top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

“Ben bir ressamım fakat kimse buna inanmıyor”

Yazarın fotoğrafı: İlke Kamarİlke Kamar

İlke Kamar yazdı: "Bu yazıda Dino Buzzati’nin tanınmış bazı öne çıkan edebi eserleriyle birlikte özellikle yazarın resimli anlatılarına yer vermeye çalışacağım."



Dino Buzzati, resim sanatıyla ilişkisini yazarlık ve gazetecilik mesleğinden önde tutar. Hatta öyle ki ressamlığının yazarlığının gölgesinde kalmasına sürekli serzenişte bulunmuştur: “Ben bir ressamım fakat kimse buna inanmıyor.” Resim sanatının onun için önemini bu cümlede olduğu gibi sık sık dile getirir. Ve resmini ileri taşıma inadını elden bırakmadan aşk, nefret, düş, mutluluk, umut, tutku, cinsellik gibi temaları ters yüz ederek fantezilerini açığa vurur. Eserlerinde çoğunlukla Tanrı’yı, evreni, yaradılışı ve insanı gerçeküstücü bir dille, çocukluk düşleriyle harmanlayarak hikâye ettiğini görürüz. Bununla birlikte edebî yaratım sürecinin asıl kaynağı olarak nitelendirdiği ressam kimliğine de sıkı sıkıya bağlı bir yazarla karşı karşıyayız. Bu yazıda Dino Buzzati’nin tanınmış bazı öne çıkan edebi eserleriyle birlikte özellikle yazarın resimli anlatılarına yer vermeye çalışacağım. Ama öncesinde Dino Buzzati’nin, yazınsal yaşamı üzerinde durmak gerekir. Bilindiği gibi kendine özgü edebi anlayışıyla okuru tarafından ilgi gören aynı zamanda yarattığı fantastik kurgu ve mizah ile sıra dışı, yenilikçi eserler sunmuş bir yazar Buzzati.



Onun hem resim sanatı hem de yazınsal yaratımında konu seçiminin yanı sıra, üslup, duygu, mekân ve kurgu üzerine kendine özgü tarzına sadık kaldığını gözlemleriz. Sembolik dilsel ve anlatımsal bir yapı eserlerinde önem taşır. Özellikle orman, yalnızlaşma, çöl, dağlar, ‘metafizik mekân tasvirlerine’ sıkça tanık oluruz. 



Dağ ve Zaman Akışı

Yazarın roman, öykü dışında oyun türündeki eserlerinde de sembolik hikâyeler, metafizik alegoriler yer bulur. ‘Dağ’ ve ‘zamanın akışı’ konuları ise anlatılarının çoğuna hâkimdir. Buzzati’nin çocukluğunun geçtiği Belluno’daki dağlar onda öyle bir etki bırakmıştır ki onları anlatmaktan hiç vazgeçmez.


“İlk çocukluk anılarının her yazar için temel bir aşama olduğu kanısındayım. Çocukken edindiğim en güçlü izlenimlerimi, doğduğum yer olan Belluno, etrafını saran yabanıl dağlar ve iki adım ileride yer alan Dolomitler oluşturdu. Tamamen kuzey bölgelerine has özellikleri olan bu dünyanın yanına, gençlik anılarının mirası ve Milano şehri de eklendi.”

Buzzati’nin çoğu karakteri ise, bekleme durumunda varlığını sürdürür. Örneğin ilk romanı Dağların Adamı Barnabo'da bu bekleyiş çok keskin bir biçimde öne çıkar. Ormanın saklı bir köşesinde, işe yaramayan bir cephaneliği bekleme görevi verilen Barnabo’nun haydutlar nedeniyle yaşadığı sorun roman boyunca işlenir. Romanın karakterinin Alpler’deki patlayıcı deposunda dolaşan haydutları engelleyemediği için yaşadığı hayal kırıklıklarını konu alan hikâyede utanç ve vicdan kavramları öne çıkar. Sonrasında dağlarda yalnızlık ve bekleyiş içinde yaşamına devam etmesi de bu utançla baş etmek içindir. Buzzati’nin eserlerinde hikâyenin ele alındığı tüm bu mekânlar, zamanın farklı boyutlarında karşımıza çıkar. Bir başka deyişle mekânlar arası yolculuk, geçmiş ve gelecek bağlantısına ışık tutar.


