Öykü: Deva Yokken
Sen de yerinden kıpırdamayı hiç istemediğin halde sırf o sussun diye kabul ederdin çıkmayı. Ona bir şey sormazdın. Deva inatla konuşurdu seninle, sen kendine bile susardın.
İrem Nas
Bugün Deva’yla ayrılmamızın ikinci yıl dönümü galiba. Nişan yıl dönümümüz müydü yoksa? Biz tanışalı kaç yıl oldu ki? Bugün kesin önemli bir şeyin günüydü ama…
Düşündün… Deva zorla hatırlatmasa sen tövbe billah hatırlamazdın böyle günleri. Şimdi de ben hatırlatayım: Bugün siz boşanalı tam iki yıl oldu.
Nöbetten akşam altıda çıktın. Sokağın başına kadar yürüdün. Ahmet abinden iki kutu bira, iki paket de sigara aldın. Bir kalıp peynir, bir kangal da sucuk istedin. “Ama sen fazla yeme sucuktan Abi,” dedin ona. “Kolesterolünün durumunu biliyorsun.”
“Atın ölümü arpadan olsun Doktor,” diye yanıtladı seni. Nasıl bıkmıyorsun şu hiç alış-verişi olmayan muhabbetten, anlamıyorum. Her defasında aynı cümleler.
Sen böyle kasvetli havalarda eve gitmeyi hiç sevmezsin. Babaannemizin evindeki ağır yün yorganlara benzetirsin böyle havaları. Eskiden olsa bana kaçıp gelirdin. Artık ben de yokum. Eve gideceksin.
Şimdi evde Deva olsaydı biraz dinlenmene izin verir, sonra seni zorla dışarı çıkartırdı. Sen de yerinden kıpırdamayı hiç istemediğin halde sırf o sussun diye kabul ederdin çıkmayı. Ona bir şey sormazdın. Deva inatla konuşurdu seninle, sen kendine bile susardın.
Boşandıktan sonra başka bir yere tayin istemeyi düşündün. Kira ödemek işine gelmedi. Benim evimde yaşıyorsun gül gibi işte. Deva’yla hastanenin kilometrelerce uzağında oturuyordunuz zaten. Hem her gün bir avuç yol parası döküyor, hem de oturduğunuz eve sırf muhitinden dolayı gereksiz bir kira ödüyordun.
Eve vardığında kara çevirecek bir yağmur atıştırmaya başlamıştı. Apartmana girdin. Asansör yine bozuktu. En üst kata kadar yürüyerek çıkmak zorunda kaldığın için küfür ettin.
Kapıcıya uğrayıp söylesem mi?
Aklından geçirdin… Kapıcıyla konuşmaya da üşendin. Ağır adımlarla katları tırmandın. Cümle üşengeci kardeşim benim.
Kapının önünde birileri var.
Sen tanımıyorsun henüz ama ben iyi tanırım onları. Güzel Filiz’im ve yavrusu Ceren. Erik çiçekleri gibidir Filiz. Azıcık rüzgâr esse pul pul dökülür her yere. Bitkin, başını tırabzanlara dayamış, gözlerini kapamış… Öyle yorgun… Ceren annesinin yanında sessizce parmaklarıyla oynuyor. Sen hiç erik çiçeklerine baktın mı? Öff, Abla bırak şu gereksiz romantizmi, dersin şimdi; susayım.
Şaşırdın. Karşı komşuya gelmiş olabileceklerini düşündün; uğraşmak istemedin. Sessizce yanlarından geçip gitmek istedin ama Filiz heyecanla ayağa kalktı.
“Orası Aysel ablanın evi değil mi?” diye sordu.
“Öyleydi ama artık burada oturmuyor, ben kardeşiyim.”