top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

İtalyan Westernleri Üzerine 1

Töre Sivrioğlu Litera için kaleme aldığı edebiyat-sinema yazılarında bu ay Amerikan ve İtalyan Westernleri üzerine yazdı.


Küçük bir çocukken siyah beyaz televizyonda izlediğim İyi Kötü Çirkin filminden beri genelde Western ama özellikle de sinema kuramcıların küçümsemek maksadıyla Spagetti Western adını taktıkları İtalyan yapımı kovboy filmlerinin bir hayranıyım. Tek kanallı zamanlardaki her baba gibi benim babam da pazar günleri kovboy filmi izlerdi. Yine böyle bir gün babamla İyi Kötü Çirkin’i izlemekteydik. Ben tabi kim iyi kim kötü anlayamıyordum. Zira herkes biribirini öldürmekle meşguldü. Sonunda babama bu adamlardan hangisinin iyi olduğunu sorduğumda babam da Clint Eastwood’un isimsiz karakterini gösterip ‘işte iyi bu’ demişti. Ben de ‘bu adamın nesi iyi’ diye tekrar şaşkınlıkla sormuştum. Beş-altı yaşında bir çocuk için iyi bir adam başkasını öldüremeyeceğine göre ‘böyle iyi mi olur’ diye düşünmekteydim. Babamın cevabı tamamen siyasi, pratik ve unutulmazdı ‘diğerlerine göre iyi’. Koskoca bir ülkede seçmen tavırlarını dahi özetleyen bir yaklaşım.


Yıllar sonra sinema hakkında biraz okumaya başlayınca İtalyan Westernlerinin eleştirmenlerin en sevmediği filmler listesinde olduğunu gördüğümde ne kadar şaşırmıştım. Bu konulara benden kat be kat kafa yormuş bir sinema eleştirmeni İtalyan kovboy filmleri için “kara, şiddet yüklü, ahlak dışı, abartılı, naif (kaba), özentili, taklit ve inanılmaz derecede yaygınlık kazanmış” tanımını yapmaktaydı. Acaba bu kadar sevilmelerinin nedeni sinemasal açıdan da bu kadar kaba filmler olmaları mıydı? Bizim hayran olduğumuz Ennio Morricone müzikleri için ise aynı eleştirmen ‘çığlıksı, kulak tırmalıyıcı ve rahatsız edici’ demekteydi. Halbuki Vahşi Batının sesleri da ‘kulak tırmalıcı değil miydi? çıngıraklı yılan tıslaması, rüzgar, puhu kuşunun ötüşü, çakal uğuldaması, Apaçi savaş çığlığı gibi). Gerilim dolu uzun duello bakışmaları ise gülünç olarak nitelenmekteydi.


Ben yine de bu kaba-saba filmlere hele ki kulak tırmalayan müziklere hayran olmaya devam etmekteyim. Yıllar içinde Amerikan westernlerinin de belli başlılarını izledim. Eleştirmenlerin ne kast ettiğini anladım. Çoğu gerçekten de müziksiz, sakin, abartısız filmler. Ama yine de ben İtalyanlardan aldığım tadı bunlarda bulamadım. Sanki vahşi batıda değiller gibi. Çoğu Amerikan westerni fazla hijyenik. İyiler çok iyi, kahramanlar hatasız. Halbuki İtalyan filmlerinde kötüler ve ‘az kötüler’ (iyiler) bana göre çok daha inandırıcılar. Amerikan filmlerinin esas oğlanları fazla şövalyeler. Sanki Britanya’dan ayrılırken düklük unvanlarını da yanlarında getirmişler. Mesela o hengamede bir kadına Boston’da rastlamışçasına saygın ve örnek davranışlar içine giriyorlar. Herkes birbirini öldürürken, ay da barda kavga ederken esas oğlan o esnada çamura basmasın diye bir posta arabasından inen kadının ayağının altına paltosunu seriyor. Sanki olanın değil de olması gerekenin imajını veriyorlar. Ama 1860’larda böyle kaç kişi vardı diye insan soramadan edemiyor.


