Edebiyatta “Yazarların Tuhaf Huyları”
- Litera

- 2 dakika önce
- 3 dakikada okunur
Ünlü yazarların genellikle birkaç ortak noktası vardır: Çok çalışırlar, sağlam bir yazma rutinleri vardır ve evet beklendiği üzere biraz tuhaftırlar. Ancak onları farklı kılan ve olağanüstü şeyler yazmalarına yol açan şey belki de bu tuhaflıklarıdır. Ne dersiniz?

Literaedebiyat olarak, yazma yolculuğunuzda sizi hem eğlendirmek hem de ilham vermek için ünlü yazarların en sevdiğimiz komik ve tuhaf alışkanlıklarını bir araya getirdik.

Jack Kerouac günde dokuz kez baş aşağı dururdu!
Amerikalı romancı, şair ve Beat Kuşağı'nın öncüsü Jack Kerouac, bir dönem yalnızca mum ışığında yazardı. Buna ek olarak yazılarını tamamlamak için günde dokuz kez baş aşağı durma egzersizi yapıyordu.
"Günde dokuz gol atmaya çalışıyorum, yani banyoda başımın üstünde, bir terliğin üzerinde duruyorum ve dengemi koruyarak ayak parmak uçlarıma dokuz kez yere dokunuyorum. Bu arada, bu sadece yoga değil, aynı zamanda atletik bir başarı, yani bundan sonra bana kim dengesiz diyebilir ki!"

James Joyce karnının üstünde yatarak yazardı
İrlandalı büyük romancı ve edebiyat eleştirmeni James Joyce, sadece yüzüstü yatarak yazmayı tercih etmekle kalmıyor, aynı zamanda beyaz bir laboratuvar önlüğü giyiyor ve büyük boy mavi bir kalemle yazıyordu. Ancak bunun geçerli bir sebebi vardı: Gözleri bozuktu. Yazarın söylediğine göre büyük kalemle yazmak daha iyi görmesine yardımcı olurken, beyaz laboratuvar önlüğü giymek ışığın sayfaya daha iyi yansımasını sağlıyordu.

Susan Sontag ve onun elle yazılmış taslakları
Bilgisayarların icadıyla, yazarların artık not defteri ve kalemle yazmalarına gerek kalmadı. Hatta daktilo kullanmalarına bile gerek kalmadı. Ancak Amerikalı yazar Susan Sontag bu teknolojiye ayak uydurmak istemeyen yazarlardandı. Denemelerini keçeli kalem veya kurşun kalemle sarı veya beyaz not defterlerine yazar, sonra daktilosunu kullanarak daktilo ederdi. Daktilo edilmiş metnin üzerine düzeltmelerini not alıp bu defa her şeyi yeniden yazardı. Sonunda, bilgisayarlar ortaya çıkınca daktilo ritüelini bir kenara bırakıp ilk, ikinci ve üçüncü taslaklarını elle yazmaya devam etti.
“Elle yazmanın yavaşlığını seviyorum… İkinci veya üçüncü taslaktan sonra bilgisayara geçtiğim için artık tüm taslağı yeniden yazmıyorum, bunun yerine bilgisayardan aldığım bir dizi basılı taslak üzerinde elle düzeltme yapmaya devam ediyorum.”

Virginia Woolf ve ayakta durarak yazmak
20. yüzyılın en önemli modernist yazarlarından biri olarak kabul edilen ve kadın edebiyatının tartışmasız öncülerinden Virginia Woolf, normal bir masada yazamazdı. Bunun yerine, bir ressam gibi eserlerini yakından ve uzaktan değerlendirmesini sağlayan yüksek bir masada ayakta yazardı.

Dan Brown’un yerçekimi botları!
Da Vinci Şifresi serisiyle tanınan Dan Brown, kitap fikirlerini hayata geçirmek için sık sık baş aşağı asılı kalıyormuş. Yazar, bir çift yerçekimi botu giydikten sonra bir egzersiz sehpasında asılı bir şekilde belli bir zaman geçiriyormuş.
Ayrıca yazma süresini takip etmek için bir kum saati kullanıyormuş yazarımız. Saat dolduğunda şınav, mekik ve esneme hareketleri yapıyormuş çünkü.

Jodi Picoult’ya göre yazar tıkanıklığı koca bir yalan!
Yazar tıkanıklığı yaratıcı yazma çalışmalarının başlıca meselelerinden biri kuşkusuz. Üstelik yazarların da korkulu rüyası.
Ancak dünya çapında 40 milyondan fazla kitabı basılan Amerikalı yazar Jodi Picoult'ya göre hepimiz bahanelerle doluyuz ve yazar tıkanıklığı diye bir şey yok.
“Yazar tıkanıklığına inanmıyorum. Yazar tıkanıklığı sadece elinizde çok fazla zaman olmasıdır. Yazmak için sınırlı bir zamanınız varsa, oturup yazarsınız. Her gün iyi yazamayabilirsiniz, ancak kötü bir sayfayı her zaman düzeltebilirsiniz. Boş bir sayfayı düzeltemezsiniz.”

Victor Hugo ve yazar çıplak!
Ertelemenin cazibesini hepimiz biliriz. Fransız Romantik yazar Victor Hugo için de, evden çıkıp yerel bir geneleve gitmek, yazı teslim tarihlerini yakalamasının önündeki en büyük engellerden biriydi. Bu cazibeden kaçınmak için Hugo, hizmetçisine sırtındakiler de dahil olmak üzere tüm kıyafetlerini çıkarıp verir, ondan saklamasını isterdi. Bu yöntemi Notre Dame’ın Kamburu’nu yetiştirmeye çalışırken icat etmişti.

Haruki Murakami’nin rutinden doğan hipnotizması!
Bazı insanların başarılı olmak için her sabah saat 5'te uyanmanız gerektiğini nasıl ısrarla savunduğunu bilirsiniz. Murakami ise bunu daha da uç bir noktaya taşıyor: Her sabah saat 4'te uyanıyor ve hemen beş-altı saat boyunca yazıyor. Öğleden sonra uzun bir koşuya veya yüzmeye (ya da her ikisine birden) çıkıyor ve biraz kitap okuyup müzik dinleyerek geceyi sonlandırıyor.
"Bu rutini her gün, hiçbir değişiklik yapmadan sürdürüyorum. Tekrarın kendisi önemli hale geliyor; bir tür hipnotizma. Daha derin bir zihin durumuna ulaşmak için kendimi hipnotize ediyorum. Ancak bu tekrarı bu kadar uzun süre -altı aydan bir yıla kadar- sürdürmek, hatırı sayılır miktarda zihinsel ve fiziksel güç gerektiriyor. Bu anlamda, uzun bir roman yazmak bir hayatta kalma eğitimi gibi. Fiziksel güç, sanatsal duyarlılık kadar gerekli."

Agatha Christie ve banyoda yenen elmalar!
Cinayet romanının efsanesi Agatha Christie, "Suç Kraliçesi" olarak bilinir malum. 66 polisiye roman ve 14 kısa öykü kitabı kaleme alan Christie, günlük hayatında genellikle oldukça meşguldü. Peki bu destansı gizemleri nasıl ortaya çıkardı? Sıcak suyla doldurulmuş bir küvette elmasını dişlerken kitaplarının olay örgüsünü hayal ederdi.













































Yorumlar