top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Şaşırtıcı, görkemli ve derin: Javier Marías romanları

Javier Marías, tüm kitaplarında aynı üslup ve benzer kurguları kullanıyormuş gibi görünse de her kitabında insanın ve toplumun saklanan gerçeklerini açığa çıkaran bir yazar olarak okurun karşısına çıkmayı başarıyor.


Doğuş Sarpkaya


Bazı yazarlar, edebi yolculukları boyunca belirli bir güzergâhı takip eder. Üslupları, merkezî temaları ve karakterleri birbirine benzeyen bu yazarlar sanki hep aynı şeye işaret eder gibi görünür. Aceleci şekilde kendi üslubuna sıkıştıkları ya da konfor alanı yarattıkları yorumları yapılan nitelikli yazarlarsa her seferinde niyetlerinin ötesine taşan güçlü eserler kaleme almayı başarır. Dostoyevski’nin üslubunun İnsancıklar’dan Karamazov Kardeşler’e kadar ne kadar değiştiği üzerine düşünelim mesela. Ya da Balzac’ın, Stendhal’in, Tolstoy’un eserlerini… Her romanlarında farklı konulara işaret etseler de üslup, merkezî tema ve karakterlerin tümüyle değiştiğine dair bir izlenim edinmeyiz bu yazarların eserlerini okurken.


Bu sadece klasik eserler için geçerli bir durum değil. Çağdaşımız olan nitelikli yazarlar içinde de her eserinde benzer yönelimlerle hareket ettiğini hissettiren pek çok örnek mevcut. Günümüzde üslubunu mükemmelleştirme yolunda ilerleyen, ana karakterlerini aynı tarz kişilerden seçen ve her seferinde okurunu şaşırtmayı başaran yazarlarından biri kuşkusuz Javier Marías’tır. 1986’dan bu yana yayımlanan romanlarının kahramanları çevirmen olan, uzun cümle ve paragrafları, cümlelere eşlik eden dozunda bir ironi ve mizahı, en sonu merkezî temayı ıskalamayan çerçeve öykülerle sarılı bir yapıyı kullanan yazarı, yazı hayatını kolaylaştırmakla ya da kendini tekrar etmekle suçlamanın aklımızdan geçmemesi şaşırtıcı değil. Çünkü Marías, her seferinde düşünülmesi güç bağlantılar kurarak ve bu bağlantıları okurken gevşekmiş gibi görünen bağlarla sıkıca örerek okurunu şaşırtmayı başarıyor.



Üslubun Belirginleşmesi

Bu durumu sadece ustalık dönemi eserleri olan Yarınki Yüzün serisi ve sonrasında yazdıklarında değil, ilk romanı sayabileceğimiz Duygusal Adam ve geçtiğimiz günlerde yayımlanan Tüm Ruhlar eserlerinde gözlemlemek mümkün. Tüm Ruhlar, yazarın, Beyaz Kalp’in yarattığı popülerlik ve görünürlükten önceki kitabı olması açısından dikkat çekici bir eser. Aynı zamanda Duygusal Adam ile yerleşmeye başlayan üslubun nasıl gelişmeye başladığını anlamamız için kilit rol oynayan bir kitap.


Tüm Ruhlar’ın isimsiz anlatıcısı Oxford’a iki yıl ders vermek için gelmiş olan bir İspanyolca öğretmeni ve çevirmendir. Anlatıcının Oxford’da geçirdiği iki yıl, tüm hayatında ona yol arkadaşlığı edecek ruhlar kazandıracaktır. Akıl hocası eşcinsel Cromer-Blake, eski bir MI5 ajanı da olan bilge Profesör Toby Rylands, anlatıcımızı unutulmaya yüz tutmuş yazarları takip eden bir kitap kulübüne üye yapan Alan Marriot ve aslında bütün hikâyenin merkezinde olan gizemli, çekici ve evli Clare Bates bu ruhlar içinde özel bir yere yerleşecektir. Anlatıcımızın ruhlar ile ilişkisini okurken aynı zamanda geçmişte yaşanan talihsizliklerin bugünü nasıl şekillendirdiğini de anlamaya başlarız.


Tüm Ruhlar, Marías’ın sonraki kitaplarında sıklıkla karşılaşacağımız konuların, karakterlerin prototipini de taşıyor. MI5 için çalışan Oxford hocaları konusu daha sonra Yarınki Yüzün’ün merkezine de yerleşir mesela. Geçmişte yaşanan bir olayın bugünün ilişkilerini belirleme gücü hemen tüm romanlarında karşımıza çıkar.


