top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Sanatıyla ruhunu ele verenler…

Peyman Ünalsın Gökhan, Oscar Wilde’ın kendi ruhuna ayna tutmak suretiyle kaleme aldığı Bay W.H’nin Portresi üzerine yazdı.

“İnsan kendi kişiliğinde konuşurken çok az kendisidir, ona bir maske ver ve sana doğruyu söylesin.”

Oscar Wilde, 1887 yılında yazmaya başladığı Bay W.H’nin Portresi’ni bir maske olarak kullanmış olabilir mi? İnsanların cinselliklerini bugünkü kadar rahat yaşayamadığı 19. yüzyıla geri gidersek onun bu novellayı yazmasındaki nedenleri bir nebze de olsa anlayabiliriz. Ve görünen o ki sanat, bu alanda da yardımsever kanatlarını insanların üzerine açan bir melek. Ve Oscar Wilde onu bir maske niyetine kullanmaktan çekinmiyor.



Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde yani bizim bildiğimiz adıyla Oscar Wilde 1854 yılında Dublin’de doğar. Zengin bir ailenin çocuğu olan Oscar Wilde’ın babası Sir William Wilde başarılı bir göz cerrahı, annesi Jane Francesca Wilde ise başarılı bir yazar ve genç devrimcilerin örnek aldığı bir şairdi. Oscar Wilde dokuz yaşına kadar evde eğitim görür, sonrasında Portora Kraliyet Okulu’na kaydolur. Portora’dan sonra eğitimine Dublin’deki Trinity Kolej’de devam eder. Sıra dışı bir genç olduğu o yıllarda fark edilir. Berkeley altın madalyasını ve Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nden bir burs kazanır. Orada geçirdiği dört yıl Wild’ın hayatını sanata yaklaştıran estetik akımının bir parçası olur. 1878 Newdigate Ödülü’nü yine Magdalen’deyken Ravenna şiiri ile kazanır.


Oxford’dan mezun olduktan sonra memleketi Dublin’e döner ve Florence Balcomb ile tanışır. Florence yazar Bram Stoker ile nişanlanınca bir mektupla Florence’a veda eder ve İrlanda’dan ayrılır. Paris, Londra ve ABD’de altı yıl kalır. Londra’da kraliçenin danışmanlarından Horace Llyod’un kızı Constance ile tanışır ve 1884’te evlenirler. Cyril ve Vyvyan adını verdikleri iki çocukları olur. Wilde’ın büyük yankı uyanıran davası yüzünden Constance ve çocukları Holland soyadını alırlar. Constance 1898’de geçirdiği bir ameliyat sonrası, Cyril ise 1.Dünya Savaşı’nda Fransa’da hayatını kaybeder. Vyvyan çevirmenlik ve yazarlık yapar. 1954’te anılarını yayımlar. Vyvyan’ın oğlu Merlin dedesinin hayatını merak ettiğinden hakkında araştırmalar yapar.


Magdalen Koleji’nde okuduğu yıllarda, dâhil olduğu estetik akımının sembolü niteliğinde saçlarını uzatır, odasını papatya, lale ve diğer çiçek motifli objelerle süsler. Eril sporları küçümsediğini dile getirir. Giyimi, şiirlerindeki dişil esintilerle eleştirmenlerin hedef tahtası hâline gelir.


Cinselliğine gelince; tarihçiler 17 yaşındaki Robert Ross’u tanıdıktan sonra homoseksüelliğinin farkına vardığını söyler. Nail McKenna’nın The Secret Life of Oscar Wilde -Oscar Wilde’ın Gizli Yaşamı- isimli biyografisinde ise Wilde’ın homoseksüelliğinin, 16 yaşında ilk defa bir erkeği öptüğünde, farkına vardığı yazılıdır. Karısı ve iki oğluna rağmen Lord Alfred Douglas ile yaşadığı ilişki, Alfred Douglas’ın babası 9. Queensberry Markizi John Douglas tarafından hakkında açtığı dava sonucunda onu iki yıllık kürek mahkûmluğuna kadar götürür. Hapiste geçirdiği yıllar ekonomik durumunu bozguna uğratır. Hayatının kalan birkaç yılını Paris’te Hotel D’Alsace’ta meteliksiz ve fakat çılgınca yaşayarak geçirir. 30 Kasım 1900’de menenjitten ölür. Mezarı Paris’teki ünlü Pere Lachaise’dedir.


