top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Ruhun okyanusu yüreğin sürgününde

Yazarın fotoğrafı: LiteraLitera

Hasan Sezer yazdı: Joyce İzinde, James’i Ararken IV

"Sürgünler eseri de Joyce’un düşün dünyasını anlamak, onun yaşantısını ve edebi yolculuğunu çözümlemek için kilit bir noktadır."



Figüranları Çizerken

1909 yılında İrlanda’ya, Dublin’e, sürgün yurduna kısa süreliğine dönen Joyce, burada, karısından uzakta geçirdiği kısa zaman diliminde Sürgünler metnine uzanacak bir olay yaşadı. Eski dostu, bir pencereden düşmanı Cosgrave evvel zamanda sevgili eşi Nora’yla nehir kıyısında gece yürüyüşlerine çıktığını, ki bu zaman diliminde Nora Joyce ile beraberdi, itiraf edercesine anlattı. Joyce bu sözlerin ardından ihanet hissiyatının kavruk dalgalanmasında bozguna uğradı.


Başka ne yaptınız beraber? Sonraki gece de benimle buluştun! Bir saat önce onun ağzından duydum bunu. Gözlerim yaşlarla dolu, küçük düşmenin ve acının gözyaşlarıyla.

Ansızın büründüğü hırsla kalemini zehre bulayıp kâğıda işleyen Joyce gece boyu Nora’ya mektuplar yazdı. Ne yapsa etse yerinde duramadı. İnandığı ve içinde beslediği aşkın karanlık yüzünü öğrenmenin, öğrendiğini sanmanın tesirinde, yurdu Dublin’e karşı duyduğu kesintisiz karanlığın da yardımıyla beraber yıkılan Joyce, ertesi gün dostu Bryne’nin yanına gitti. 


Ah Nora, mutluluğum için bir umut kaldı mı? Yoksa yaşamım sona mı erecek? 

“Yıkılmış bir insan” olarak yaşananları anlatan Joyce beklemediği bir yanıtla karşılaştı. Bryne kendinden emin bir şekilde Cosgrave’un iddiasının doğruluğuna karşı çıktı ve bunun basitçe Joyce’un hayatını mahvetme çabası olduğunu söyledi. Dostuyla kısa bir görüşmenin ardından rahatlayan Joyce, ani bir epifani benzeri aydınlanmanın keşfinde buldu kendini. 

Ben beş para etmez bir adamım! Ama bundan sonra senin aşkına değecek biri olacağım. Sana bugün üç büyük torba kakao yolladım. Eline geçince bana bildir…Bugün Dublinliler’in basılması için bir sözleşme imzaladım.  

Joyce pişmanlığa bürünürken Nora neye uğradığını şaşırmıştı. Ancak Joyce, Nora’dan gelen mektuplar sonrasında iyice rahatlamış ve ihanetin yükünü omuzlarından atmıştı. 6 Ağustos’ta başlayan kriz 19 Ağustos’ta sonlanırken Joyce intikamın soğuk ellerini okşamıştı ve pek tabii her zaman olduğu gibi cevabını edebiyat sahnesiyle tarihe kazıyacaktı. 

Nora sevgilim, kibirsizce senden af diliyorum. Beni yine kollarına al. 

1914 yılına gelindiğinde Joyce iki kitabı yayımlanmış, bir diğeri önce dergi sayfalarında boy göstermiş ardından sarı sayfaları gizleyen ciltlerin ışıltısında yabancı gözlerin damağına değinmek üzere hazırlanmıştı. Bu sıralarda Trieste’de yaşayan Joyce, 1909 yazının buhranını işlemeyi planlıyordu. 


Söz konusu planın ekseninde Joyce külliyatının temel dinamikleri, sürgünlük, aşk, kimlik ve ihanet temaları kendine yeni bir saha buluyordu ki bu saha Joyce’un ilk kudretli aşkının, İbsen’in sahnesiydi. Oda Müziği’yle şiire, Dublinliler’le öyküye, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’yle romana dokunan Joyce, tiyatronun tozlu yollarını adımlarken ilk gençlik yıllarını adadığı İbsen’in izini takip ediyordu ki bu iz Sürgünler’in üzerinde yükseldiği yapının ana unsuruydu.

Dünyayı ilk defa kasıp kavuran büyük savaş kapıya dayandığında, Joyce, ikinci vatanım dediği Trieste’yi terk ederek ailesiyle birlikte Zurih’e taşındı. Bu sırada Portre yayımlanmıştı ancak yazımı bitmiş Sürgünler için 1918 yılını beklemek zorundaydı. 


Aşk Uzaklardayken Aşk Uzaklarda

Joyce’un yaşantısı birçok açıdan incelendiğinde aşkın, ihanetin, şüphenin, kimlik arayışının ve sürgünlüğün izlerini yansıtmaktadır. Söz konusu temalar, Joyce’un edebi külliyatının da temel meselelerini oluşturmaktadır, en başından en sonuna değin.