Yazarın Mesafesi

Örneğin Yarınki Yüzün, bu anlamda yazarın karakteristik özelliklerini en net gözlemlediğimiz kitap olarak dikkat çeker. Romanın ana karakteri Jamie Deza, insanların gelecek potansiyellerini öngörme yeteneğine sahip bir çevirmendir. Oxford’da tanıştığı bir profesör onun bu yeteneğini fark eder ve MI5 için çalışmasına ön ayak olur. Deza, artık insan davranışları çevirmeni olarak İngiliz Gizli Servisi’ne hizmet edecektir. Yarınki Yüzün, kısa özeti buymuş gibi görünse de şimdi ile geçmiş arasında gidip gelen, geçmişin günahlarıyla bugünün yüzeyselliği arasında salınan bir anlatıdır: İspanya İç Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nda yaşananları ele alırken, insanın kötülüğünün sınırsızlığının üzerine düşündürür. Geçmiş ile şimdi arasındaki gerilimin her daim canlı tutulduğu anlatı, evrensel bir varoluş sorgulamasına kapı aralar.


Tüm Ruhlar’da yetkin bir örneğini okuduğumuz, Yarınki Yüzün’de en etkileyici hâline kavuşacak olan Marías’ın kurgusu ve üslubu okuru sürekli roman yazımı üzerine düşünmeye ittiği için dikkat çekicidir. Marías’ın romanlarını okurken sürekli yazarın mesafesi üzerine kafa yormak zorunda olduğunu hisseder okuyucu. Metin ve karakterle mesafesini koruyan yazarın, anlatıya okuyucuyu da dahil ettiğini, bu şekilde okuma deneyiminin demokratikleştiğini savunan kuramları hatırlayalım. Marías’ın Tüm Ruhlar’da isimsiz anlatıcı, Yarınki Yüzün’de Jamie Deza, Beyaz Kalp’te Juan aracılığıyla soluk almadan yaptığı yorumlarla bu mesafeyi oldukça daralttığını söyleyebiliriz. Böyle bir daralma metnin değerinde bir düşme yaratmıyor. Yazarın sesinin baskın olmasının büyük bir tehdit olarak algılanmasına bir cevap niteliğini taşıyor Marías romanları.


Marías, hikâyelerin nasıl dramatize edileceği, bölümlerin nasıl sıralanacağı, bir olaydan başka bir olaya geçerken nasıl bir yöntem izleneceği konularındaki hâkimiyetini tüm roman boyunca koruyarak okuyucunun oyuna katılmasını, hikâyenin akışına dair tahminlerde bulunmasını, dahası hikâyeye yön veriyormuş hissini yakalamasını da engeller. Marías’ın ana karakterlerinin başına sıklıkla gelen şey, okurunun da başına gelir. Konuşmaları kendi istediği gibi yönlendiren insanlarla diyalog kurar yazarın ana karakterleri. Diyalogun iplerini elinde tutan, istediği zamanlarda konuşmayı farklı yönlere döndüren, sonra oradan asıl konuya geri dönen, anlattıklarını ayrıntılandıran, diyalogun bir batağa sürüklendiğini hissettiğiniz anda sizi şaşırtacak bir bağlam kuran karakterler yaratır Marías. Romanın üslubu ve biçimi de bu karakterlerin kişilik özellikleriyle şekillenir.


Konuşulanın Gücü

Tüm Ruhlar’da ilk örneklerinden birini gördüğümüz şeylerden biri de Marías’ın konuşulanın gücüne yaptığı vurgudur. Tüm konuşmalar uzun yorumlarla birlikte aktarılır. Anlatıcının Cromer-Blake ile Clare Bates hakkında bir şeyler öğrenmeye çalıştığı sohbet ve kitabın düğümünü çözen son sayfalardaki anlatıcı-Clare Bates diyalogu bu açıdan tipiktir. Anlatıcının konuşulanlardan anlamak istediği, anladığı ve anlatılmak istenen arasında bir köprü oluşturur bu yorumlar. Ayrıca bu yorumlar aracılığıyla bireyin aslında gizlemeye çalıştığı yönlerine dair de fikir edinir okuyucu. Anlatıdaki karakterler de bu diyaloglar sırasında derinleşirler.


