"Kadın kahramanlarım, ötekiler ve o güzelim çocuklar elimden tuttular, birlikte yürüdük, yürüyoruz."
Demet Tuğrul Yüceil, 29 Ekim'de doğan ve yakın zamanda aramızdan ayrılan yazarımız, Füruzan ile ilgili yazdı.

Memet Fuat, Füruzan için “Orhan Kemal’in kahramanı olan kızlardan biri yazmaya başladı.“ demiştir.(1)
Bu çok yerinde bir tespittir. Çünkü Füruzan’ın çocukluğu Orhan Kemal’in çocuk kahramanlarına fazlasıyla benzerlik gösterir. O, çocukluğu boyunca yoksulluk da çekmiştir, baba sevgisi başta olmak üzere birçok şeyin yoksunluğunu da yaşamıştır. Parasız Yatılı hikâyesinde “Evine her gece ekmek alıp gelen bir erkeğin yokluğu, sessizlik olup yerleşmişti odalarına” cümlesi, böylesi içten ve yakıcı bir sahiciliğin resmidir. (2)
Birçok söyleşide özel hayatına ilişkin çok fazla bilgi vermeyen Füruzan, 2008 TÜYAP Onur Konuğu olması münasebetiyle Faruk Şüyün’un hazırladığı Füruzan Diye Bir Öykü adlı eserde- nehir söyleşi türünde olan eser, biyografik ve otobiyografik değer taşır- çocukluğuna, anne ve babasına ve özel hayatına dair anılarını, duygularını ayrıntılarıyla ifade etmiştir.
“Ben babamı hiç tanımıyorum. Ben doğduktan birkaç yıl sonra ölmüş. Elbette benim de bir babam vardı. Birlikte yaşanmış bir iki yılımız olmalıydı. Görsellikle dolu çocuk dünyamda o da dolaşmış olmalıydı.”
“Kızamık olduğum sert bir kışta, bana öyle anlatıldı, tek ısıtılan oda kapısına asılı yıpranmış bir İran halısının gün solarken açılmasıyla bana ulaşan arı diri havayı içime çekerdim. Tütün kokan bir el yüzümü kesinlikle okşadı, okşamıştır. Tülsü kanatları dayanıksız bir kelebeğin renk renk yaldızlarının bu okşamayla yatağıma yağdığını bir müzik dizgesindeki uyak düzeniyle tenime sindiğini, damarlarıma karışarak beni mutlu ettiğini kesinlikle duyumsamışımdır. Bir sevecenliğin erken vedası mıydı çocuğuna? Olsun, o babamdı.”
“Balkanlardan sürülmüş göçmen bir ailenin oğluymuş babam. Nasıldı, nasıl biriydi? Sorularıma annemin kısa, kesin yanıtları vardı. Uzun boylu, iri yapılıydı. Balkanlardan gelenler hep öyle olurlar… Niçin öldü? Dediğimde, zatürreden. Kendini kollamayı hiç bilmezdi.”(3)
Yaşamı boyunca “baba evi” kavramı olmayan, “ana evi sahibi’’ biri olarak kendinden bahseden Füruzan’ın birçok hikayesinde, yoksullukla mücadele etmeye çalışan anne-kız kahramanları gördükçe daha da ete kemiğe bürünür Orhan Kemal’in kızlarından biri benzetmesi…
Annesi Mehpare Hanım, tam bir İstanbul kadınıdır. Varlıklı bir aileden gelmiş ve iyi bir eğitim almıştır. Anne tarafının varsıllığına tezat kendi yoksullukları, çocuk Füruzan’ın kafasını hep karıştırır. Yıllar sonra da annesinin kimi kez hırçın, sinirli hâllerini hatırladıkça, kimseye minnet etmeden erken yaşta kaybettiği kocasından yadigâr kızıyla bir başına yaşama mücadelesi veren bir kadın olduğunu anlayacak ve ona hak verecektir.
