler tarafından süzülüyorlar.


Otizm sinsi bir farklılık. Çok dikkatli bir anne de fark edemeyebiliyor, işinin ehli bir doktor da. Semptomlar DEHB (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu) ile karışabiliyor. Otizmli bebeğin bakışlarındaki farklılık dikkat çekiyor. Diliyle değil, sıcak hareketleriyle kendini ifade ediyor. Karşı taraftan gördüğü ilgiyle ona bağlanıyor. Korkuya tahammül edemiyor. Dokunmayı önemsiyor. Sahipleniyor.


Dünyaca ünlü nörobilim profesörü, Güney Afrika doğumlu İsrailli Henry Markram, 15 yıl üzerinde çalıştığı projesi ışığında otizmin bilinen doğrularının üzerini bir kalemle çizip, bembeyaz bir sayfaya yeni bilgi girişi yapıyor.


Henry Markram 1962 yılında Kalahari Çölü’nde yaşayan varlıklı bir aileye doğar. Zengin olmaları alnının terini dökmeden hak edilmiş bir yaşam demek değildir. Hollanda asıllı büyükbabası “Çölde hiçbir şey beleş değildir” diyerek çocuklarını yetiştirdiği gibi torunlarını da iyi yaşamak için çok çalışmak gerektiği konusunda eğitir. Henry Markram’ın aynı evde yaşadığı aile bireylerinin haricinde onlarla aynı çiftlikte yaşamayan bir de amcası vardır. John Amca kitaplarla haşır neşir olmayı tercih eden duygusal bir insandır. Bazen kendinde değil gibi görünür, güçlükle konuşur, bakışları kararır. Henry 15 yaşındayken annesi acı haberi verir; John Amca ölmüştür. İçine düştüğü depresyondan kendini kurtaramamış ve intihar etmiştir. Amcasının kaybı Henry’yi nöroloji bilimine yöneltir. Cape Town Üniversitesi Tıp ve Psikiyatri bölümüne kabul edilir. Temel bilgilerle donanan Henry için üniversitenin boğucu konferans salonları çok sıkıcı olmaya başlar. Nörologların hastalıklarla ilgili belirtileri gözlemleyip sonrasında kitaptan uygun başlıkla hastalığa tanı koymaları ve tedavi amacının dışında sadece semptomları azaltmayı hedefleyen ilaçlar yazmaları Henry’ye oldukça monoton gelir. O, mükemmel işleyen gizemli insan beyniyle ilgili araştırmalar yapmayı daha cazip görür. Bunun için kaydını araştırma odaklı bir üniversiteye aldırmak zorundadır. Ve bütün oklar, İsrail’deki Weizmann Enstitüsü’nü işaret etmektedir. Büyükbabasının maddi desteği ile Weizmann’a kaydını aldırır. Amacı çağının DEHB (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu), Parkinson, depresyon ve otizm gibi yıllar içinde katlanarak artan hastalıklarını incelemektir. Çocukları çok sever ve büyük bir aileye sahip olmak da hayallerinden biridir. Nitekim Anat ile evlenir ve üç çocukları olur. En küçük oğulları Kai aileye katıldığında otizm de sinsice hayatlarına sızar. Kai’nin otizm spektrumdan kaynaklı farklılığı doktorlar tarafından geç teşhis edilmesi, Henry’yi araştırmalarını bu yönde yapmaya iter. Henry otizm konusunda gelenekçi bilgileri ters yüz edecek tezler ileri sürer. Üç yıl üzerinde çalıştığı Mavi Beyin Projesi sekiz yıllık bir çalışma ile İnsan Beyni Projesi’ne dönüşür.



Henry Markram’ın otizm spektrum üzerine yaptığı araştırmaları, öne sürdüğü tezleri ve bu uğurda geliştirdiği projelerini, Timaş Yayınları’nın Psikoloji Kitaplığı’ndan Haziran ayında çıkan Çok Hisseden Çocuk isimli biyografik kitaptan okuyoruz. Kitap, Avrupa’nın en önde gelen biyografi yazarlarından ve gazetecilerinden Lorenz Wagner imzasını taşıyor. Wagner Financial Times Deutschland’ın baş muhabirliğinden sonra Süddeutsche Zeitung Magazin’de yazmaya başlar. Henry ve Kai Markram hakkında yazdığı “The Son Code” Almanya’nın en çok okunan makalelerinden biri olur ve bu kitaba ilham verir. Aldığı pek çok ödülün yanı sıra “Prix Franco-Allemand du Journalisme (PFAJ)” gibi çok prestijli bir ödüle de lâyık görülür. Wagner Fransızca, Almanca ve İngilizce biliyor.


E. Gülsen Yüksel tarafından dilimize çevrilen kitap, konusu gereği nörolojik terimler içerse de cümlelerin yapısı bağlamında net ve kolay okunabilir nitelikte. Wagner’in anlatımı, kitabı roman gibi rahat okumamızı sağlıyor. Bazı bölümlerde araştırmaların içerikleri ve sonuçları ile ilgili bilgileri mini bir röportaj tadında aktarıyor.


“Gözler ruhun aynasıdır” sözü klişe gibi görünse de bu kanıyı kırmamız gerekiyor sanırım. Henry Markram kucağımıza aldığımız bir bebeğin gözlerinin mesaj yüklü olduğunu söylüyor.

“Otizm kendini gözlerden ele verir -nitekim otizmli bebekler genellikle sadece gözlerinin ucuyla, çekingen bakışlarla dünyayla iletişim kurarlar ve gözbebekleri ışığa çok daha geç tepki verir- ancak doktorlar Kai’nin bakışlarındaki ipuçlarını görememişti.” (syf.44)

Gündelik yaşamımızı daha konforlu hale getirmek için bazı ritüeller ediniriz. Otizmli bireylerin ritüelleri derinlere yerleşmiş korkulardan yeşeriyor.

“Her sabah hangi çorabın ya da hangi çamaşırın giyileceği kavga sebebi olabiliyor; akşamları süzme peynirli sandviç yemeden yatmaya ikna olmuyordu. Ve sadece kendi seçtiği yastık doğru yerde duruyorsa uyuma aşamasına geçilebiliyordu.” (syf.94)


Bizler otizmli bireyleri içe kapanık tanımlarken Markram onların, sahip oldukları “hiperhassasiyet” yetisi nedeniyle gözlerini kaçırma eğiliminde olduklarıyla ilgili bulgular elde ettiklerini belirtiyor. Çünkü yaptıkları araştırmalar, otizmli bireylerin beyinlerindeki nöronların işleyişlerini ortaya çıkarıyor.


Bu kitap, kaçamak bakışlarıyla yanınıza yaklaşan küçük bir çocuğa korku değil, sevginizi sunun diyor. Onlar sevgi avcısı ve doğru anlaşılmaya ihtiyaçları var.


ÇOK HİSSEDEN ÇOCUK

Lorenz Wagner

Çeviri: E. Gülsen Yüksel

Timaş Yayınları, 2022

270 s.

Kommentare