Oscar Wilde’ı biyografik olarak az da olsa tanıdıktan sonra, yazının başında yer verdiğim cümle sanki yavaş yavaş bizi ona yaklaştırıyor. Zihnimizde tahayyül ettiğimiz yaşama biçimi, hakkında okuduklarımızla sınırlı. Yapıtları sayesinde, eskizi oluşan kişilik haritasını daha netleştirebiliyoruz. Zihnimizde biraz yaşam hikâyesinden bir çizik, yapıtlarından bir cümle ve onun söylemek isteyip de söyleyemediklerini ufak ufak şekillendiriyoruz. Homoseksüelliği ele aldığı ilk eseri Bay W.H.’nin Portresi de kendi kişiliğiyle yüzleşmesini sağlayan bir nevi meta.

Oscar Wilde’ın on altı yaşındayken tattığı o ilk öpücüğü -belli ki aklını başından almıştı o öpücük- tamamen kendine sakladığı bir duygu yoğunluğudur. Dillendirmediği, her aklına geldiğinde büyük bir hazla titreten sır bir öpücük. Ve bundan yaklaşık 16 yıl sonra Robert Ross’la bir ilişki yaşar. 1893’te ortaya Lord Alfred çıktığında Ross, Wilde’ın ilk erkeği olduğunu söyleyerek Lord Alfred’in içine kıskançlık tohumları eker. Bir yanda çok az insanın nasipleneceği bir özgürlük diğer yanda toplum korkusu. Wilde’ın genç yaşta kendini keşfine rağmen Constance Lloyd ile evliliği ve iki çocuğu toplum baskısının mecbur kıldığı bir biseksüellik sanki. Öyle ki cinselliğini bir kuş gibi göklere salmak için kendinden neredeyse 300 yıl önce benzer ilişkiyi yaşamış çok bilindik bir isimden destek alıyor; Shakespeare.

Shakespeare de Wilde gibi evlenmiş, üç çocuk sahibi olmuş. Cinsel tercihi konusunda net bilgiler olmasa da yapıtlarındaki karakterlerin kişilik özelliklerinin izini sürerek, itiraf edemediği cinsel yöneliminin mealine ulaşılabilir. Kuşandığı maskeyi çıkarıp kendi oyunlarının karakterleri olmaya soyunur.


Shakespeare’in 154 sonesinin ilk 126’sı genç bir adamın güzelliği, cazibesi, yaşamın geçiciliğine adanmışken son 28 tanesi ise Esmer Kadın olarak adlandırılan gizemli bir kadına yazılmıştır.

“Tanrı yaratırken şöyle buyurmuş sana: Sevgi, senin yüzünde sonsuza dek yaşasın; Duyduğun, düşündüğün, yaptıkların bir yana, Sadece tatlılıktan söz etsin bakışların.”

İlk 126 sonede hitap edilen bu genç adam kimdir peki? Bu konuda da çeşitli söylemler var. Kimileri Pembroke Kontu kimileri de Southampton Kontu’na ve hatta yeğenine ithaf edildiklerini iddia eder. Oscar Wilde ise yapıtında William Hughes isimli bir genç oyuncu yaratarak Shakespeare’i ve Soneler’ini çözümlemeye girişir.


Can Yayınları tarafından yayımlanan novellanın çevirmeni Kaya Genç. Çevirmenin Önsözü yazısında, Oscar Wilde’ın Bay W.H.’nin hikâyesine tutunduğunu, yazmadan bir yıl kadar önce Harry Marillier’e gönderdiği mektupta "insanın inanmadığı bir şey için ölmesinin" güzelliğinden bahsederek sonrasında bunu metnin izleği olarak novellaya kattığını ve novella yayımlandıktan sonra edebiyat çevrelerinde Wilde’ın kendine bir yer edindiğini özetliyor.

Esin kaynağı Shakespeare ve 126 sonesini yazdığı Bay W.H. hakkında yazılmış bir deneme değil okuduğumuz. Bu konu hakkında ortaya atılan iddialardan birinden alınan ilhamla ortaya çıkmış bir novella. Novellanın başkahramanı Erskine, Eton’da okurken kendisinden birkaç yaş küçük Cyril Graham isimli dostunun bir gün kendisini çağırarak Shakespear’in sonelerini kime ithafen yazdığıyla ilgili teorisinden bahseder. Teoriye göre soneler William Hughes isimli bir tiyatro sanatçısına yazılmıştır. Cyril Graham ve Erskine için teori, inanılan ve uğruna ölünecek bir hayal hâline dönüşür. Böylelikle Wilde bizi derin bir felsefe çukuruna atar; uğruna öleceğin bir hayalin yoksa yaşamak neye yarar? Oldukça romantik bir inanış. Bir yandan da depresif. Wilde’ın ruhunun derinlerinde bir yerlerde seçimlerinden dolayı depresif yatkınlığını işaret ediyor gibi. Toplumsal çözümleme bağlamında baktığımızda, yaşadığı dönem itibariyle, cesur tercihleri ve hayat tarzı olarak kolaylıkla dışlanabileceği olasılığı somutlaşıyor. Wilde’ın kendi gerçekliğini, oyunlarında oynayan gence platonik* aşkla (*platonik aşk; tek taraflı olduğuna dair yaygın inanışının aksine cinsel değil tinsel aşkı tanımlıyor) soneler yazan Shakespeare’le özdeşleştirerek metne dökmesi, onun, tam aksine, sanat çevresinde kendine yer açmasını sağlıyor.