“Niçin İstanbullu, modern eğilimleri ağır basan bir aileden gelmiş, ‘ailenin en güzeliydi’ denen bir kadın tüm olanaklara direnip karşı koyuşunda ona yaşatılan hayattan hesap sormaktaydı? ‘Ben bunlara layık değildim’ in yansımaları ömür boyu sürecekti.”(4)
Füruzan ilkokul yılları boyunca sürekli ev değiştirmelerini de annesinin bir başına, kız çocuğu yetiştirmek için giriştiği zorluklara bağlar.
Ayrıca annesinin bu mücadele uğruna iki kez daha evlendiğini de belirtir. Sevgisiz yapılan bu evliliklere ve üvey babalarına dair çok da bir şey söylemese de…
Füruzan Diye Bir Öykü kitabında, annesinin ud, keman ve piyano çalabildiğini okur okumaz Piyano Çalabilmek hikâyesindeki annenin, aklımıza gelivermesi tesadüf değildir.
“Anlatırdı annem, gene anlatıyordu. Onu çok yabancılıyordum. Çevremizin dışındaydı anlattıkları. Hele o piyano çalma lafı yok mu, en korktuğumdu. Çünkü piyanoyu biliyordum. Mahallemizdeki Yavuz Sineması’nda baştan sona piyano denilen aygıtı çalan bir adamın filmini görmüştüm. Büyük bir çalgıydı. Annemin anlattığının kimisine inanırdım ama – zaten diğerlerini bilmiyorum neydi- piyano denilen şeyi çalmak iş değildi. O da bir sinemada görmüş olmalıydı. Gerçi Yavuz Sineması’na gitmiş olamazdı. Çünkü sinemaya gidecek paramız yoktu. (…)”(5)
Füruzan, ilkokuldayken müsamere provalarından birinde müzik öğretmeninin gelemediğini, diğer öğretmenlerin ve öğrencilerin kaygılı sessizliğini bozan “ Ben çalabilirim.’’ diyen annesinin sesiyle irkildiğini ve herkesle beraber, gayet güzel piyano çalan annesine hayretle bakakaldığını da anlatır bu kitapta.
Memet Fuat’ın benzetmesine dönecek olursak Orhan Kemal’in kahramanlarının erken yaşta en çok da yoksulluk veya ebeveyn kaybı nedeniyle öğretim hayatından kopmuş çocuklar olduğunu biliriz. Füruzan da öyledir… Beş senelik ilkokulu Kasımpaşa’da iki, Kadıköy’de üç Yalova’da da bir olmak üzere altı okulda bitirir. İlkokuldan sonra İstanbul Konservatuvarının yetenek sınavını kazanmış ayrıca Muhsin Ertuğrul’un Küçük Sahne Tiyatrosu’na seçilmiş olsa da ulaşım ve annesiyle ilgili bir takım maddi ve manevi anlaşmazlıklar nedeniyle bu çok istediği iki alanda da eğitimini sürdürememiştir. Bir süre Kadıköy Halkevindeki resim kurslarına devam etmekle yetinmiştir. Ama sanatın hemen her alanına ilgisi tüm yaşamı boyunca sürmüştür.
Füruzan, okul hayatı erkenden sona erse de onu gerçek hayata hazırlayan üç büyük öğretmenden söz eder: “Benim öğretmenlerimin birincisi annem, ikincisi İstanbul ve üçüncüsü bütün büyük yazarlar, düşünürler oldu”(6)
Beş yaşına doğru okumayı öğrenen Füruzan’ın ömrü boyunca süren müthiş bir okuma merakı vardır. Ne bulursa okur. Evde gazeteleri bir yerlere serdiklerinde, onların başında iki büklüm eğilip okumaya çalıştığını anımsar.