Portre ve Ulysses arasında şekillenen metnin ağustos krizinden ve Trieste yıllarından izler taşıdığı su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmakta olsa da eseri otobiyografik nitelikte değerlendirmek yanlıştır. Öyle ki ana karakterlerden Richard Rowan Joyce’a benzeşse de saklı kalanın kurgusunda Joyce ile tamamen ayrışmaktadır. Richard, sevgilisi Bertha’yı bir yabancının kollarına iterken yazarın kendisi böyle bir düşünceye bile katlanamamaktadır, aksini iddia eden söylentiler dahi Joyce’un böyle bir hareketi yalnızca yazıya geçirmek için yaptığı üzerinedir. 

Ruhumda derin, derin bir şüphe yarası var... Ve şimdi bir süre yorgunum, Berta. Yaram beni yoruyor.

Gönüllü sürgünlüğün toprak parçasından gönülde sürgünlüğe uzanan metnin üç perdede, yedi karakter çerçevesinde cereyan eden eylemi İbsenvari bir tiyatral yapıda 1912 yazında geçmektedir. İhanetin şüphesi zihinleri sorgularken ihanete teşviğin yasası çarpıcılığıyla ortaya çıkmaktadır. Joyce, şüpheyi işlerken acının kabullenişini kuvvetli bir biçimde aktarmaktadır.

Porte’yle sürgünlüğün vatanı içinde yaşatmak olduğunu kabullenen ve bizzat eserin sonunda sürgüne gönderdiği Stephen aracılığıyla itiraf ettiği düşünün, içinde yaşattığı, parçası olduğu toplumun aynasından kendini izlerken işlediği Sürgünler’de çizdiği atmosfer Roma’dan Dublin’e dönen bir çiftin çöküşü değil, aşkın sürgüne dönüşüdür. Joyce, ihanetle yaralanan yüreğin gönüllü acısıyla sürgünlüğü yeniden tanımlamaktadır. 

İnsan tarafından yaratılan hiçbir yasanın, tutkuların dürtüsüne kurban edilmeyeceğini biliyorum. Bizi kim bir için yarattı? Eğer öyleyse kendi yaratılışımıza karşı işlenen bir suçtur bu. Dürtünün önünde duracak bir yasa yoktur. Yasalar köleler içindir.

Richard boyun eğerken Robert’ın kollarına itilen Bertha tıpkı bir sürgün gibi yeniden başlamanın, unutmanın, unutarak yenilenmenin arzusuyla sevgilisine seslenirken Joyce’un üç kedinin ve farenin oyunu olarak nitelediği metin tam da bu noktada, son perdenin son çığlığında bitimsiz sürgünlüğün inancını tazelemektedir. 

Her şeye bir son vermek için -ölüm. Yüksek bir uçurumun tepesinden kendini bırakıvermek boşluğa, sonra da dosdoğru denizin dibine.

Şüphenin katıksız savaşımına sürgünlüğün özlemi ve ihanetin kabullenişi, vazgeçişin buruk tadı eklemlenince, Joyce, Ulysses ile uzun satırlar boyunca derinlemesine işleyeceği konunun altını kabiliyetle çizme fırsatı bulmaktadır. Diğer yandan, kesin  olmamakla birlikte, tarih sahnesine ona, İbsen’e yazdığı mektupla uzanan Joyce için, bu metin bir selamlama niteliği de taşımaktadır. 


Ruhun Okyanusu Yüreğin Sürgününde

Tıpkı diğer metinlerde olduğu gibi, Sürgünler eseri de Joyce’un düşün dünyasını anlamak, onun yaşantısını ve edebi yolculuğunu çözümlemek için kilit bir noktadır. Belki de şansının yegâne yaver gittiği yıllarda kaleme aldığı metin, olgunluğun simgesine benzeşirken sürgünlüğün, şüphenin ve arayışın kavgası aşkın yaban ellerinde kabullenişin barışına dönüşmektedir. Benim nezdimde Sürgünler, kuvvetli dalgalı değişim çağırısıyla Joyce külliyatının ikinci üçlemesinin ilk metni görüngüsündedir. 

1918 yılına kadar üç kitabını bastırmayı başarmış Joyce, Sürgünler’in yayımlanması için çabalamaya girişti. Ezra Pound Portre’ye kesin bir hayranlık beslediğini ancak bu metni o kadar da parlak bulmadığını dile getirmişti, yine de Joyce’un şevki kırılmadı, alışık olduğu mücadelenin basamaklarını tırmanarak Londra’da yıllar boyu canını yakan, özellikle Dublinliler’in macerasında büyük zorluklar çıkaran Grant Richards’ın, New York’da B.W. Huebsch’in metni basmasını sağladı. 

