top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Öykü: Dört Derece

"Bekledikçe gelmesinden korkar oldum. Geldiğinde her şey gerçek olacaktı."


Orkun Çay


Bir aydan uzun süre geçmişti onu son gördüğümden beri. Gündüzlerim aklıma gelen her yolla kendimi oyalamaya çalışarak geçiyordu. Kilometrelerce yürüdüm, aynı cümleleri tekrar tekrar okudum, elime geçen her şeyle sarhoş olmaya çalıştım. Hiçbiri işe yaramayınca onu ilk gördüğüm bara gitmeye başladım her akşam. Gelebileceği zamanları hesapladım kabaca. Sekize doğru gelmeliydi, bu yüzden en geç yedi buçukta orada olmalıydım. Her gün nöbetimi bekledim. Param olduğu günler daha kolaydı beklemek. İçerisi sıcaktı havalandırmak için kapının açıldığı anları saymazsak. Param olmadığı zamanlar bir bahane yaratıp barın önünden geçiyordum içeriye gizli bakışlarla. Bir süre sonra geldiğim yöne doğru tekrar aynı şeyi tekrarlıyordum. İleri geri dolaşarak iki saat kazanabiliyordum böylece. Sonunda ayaza yenilip içeri giriyordum. 


Güzel yerde beklemeli insan. Beklemiş bira kokusunun içinde sarhoş üniversitelilerden daha gürültülü hayalleri olan işsiz figüranlar, saçlarına annelerinden daha çok değer veren geçkin mahalle kazanovaları, sarışın garsona sırayla aşık olan amaçsız gençler, tatmin olmamış birkaç çift. Her şey anlık bu barda, anıları yok hiçbirinin. Dünyada izi olmayan insanlarla örülü bir kabusta esir tuttum kendimi haftalarca. Bekledikçe gelmesinden korkar oldum. Geldiğinde her şey gerçek olacaktı. İlk kez gerçeğin kendisinden korktuğumu hissettim. Gerçeğe büyük bir takıntıyla bağlanarak geçirmiştim hayatımı ve şimdi geldiğim yer beni dehşete düşürüyordu. Saati geldiğinde bara gitmeye devam ettim. Bazı günler hesabımın doğruluğundan şüphelenip daha erken gittim. Orada olacağımı biliyor olmalıydı. Alışmıştım uyuşmaya, kızamadım. 


Saat on ikiyi biraz geçiyordu, içeri girdi. Birinden, bir yerden geliyordu, içmişti. Başını öne eğer, gözlerini yukarı kaldırır içtiğini böyle ilan ederdi. İçtiği bilinsin isterdi. Etrafa bakınır oturacak yer arar, oraya yürür. Montunu çıkarır, yerine oturmadan önce bir kez daha başı önde etrafa bakardı. Tüm bunlar herkesin dikkatini çekecek bir yavaşlıkta yapardı her zaman. Yine bu sırayla yaptı her şeyi. 


Onu gördüğümü biliyordu, umursamadı. Barın çalışanları tek tek o gece için şanslarını denedi yine. Gülüşmelerini duyuyordum. Kayıtsızlığı korkumu dağıttı, orada yokmuşum gibi kadehindeki buzlarla oynuyordu. Bir kaç kez yanına gitmeyi düşündüm ama kıpırdayamadım. Sonunda kendimi sökmeyi başardım tabureden. Bir şey söylemeden karşısına oturdum. Başını kaldırıp baktı, tepkisizdi. Filmlerden, hayatından, balkonunda biriken sudan, bilmediğim İspanyol şaraplarından, her şeyden saatlerce konuşmaya hazırdım. Arabayı duvara sürer gibi, delirmiş gibi anlatmak istiyordum. Hiç konuşmadan oturduk. "Kalkalım mı artık" dedi. Onu beklediğimi biliyordu, yanılmamıştım. "Üşümeyi bekliyorum" dedim. Aklıma o an sadece bu geldi. Bir anlamı olsun ister gibi baktı. "Dışarısı dört derece" dedi. Soğuğu hissediyordum elbette. Tartışmak, karşı çıkmak değildi amacım. Gitmek istemiyordum o masadan. "Bunu bilemezsin" dedim. Anlıyordu olanları. Bardan çıktık. İkimiz de istediğimiz kadar sarhoş değildik. Sessizce yürüdük, döndüğümüz sokaktan evine gittiğimizi anladım. "Yarın gidiyorum" dedi. "Akşamları beni bekleme" demekti bu aramızda. Bir şey söylememi istese söylerdim. Yürümeye devam ettik. Apartmanının ışığı sönene kadar bekledim. Nereye gideceğimi bilemeden yürüdüm sonra. Şarkı söylemek geldi içimden. Hava dört dereceydi, üşüyordum.

bottom of page