Özellikle Tatar Çölü’nde zaman kavramı düşündürücü olarak işlenir. Geçmişi geleceğe, geleceği de geçmişe taşır:

“Yine de zaman, gitgide daha hızlı bir biçimde akıp gidiyordu; sessiz ritmi yaşamı parçalara ayırıyor, insan geriye bir göz atmak için bile duramıyordu. 'Dur! Dur!' diye bağırmak istiyor ama sonra bunun hiçbir yararı olmadığının farkına varıyordu. Her şey, insanlar, mevsimler, bulutlar, her şey kaçıp gidiyordu; insanın taşlara, bir kayanın tepesine asılması da yararsızdı, yorulan parmaklar gevşiyor, kollar, cansız bir şekilde düşüyor ve insan kendini bu çok yavaşlamış gibi görünen ama hiç durmayan ırmağa kapılmış buluveriyordu.”

Yazarın tüm anlatılarında karşımıza çıkan ölüm teması ise bu romanda da merkezde yer alır. Tatar Çölü’nde de hikâyenin başkahramanı Drogo’nun ölümü kahramanca olsa da zamanın faydasızca geçmesine işaret eder. Ölüm temasına dinsel imgeler, aziz, derviş ve din adamları gibi figürlerin de eşlik ettiğini görürüz. Özellikle Tanrı’yı Gören Köpek’te, Ermişler gibi öykülerinde bu dini tasvirlere ve Tanrı betimlemelerine rastlanır. Eserlerinde ağırlıklı olarak öteki dünya tasviri ve düşüncesini metaforlarla aktarmayı seçer Buzzati. Onun için ölüm, ahiret ve Tanrı figürü gerçeküstü ve tekinsiz bir evrende kurgulanır. Bu fantastik evrenin hakikatle ilişkisi de dikkat çekicidir. Tüm bunların yanı sıra gizemli, acımasız, alaycı, ince bir duyarlılık egemendir Buzzati’nin yapıtlarında. 


Ölüm teması dışında Bir Aşk romanın da ise yaşamış olduğu yıkıcı aşkını dile getirir. Bu aynı zamanda kendi aşk hikâyesi ve itirafıdır. Aşk da en az ölüm kadar varoluşsal bir mesele olarak karşımıza çıkar bu romanda. İnsanın aşk karşısındaki umutsuzluğu ve kaybedişi de ölümle eşdeğer dile gelir. Buzzati Bir Aşk’ta fantastik ya da gerçeküstü üslup yerine monologlara yer vererek korkularını, beklentilerini ve kırgınlıklarını gösterir bize. Bir Aşk, Buzzati’nin ilk kadın karakter yarattığı romanı olur.


Resmetme arzusu

Buzzati’nin tanınmış yapıtlarının yanı sıra yazının başında belirttiğim gibi özellikle son dönemdeki eserlerinde, resmetme arzusu ayrı bir anlam taşır. Mesela Fırçanın Ucundaki Hikâyeler bunlardan biri. Elli iki yıl boyunca yaptığı 1958 yılında Milano’da sergilenen resimleri yer alır bu kitapta. Bunun dışında birbirinden bağımsız anlatılar kısa hikâyeler de var Fırçanın Ucundaki Hikâyeler’de. Gerçek ile hayal arasındaki zamanın önlenemez akışı, hayal kırıklıkları, bürokratların ikiyüzlülüğü yazı-resim ortaklığıyla bu kitapta buluşur. Lorenzo Viganò’nun kaleme aldığı önsöz ve kitabın sonunda yer alan Buzzati’ye ait yazı sayesinde, yazarın resme olan tutkusunu anlama fırsatı sunduğunu söyleyebiliriz.