Yalova’da kaldıkları dönemde okulda içi kitap dolu camlı bir dolap görür:
“Öğretmenime okumak için kitap alabilir miyim? diye sordum. Öğretmenim ‘ Al kızım, oku’ dedi. Sanırım ben Paul ve Virginie’yi ya da Graziella’yı seçtim ve belki de edebi değerde yazılmış bir kitapla ilk karşılaşmam öyle olmuştur.”
Daha sonra yeniden Kadıköy’e döndüklerinde küçük, tek katlı evlerinin yanında, çok güzel bir konak olduğunu burada yaşayan zengin ailenin oğullarından birinin, kitaplarla dolu odasına boyunun yetiştiği yere kadar uzanıp merakla baktığını anımsar Füruzan: “Bir gün ona Ne çok kitabınız varmış! Bir kitap isteyebilir miyim? dedim. Fikret Ağabey, ‘Çocuğum, sana göre değil o kitaplar.’ dedi. Ne olsa okurum, deyince hayretle baktı. Emile Zola’nın Germinal’ini verdi.”(7)
Zola’nın maden işçilerinin hâli, küçük yüreğinde öylesi büyük bir yer edinecektir ki yıllar yıllar sonra 1975’te Federal Alman Hükümetinin davetlisi olarak Alman Akademik Değişim Servisi sanatçı programına katıldığında sanat etkinliklerinin yanında sıra dışı bir isteğini, yetkililere belirtecek ve Ruhr Havzası’nda maden işçileriyle röportajlar yapacaktır. Ayrıca Almanya’daki deneyimlerinden, gözlemlerinden yola çıkarak Yeni Konuklar, Ev Sahipleri, Berlin’in Nar Çiçeği ve Vom Rotgesprenkeltend Spatzen adında çocuk kitaplarını yazacaktır.
Zola’dan sonra peş peşe Dostoyevski, Panait Istrati, Gorki, Turgenyev’i soluksuz okur. Gonçarov’un Oblomov’undan, Karl Marx’ın Kapital’ine oradan Reşat Nuri, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’e büyük bir iştahla okur durur Füruzan…
“Okuduklarımda tek şeye çok yer verdim: Hayatı ileri götürmek. Bu ilericilik dediğimiz kavramın insan doğasının, belleğinin özgürleşip zenginleşmesi olduğunu düşünüyorum.”(8)
Evde yerlere serilen gazete kağıtlarından, Türk ve dünya edebiyatının nitelikli eserlerine sürüp giden okuma tutkusu, nihayetinde onu yazmaya sürüklemiştir. On dokuz yaşında birdenbire yazmaya karar vermiştir. "İyi ki çok okudum. Bütün bu insanı onurlandıran bilgilerin ışıklarından yol aldım. O yazarlar, ellerinde kalemleriyle ben bir hata yaptığımda masanın diğer başında hep otururlar. Ve derler ki yok bu cümle olmadı, olamadı, yapamadın. Yeniden başla…”(9)
“Kendimi hiç yazar olarak düşünüp tasarlamadım. Hiç. Kesinlikle böyle bir şey yok. Niye tasarlamadım? Çünkü okuduklarım, dinlediklerim, izlediklerim ulaşılır görünmedi bana. Sanat, ciddi bir uzaklıktaydı. Öyle kolayca yapılamazdı kanımca. Çünkü bir kalem alıp bir şeyler yazmak, çok ilginç olamazdı. Okuduklarımı kendi kendime birçok açıdan tartıştım.”(10)
Yazarlar ve düşünürler birer öğretmen; eserleri de birer ders kitabı gibidir, onun için. Bitmeyen bir okuma ve yazma sürecine giren Füruzan’ın ilk öyküsü Olumsuz Hikâye adıyla 1956‘da Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımlanmıştır. Hemen peşinden Türk Dili, Yenilik ve Pazar Postası dergilerinde kendisinin “gençlik hevesi” olarak söz ettiği hikâyeleriyle tanınmaya başlar.
Bu arada o, çok dile getirmese de Cumhuriyet gazetesinin değerli karikatür sanatçısı Turhan Selçuk ile evlenmiş ve Aslı adında bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir.