İtalyan filmlerindeki realizm için Clint Eastwood br söyleşisinde şunları belirtmiş. Amerika’daki ahlaki sansür yasaları kadınlara dönük şiddeti göstermiyor; hatta ateş eden adamla vurulan kişiyi aynı sahne içinde gösterilmesine bile izin vermiyormuş. Birinci planda adam ateş ediyor, ikinci planda birini vurulurken görüyoruz. Yani belki Amerikan filmleri bir kahraman aynı anda beş-on kişiyi vurmadığı için daha gerçekçi olabilir; ama sahnenin şiddet düzeyini düşürme çabaları da bu filmleri realizmden uzaklaştırmıyor muydu?


İtalyan filmlerini sevme nedenlerinden biri de benim de Akdenizli kimliğe ve iklime olan aşinalığım sanırım. Amerikan westernlerinin genellikle orta-batı Amerikada geçiyor. Büyük çam ormanları, suslu-puslu manzaralar filmlere hakim. İtalyanların filmlerinde ise konu Meksika sınırı veya içinde geçiyor. Böylece İtalya ve İspanya’da çekilen filmler Meksika ruhunu daha iyi yakalıyor gibi geliyor bana. Bir de bu manzara zihin kodlarımıza tanıdık geliyor anlaşılan.


İtalyan westernleri beğenmeyenler genelde Clint Eastwood’un başrolde oynadığı Bir Avuç Dolar, Birkaç Dolar için, İyi Kötü Çirkin üçlemesinden yola çıkıyorlar. Bu filmlere de asla kötü demem (Demirelvari konuşacak olursam bana Clint Eastwood kötü kovboy filmi yapmış dedirtemezsiniz!). Ama benim burada anacağım bir film var ki izlemeyenler mutlaka bulup izlesinler. Filmin adı Büyük Sessizlik (Il grande silencio) Klaus Kinski (kötü adam) ve Jean Louis Trintignat (az kötü adam) başrolde. Yönetmen Sergio Cobucci. Filmde oyunculuklar da, karlı dış atmosfer de mükemmel (yeşil bir perde önünde bilgisayar efektiyle yapılan son dönem ‘filmimsiler’ karşısında bu tabii çekimlere hasret kaldık). 1968 yapımı film ödül avcılarının hikayesine odaklanıyor. Klaus Kinksi’nin canlandırdığı kötü (ama günlük ilişkilerinde oldukça kibar) adam gerçek bir kafa karışıklığı yaratmakta. Bu filmin karakterleri ve konusu eğer kronolojide bir hata yapmıyorsam Durango adlı çizgi romanda da karşımıza çıkıyor. Yves Swolfs’un Köpekler Kışın Ölür adlı Durango macerası filmin çizigi romanı gibi.



Filmin burada söylemeyeceğim muhteşem finalini Spagetti Western’i küçümseyenlere özellikle öneririm. Final o kadar mükemmel, realist ve etkileyici ki, yönetmen Cobucci bu final yüzünden her yerden tenkide uğramış ve baskılar karşısında alternatif uyduruk bir final çekmek zorunda kalmış. Allah’tan ben gerçek finali izlemiştim.


Böyle iki finalli bir film de şimdi aklıma gelen Ben Efsaneyim ( I am Legend/2007) di. Filmin bir ‘faşist’ bir de liberal –demokrat’ finali var. Ben önce faşist finali izlemiştim. Will Smith zombileri (ya da artık her neyseler) toplu halde yok ediyordu. Liberal demokratik finalde ise zombilerle empati kuruyor onların da duyguları olduğunu fark ediyordu. Hatta ‘zombilere neden bu kadar kötü davrandın onların da yaşamaya hakkı var’ diyerek Will Smith’e de biraz kızıyorduk. İkinci finali de tesadüfen izledim. Hatta ’yahu bu filmin sonu böyle değildi, hafıza kaybına mı uğruyorum acaba’ diyerek küçük ölçekli stres bile yaşamıştım. Bunlar herhalde hükümet değiştikçe filmlerin sonunu da ona göre mi değiştiriyorlar yoksa baştan alternatif mi hazırlıyorlar bilemiyorum. Trump kazanırsa bu finali, Biden kazanırsa diğerini yayınlarız durumu olabilir. Umarım bu eğilim sinemada fazla yayılmaz.



Cobucci’nin uydurma alternatif finali de filmin orijinal sürümüne gölge düşürmekte ama olsun. Bu film İtalyanların yaptığı en işlerden biri bence.

bottom of page