Marías’ın tüm romanlarında karşılaştığımız bu durumu Beyaz Kalp’in bir pasajında özetler. Üstü örtülen, hatırlanması istenmeyen şeyleri ortalığa saçan şey dildir: “Kulağımıza bir şeyler fısıldayan dil de öpülmek istemiyor görünen birini ikna eden ilk öpücük gibidir; bazen direnişi kıran ne gözlerdir ne parmaklar ne de dudaklar; sadece dildir, boşluk kollayıp savunmasız bırakan, fısıldayıp öpen, neredeyse zorlayan. En tehlikelisi dinlemektir, bilmek, öğrenmek, haberdar olmak; kulakların da tıpkı gözler gibi istendiğinde telaffuz edilen şeye hemen kapatılabilen kapakları olmalıydı; söylenmekte olanı dinlemekten kaçınılamaz, hep fazlasıyla geç kalınmış olur.” Yazar her seferinde gerçek bir çelişki ile karşı karşıya bırakır okuyucuyu: yalanın içinde, sırlarla sarmalanarak mı gerçeklerin ağırlığını taşıyarak mı yaşanmalıdır?


Tüm Ruhlar’ın Handikabı

Tüm Ruhlar, bu soruların ilk kez sorulmaya başlandığı kitap olarak ilgiyi hak ediyor. Fakat, Javier Marías’ın daha sonra yayımlayacağı romanlarına göre daha zayıf bir hikâye ile karşılaşıyoruz Tüm Ruhlar’da. Marías’ın edebiyatının asıl gücü, romanın tüm bileşenlerini kusursuz bir uyum ile bir araya getirmesinde yatar. Tüm Ruhlar’da ana karakterin çatışmasının –ülkesine döneceği için yasak ilişki yaşadığı kadından ayrılmak zorunda olması– yeterince desteklenmediğini hissediyorsunuz. Bu da ister istemez diğer karakterlerin derinleşmesinin önünü tıkıyor. Marías’ın daha sonraki romanlarında karakter ile geçmişi arasındaki bağı daha sıkı kurarak geçmişte yaşanan ve bugünü belirleyen olayın bireysel ve toplumsal yansımalarını betimleyerek aşacağı bu sorun, acemilik dönemi eserinin eksiklerinden biri olarak göze çarpıyor.


Sonuç olarak Marías, tüm kitaplarında aynı üslup ve benzer kurguları kullanıyormuş gibi görünse de her kitabında insanın ve toplumun saklanan gerçeklerini açığa çıkaran bir yazar olarak okurun karşısına çıkmayı başarıyor. Marías’ın bunu kimi yorumcuların “Proustyan” bulduğu, benim “19. yüzyılın mirasını takip” şeklinde ifade ettiğim bir anlatım biçimiyle başarıyor. Uzun cümle ve paragrafların, kontrollü bir şekilde sarkan bölümlerin, alakasız görünen çerçeve öykülerin sonunda sıkı bir kurmacayla birbirine geçişerek güçlü bir esere dönüşüyor. Bu tercih ister istemez okuyucusunu sürekli konsantre olmaya çağıran, sürekli düşünüp kurulan bağlantıları atlamamasını isteyen bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyor. Uzun cümle ve paragrafların okuru yoracağı ve metinden uzaklaştıracağı ön yargısını kıran bir anlatımı var Marías’ın. Hem bu kadar çok şey talep edip hem de bu kadar sürükleyici olmayı başarması Marías’ın başarısının anahtarı.


TÜM RUHLAR

Javier Marías

Çeviren: Neyyire Gül Işık

Yayınevi: YKY, 2020.

BEYAZ KALP

Javier Marías

Çeviren:

Yayınevi: YKY, 2016.

YARINKİ YÜZÜN, CİLT 1: ATEŞ VE MIZRAK

Javier Marías

Çeviri: Roza Hakmen

Yayınevi: Metis, 2011.

YARINKİ YÜZÜN, CİLT 2: DANS VE RÜYA

Javier Marías

Çeviri: Roza Hakmen

Yayınevi: Metis, 2011.

YARINKİ YÜZÜN, CİLT 3: ZEHİR, GÖLGE, VEDA

Javier Marías

Çeviri: Roza Hakmen

Yayınevi: Metis, 2012.


Bu yazı daha önce Kitap Eki Dergisi’nin 2. Sayısında yayımlanmıştır.

bottom of page