Hikâyelerinde ne kendi ne de eşinin soyadını kullanmamıştır. Yıllar içinde yazdığı bütün eserlerinde sadece “Füruzan” adını kullanmıştır. Bu konuyu şöyle ifade etmiştir:
“Benim bu soyadı kullanmama nedenimin temelinde şu gerçek vardır: Ben, o yıllar çok ünlü bir soyadı taşıyordum. Çok ünlü, çok saygıdeğer iki adamın kendi akıllarıyla, emekleriyle ve yetenekleriyle ünlendirdiği saygıdeğer bir soyadıydı. (Türk basın hayatının biri çizginin biri yazının ustası olan Turhan ve İlhan Selçuk kardeşlerden bahsediyor.) Ben, o ünlenmiş soyadının bana sağlama ihtimali olan kolaylıklarına hiç yanaşmak istemedim.”
“Yoksa o soyadı, benim hâlâ onurla andığım bir soyadıdır. Bütün Türkiye’nin şimdi de en azından, aklı başında olan insanların sevdiği, saydığı bir soyadıdır. Benim kullanmama nedenim eksiksiz tam budur. Ben, yazarlığımın sınamasını öyle bir şekilde tek başıma yapıp bu büyük addan yararlanmamalıydım. Son kez açıklıyorum ki olay bundan ibarettir. Bu konudaki seçimim, yaklaşımım da bundan ibarettir. Kendi ünümle, kitaplarımla, yazılarımla ilgili sorunlarla konuşurken sürgit sıkıntı duyarım. Sanki yazdıklarıma da tümüyle yabancılaşıyor gibi olurum”(11)
1972’de ilk hikâye kitabı Parasız Yatılı ile Sait Faik Hikâye Ödülü (Bu ödülü alan ilk kadın yazardır), 1975’te ilk romanı 47li’lerle Türk Dil Kurumu Ödülü'ne giden yazarlık macerasında çok tanıdık bir ismin yönlendirmesi vardır. Bu isim Cemal Süreya’dır. Füruzan, Papirüs dergisinde Cemal Süreya ve Tomris Uyar‘ı ziyaretlerinden birinde izlediği bir filmi onlara anlatırken onun anlatımını hayranlıkla dinleyen Cemal Süreya: ”Yahu sen artık öykü yazsana!” der. Füruzan da hemen yazar ve böylece Piyano Çalabilmek, Papirüs dergisinde yayımlanan ilk hikâyesi olur.
İkinci hikâye için yine Cemal Süreya’ya gittiğinde Süreya, ona Papirüs’ ün kapanacağını ve hikâyesini Yeni Dergi’ye götürmesini söyler. Yeni Dergi’ye giden Füruzan “Bir masanın başında kocaman, yakışıklı bir adam oturuyordu. Ben Memet Fuat’ı ilk kez orada gördüm. Bana gülümseyerek bakıyordu. Dostluk dolu bir gülüşle… Oydu. Nâzım Hikmet‘in bence has oğlu, seçkinliğin, onurun en etkili simgesi Piraye’nin oğlu Memet Fuat. Bir heyecanlandım ki. Sanki o olağanüstü insanların üçü de karşımdaydı. Öylesine bir telaş bastı ki bana, en çok iki dakika kalıp sonra aklıma gelen kısa cümleyi buldum. ‘Bir öykü getirdim size.’ dedim. ‘Beğenirseniz basarsınız, beğenmezseniz basmazsınız. Ben gidiyorum.’ diye devam ettim bir solukta. Karşılamak için Memet Ağabey ayağa kalkarken ben dışarı çıkmıştım bile.”(12) diyerek anlattığı bu özel andan bir gün sonra Memet Fuat, onu arar ve öyküyü çok güzel bulduğunu ve hemen dergide yayımlayacağını söyler.