"Uzmanların tablolarımı gerçek birer resim değil, edebi yapıt olarak yorumladıkları bir gerçek ki bu aslında beni üzmüyor," diyen Buzzati’nın Fırçanın Ucundaki Hikâyeler kitabındaki  ‘Geçiş İzni’ öyküsü bu görüşü destekler niteliktedir. Buzzati burada, resimlerine gösterilen tutuma karşı ressamlığıyla tanınma isteğini de dile getirir. Bu resimlerinde de fantastik ve gerçeküstü öğeler hikâyeyi destekler. Resimlerin toplumsal yozlaşmayı, dönemin sosyal ve politik gerçeğini barındırdığını söylemek mümkün. Dünyanın sonunu getiren gezegenler, hayaletlerin mesken tuttuğu ağaçlar, zapt edilmiş kadın hikâyeleri gibi konular çizimli anlatılarında da karşımıza çıkar.



Buzzati’nin tek çizgi romanı

Buzzati’nin 1969’da yayımlanan ses getiren bir diğer kitabı, aynı zamanda tek çizgi romanı  Çizgi Roman Biçiminde Şiir'dir. Orpheus ve Eurydike efsanesini konu alan ve çoğunlukla kısa metinlerin eşlik ettiği çizgi romanda iki yüzden fazla çizime rastlarız. Pop-Art kültürünün etkileri dışında çizimlere erotizm de hâkimdir. Yeryüzü ve yeraltı arasında seyahat eden kahramanlar, gerçeklik ve düş arasındaki zıtlık, bu resimlerde de kendini göstermektedir. Bunun dışında yaşam-ölüm, yeryüzü-yeraltı, düş ve gerçek kurgusal yapının içinde yer alır. Bu zıtlık görsel boyutta da aktarılmıştır. Anlatının yapısı ve zaman kullanımı değişkendir. Bu ise akışkanlık kazandırır hikâyelere.  




Sicilya dağlarındaki bir grup ayının hikâyesi

Ayıların Meşhur Sicilya Baskını başlıklı resimli romanı ise on iki bölümden oluşan çocuk edebiyatı anlatısıdır. Bugün dahi İtalya’da okullarda okutulan kitap, Kral Leonzio liderliğindeki Sicilya dağlarında yaşayan bir grup ayının hikâyesini anlatır. İnsan ve hayvan karşıtlığından yararlanan Buzzati toplumsal ve insani kötülüklerin sonuçlarına taşır bizi.  Bu anlatısında, birey ve kimlik sorunu, tarih ve doğa arasındaki etkileşimi karşımıza çıkarır. Birey-toplum ve doğa arasındaki ilişki ve yaban hayatı fantastik anlatı özellikleriyle yer bulur. Tarihsel öğeler, savaş olgusu gibi gerçek konulara değinir. 


Yaban hayatında olumsuz yaşam koşulları nedeniyle mücadele eden bir hayvan türünün kimlik değişimlerini konu edinen fantastik bir anlatıyla karşılaşırız Ayıların Meşhur Sicilya Baskını romanında. İtalyan çocuk edebiyatının önemli yapıtları arasında yer alan roman, yazarın resim sanatıyla derin ilişkisini de görmemizi sağlar. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki Buzzati sanatın değişik alanlarında üretken bir yazar olmakla birlikte, onun dünyasında insanlar kadar doğa ve doğadaki canlılar da hep temel unsur olarak karşımıza çıkar. Tıpkı Dağların Adamı Barnabo’daki karga gibi.  İnsanın ya da doğanın özünü kaybetmesini ve birbirine karşı yabancılaşmasını mesele ederken nihilist bir yöne kaymak yerine hep bir uzlaşma arayışına girer Buzzati. Bunun için de referans noktası olarak doğayı alır.

Comments


bottom of page