Elbette bir Joyce metni, her zaman olduğu gibi dönemin anlayışına ters düşerek birçok eleştiriye maruz kaldı. Ancak, bu sefer yergilerin yanında övgüler de vardı. Joyce, Sürgünler’in oynanmasını istese de sahneye bir süreliğine uygun bulunmadı. Bu durumun başlıca sebebi Joyce’un katı sahne direktifleri ve çarpık görülen aşk anlayışıydı. Eserin temelinde yer alan ilişki ağı, döneminde, ve hatta bugün bile, yadırgandı. 

Bu dönemde Joyce yalnızca Ulysses’i düşünüyor ve onunla yatıp onunla kalkıyor gibiydi, kalan vakitlerinde de diğer işleriyle uğraşıyordu. Öte yandan ünlü göz hastalığı çalışmasını yavaşlatıyor, Zürih’in kötümser havası sağlığını olumsuz etkiliyordu. 

1919 yılında Sürgünler Münih’te ünlü bir Alman aktrisin de rol almasıyla oynandı, bu noktada Zweig’ın muhtemel etkisinin altı çizildi. Ancak Joyce, gelen eleştiriler sonrası “fiyasko” demekten kendini alamadı. Çelişkili ifadeler olmasına karşın başarısızlık ortadaydı. Yine de sanki ağır ve saldırgan eleştirilere alışmış Joyce, duraksamadan Ulysses’le olan oynaşmasını sürdürdü, bu çalışma on altı yıl sürecekti. 

Ölümüne değin oyun birkaç defa daha sahnelendi. 1925 yılında, New York’da 41 defa oynanan Sürgünler’in en uzun sahnelenişi burada gerçekleşti. Joyce gözlerini yumduktan sonra da oyun sahnelenmeye devam etti. Ancak düzenli oynanan, bilinen ve çalışılan bir eser olamadı. Bugün, belki de kütüphanelerin köşelerinde bekleyen eser, her ne olursa olsun Joyce’un külliyatında yapı taşı olarak yerini korudu. 

Sürgünler sonrası yazmaya, sürgünlüğün gönlünde evinden ve huzurdan uzakta yaşamaya devam eden Joyce, yıllarca süren çalışmanın ardından Ulysses’i tamamladı. Dünya tersine döndü ve sesler yankılandı. Söz konusu metin Joyce’un en çok konuşulan, adeta yer küreyi sarsan eseri haline geldi. Bu sayfalara sığmayacak nitelikte yoğun, yıllardır süregelen tartışmaların, araştırmaların ve çalışmaların sonucunda dahi henüz tam anlamıyla anlaşılamamış kitabın ünü hâlâ kulakları çınlatırken kimilerine göre rastgele yazılmış ki bu durumun mümkün olmadığı açıktır, Joyce’un şaheseri, okunmayan, belki de okunamayan, ritmik anlatının ulaştığı son boyutun temsili, Joyce’un bizzat kendi dilini yarattığı Finnegans Wake (Türkçe’ye Finnegan Uyanması ve Finnegan Vahı olarak çevrilmiştir) tarihe uzandı. 

Yaşadığı her an düşünen ve kuran, Anna Livia Plurabelle’yle ölümsüzlüğe dokunan, Giacomo Joyce ile ikinci vatanının düş yatağını çizen, yasaklanan, hastalıklar ve savaşlar arasında üretmeye devam eden, edebiyatın yalnızca bir zevk yansıtımı olmadığını, insanlık komedyasını, yaşamın dramını gösteren, kıtalardan dillere uzanan adsız sansız coğrafyalarda gezinen sevgili beyefendi değerli Joyce, izinden yürünecek, peşinden arayışlara düşülecek destansı bir mirasın yaratıcısı olarak 1941 yılında gözlerini yumdu. 

Adsum.


Kaynakça:

Ellmann, Richard (2012) James Joyce, Hayatı ve Eserleri, (Çev: Zafer Avşar) İstanbul, Kabalcı Yayınevi.

Joyce, James (2014) Bırak Seni Seveyim/Mektuplar, (Çev: Pelin Arda) İstanbul, Dedalus Yayınevi.

Joyce, James (2018) Nora’ya Mektuplar, (Çev: Nilüfer Akkaya) İstanbul, Alakarga Yayınları.

Joyce, James (2016) Sürgünler, (Çev: Bora Kamcez) İstanbul, Alfa Yayınları.


İleri Okumalar:

Fargnoli A. Nicholas, Gillesie M. Patrick, (2006) Critical Companion to James Joyce:

A Literary Reference to His Life and Work, New York, Facts On File.

Kenner, Hugh. (1987) Dublin’s Joyce. New York, Columbia University Press.


Comments


bottom of page