Ve sonrasında Memet Fuat, onun için “Füruzan edebiyatımızda bir olaydır.” diyecek, Mehmet H. Doğan hemen peşinden “Füruzan Olayı“ başlıklı ünlü makalesini yazacaktır. Bu makalede: “Edirne’nin Köprüleri (Eylül 70, Yeni Dergi) Füruzan’ın ustalığını tartışmasız herkese kabul ettirdiği doyumsuz güzellikte bir hikâyedir.” İnsan bütün yaşamı boyunca, böyle bir tek hikâye yazsa yine de yarına kalır.“ sözleri bu hikâyeden sonra duyulmaya başlar. Gerçekten de daha o dönemde bütün övgüleri hiç kuşkusuz hak etmiştir Füruzan.” derken; Fethi Naci, “Füruzan’ın Dünyası” yazısının girişinde:
“Nâzım Hikmet, o unutulmaz şiirinde, ‘Karanlık bir yağmur gibi, canını sıkarsa yaşamak tekrar Gazali’yi oku’ diyordu. Gazali’yi bilmiyorum, okumadım hiç, ama ‘Karanlık bir yağmur gibi canını sıkarsa yaşamak, Edirne’nin Köprüleri’ni oku.’ diyebilirim.” yazmıştır.
Ece Ayhan’ nın onunla yaptığı söyleşi “Parasız Bir Yatılı’nın Yazarı Füruzan’la Bir Konuşma “ adıyla; Erdal Öz’ün söyleşisi “Gül Mevsimidir Üzerine Füruzan’la Konuştum” başlığıyla dönemi önemli gazete ve dergilerinde yayımlanmıştır.
Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gül Mevsimidir, Gecenin Öteki Yüzü ve Sevda Dolu Bir Yaz olmak üzere altı hikâye kitabı; 47’liler ve Berlin’in Nar Çiçeği adlı iki romanı; Yeni Konuklar, Ev Sahipleri, İşte Bizim Rumeli, Balkan Yolcusu adlarında gezi ve röportajları; oyunlar ve Almanca yazdığı bir çocuk kitabı vardır.
Sinemaya da büyük bir ilgisi olan Füruzan, Ah Güzel İstanbul, Gecenin Öteki Yüzü, Benim Sinemalarım sinema filmlerinin senaryolarını da yazmıştır.
Ayrıca Lodoslar Kenti ilk ve tek şiir kitabıdır.
“Kadın kahramanlarım, ötekiler ve o güzelim çocuklar elimden tuttular, birlikte yürüdük, yürüyoruz.” diyerek güzel Türkçemizle kaleme aldığı tüm eserleriyle yoksul aileleri, anneler ve kızlarının hayaller ve gerçekler arasında gidip gelen, umut kırıntılarıyla bezenmiş, rutubet kokan yaşamlarını; varını yoğunu bırakıp gelmek zorunda kalan Balkan Göçmenlerinin memlekete tutunma çabalarını, İstanbul’a âşık, arzu dolu genç kadınların ve bayram meydanlarında bir küçük kelebek, zengin konaklarında yaralı bir ceylan olan kız çocukların sömürülen bedenlerini, Almanya’ya göçen işçilerin dramlarını, “boynuna yeşil fularları” takan 68 kuşağı gençliğini ve daha nicelerinin yazgılarını aktaran Füruzan; 11 Şubat 2024’te dünyaya veda etmiş, hayal meyal anımsadığı babasına ve ilk öğretmenim, hayattaki en yakınımdı dediği annesine kavuşmuştur.
(1) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.14
(2) Füruzan, Parasız Yatılı, İstanbul: 1995,YKY, s.103
(3) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.23,24,25
(4) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.26
(5) Füruzan, Parasız Yatılı, İstanbul: 1995,YKY, s.33
(6) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.40
(7) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.18
(8) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.44
(9) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s. 40
(10) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.42
(11) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.50
(12) Füruzan Diye Bir Öykü, Hazırlayan: Faruk Şüyün, İstanbul: 2024 YKY, s.46-47
Comments