“Dostluk, Platon’un gerçek dünyanın idealar dünyası olduğunu, bu ideaların da görünür biçimler alıp, insanlarda bedenleştiklerini söyleyen teorisinden daha iyi bir koruyucu bulamazdı kendine: Yeni Platonculuk’un Rönesans üzerindeki etkisini fark ettiğimizde, dostların birbirlerine seslenirken kullandıkları âşıkâne lafların anlamını da çözebileceğiz. Aşk, gerçekten de, yeni Akademi’nin zeytin bahçesine girmişti şimdi, ama üzerinde o aynı ateş rengi elbise vardı ve dudaklarında da aynı tutku kelimeleri…” syf. 58

On altıncı yüzyıl kadınlara tiyatro sahnelerinin yasaklı olduğu yıllar. Dönemin en bilindik oyunlarında kadın rollerini sakalı bitmemiş genç erkekler oynuyor. William Hughes da bunlardan biri. Wilde kitap karakterlerini yaratırken hem o dönemden hem kendi hayatından esinleniyor. Teoriyi öne süren Cyril Graham’ın kendisi de üniversitede bulunan ADC*’de (*Cambridge Üniversite’sindeki Amateur Dramatic Club - Amatör Tiyatro Kulübü -) oyunlarda kadın rollerine giren bir genç. Wilde’ın 1887’de yazmaya başladığı bu yapıtta karaktere 1885 yılında doğan kendi oğlunun adını vermesi de ayrıca ilginç. Belki bunu da biraz deşsek Wilde hakkında farklı saptamalara varırız.


Ayrıca Erskine’den Cyril’in, tam da, Wilde’ın eril sporları eleştirmesi gibi futbola çok karşı olduğunu öğreniyoruz. Şiire ve oyunculuğa düşkün olan Cyril, Wilde ve Shakespeare karışımı bir karakter.


Okurken, yapıt üzerinden hem Wilde’ı hem de izleğine yerleşen Shakespeare ve Soneler’ini irdelemeye yoğunlaşıyorsunuz. Çünkü sanatın, sanatçıyı ve sanatını çözümlemeye yönelten bir gücü var. Yapıtın 93. sayfasında Wilde’ın belirttiği gibi:


“Her şeyi bize gösterecek denli geniş bir bakış açısına sahip olduğunda bile sanat dış dünyayı asla gerçekten gösteremez bizlere. Gösterebildiği tek şey, gerçekten bildiğimiz yegâne dünya olan kendi ruhumuzdur. Herkes için kendi ruhu bir muammadır. Karanlıkta gizlenir ruhumuz ve düşünür kederle, endişeyle; bilincimiz onun işlerini nasıl gördüğünü bize söylemez. Bilinç, insan kişiliğini açıklamaktan acizdir. Sanattır bize kendi ruhumuzu gösteren; bu işi sanat yapabilir yalnızca.”

Satırlarda gizlidir sanatçının ruhu. Soneler’de Shakespeare sarışın gençle, Esmer Kadın arasında sıkışmış ruhunu yansıtırken, Oscar Wilde onun satırlarında öz ruhunu bulur. Soneler vesilesiyle kendi ruhunu çözümler.


“Shakespeare’in Soneler’i, üzerimde bu türden bir etki yaratmıştı. Şafak vaktinden solgun güllerin günbatımlarına dek, bir bahçede ya da odada, onları yeniden ve yeniden okurken, bana öyle geldi ki, bir zamanlar bana ait olan bir hayatın hikâyesini okuyor, bilmeden yaradılışıma rengini veren, onu değişik ve anlaşılmaz renklerle boyayan bir masalın sayfalarını çeviriyordum.” Syf.94


Shakespeare, sadece birkaç dostu tarafından okunması için kaleme aldığı Soneler’inin bunca sorgulamaya, kafa karışıklığına yol açacağını, hatta ve hatta kendinden sonra gelen yazarlara ilham kaynağı ve yol göstericiliği yapacağını aklına getirmemiştir mutlaka.

Edebiyatın iki dehasının ruhlarına yolculuğu, Soneler’in yarattığı büyülü atmosfer eşliğinde yapmanızı tavsiye ederim.


BAY W.H'NİN PORTRESİ

Oscar Wilde

Can Yayınları, 2022

Çeviri: Kaya Genç

bottom of page