top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Gri Bavul

"İçerideki ağır hava, kapıların açılmasıyla bir nebze rahatlamışsa da gerginliğini üzerinden atmasına yardımcı olmadı."

Nur Hayat Buran


Yeşil takkeli, gri bavullu adam, boncuk boncuk ter dökmekteydi. Kapıdan geçti. Bip bip bip sesleri duyuldu. Öğretildiği gibi şalvarının cebindeki bozuklukları güvenliğe gösterdi. Güvenlik, başıyla geç işareti yaptı. Yürüyen merdivenlerden inip metroya yöneldi. İlk aşamayı geçmişti, derin bir nefes verdi, kenara geçip mendiliyle alnındaki teri sildi.

Elindeki zikirmetreye, her la ilahe illallah’ ta bir basmaya devam ederek metroya adımını attı. En dindar olduğunu düşündüğü kişinin yanına oturdu. Otururken elini göğsüne götürüp “Selamün aleyküm,” dedi. Yanına oturduğu adam da elini göğsüne götürerek başını öne eğdi. Kapılar tıpıs sesiyle kapandı, metro hareketlendi. “Bir sonraki istasyon Anadolu” anonsu duyuldu. Yüzünü buruşturdu. Normalde yanındakine dönüp “gençliğimde Tandoğan’dı,” derdi. Fakat bugün o günlerden değildi.


“Anadolu” anonsu ile metro durdu. İçerideki ağır hava, kapıların açılmasıyla bir nebze rahatlamışsa da gerginliğini üzerinden atmasına yardımcı olmadı. Zikirmetrede yeterli la ilahe illallah’ a ulaşıldığını görüp evdeki gibi sallanmakta olduğunu fark etti; kendini durdurdu. “Bir sonraki istasyon Beşevler” anonsuyla kapılar kapandığında, her Sübhanallah’ ta parmakları çalışmaya başlamıştı. Birden metronun pencerelerinin ardındaki duvarlar, bu yaşına gelene kadar işlediği günahlar gibi gelip geçmeye başladı.


“Neden öyle bakıyorsun?”

“Bakılsın diye açılmadın mı bu kadar?”

Sübhanallah’ ı bırakıp estağfirullah’ a geçiş yaptı. Geçmişini seyrederken içindeki tüm tövbeleri, tüm pişmanlıkları tek bir estağfirullah’ a sıkıştırmak istedi. Yapamadı.


“Yapma!”

“Yapma, yapma!!!”

Kulaklarını tıkadı, hiçbir sesi duymak istemedi. Olmadı, sırtından ter boşandı. “Beşevler,” anonsuyla kapılar yeniden açıldı. Yanındaki adam kalktı, kapıya yöneldi. “Bir sonraki istasyon Bahçelievler,” anonsuyla metroya binen kızın bir parmak şortuna gözlerini büyüte büyüte bakıp estağfirullah’ ının başına bir de tövbe ekledi. Uçkurunu etrafa belli etmemeye çalışarak topladı. Kızın bacaklarını aklından çıkarmaya çalıştı. Başını yine pencereye çevirdi. Estağfirullah’ ını inleme gibi nağmelendirdi.

“Amca yapma!!!”

“Sus bir duyan olacak. Kapa şu çeneni…”

“Amca nolur…”


Kapılar yine tıpıs diye kapandı. Hasbinallah’ a geçiş yapmış olduğunu metro ilerlemeye başladığında fark etti. Aklı kaymıştı işte. Sayacı sıfırladı. Kaç estağfirullah’ ının kaldığını hesap edemedi. Baştan başlaması lazımdı, yüzü kızardı, tırnaklarının etlerini dişleriyle yoldu. Hepsi o günahkâr bacaklar yüzündendi. Metro “Bahçelievler,” anonsu ile durdu. Vücut ısısı artmıştı. Artık gözlerini tek bir noktaya odaklayamıyordu. Sürekli eskiler aklına geliyor, tüm pişmanlıkları zihnindeyken onlardan ziyade aldığı hazları düşünüyor, yeniden aynılarını arzuluyordu. Giderayak günahlarına günah ekliyordu. Kalbi, gömleğinden çıkmasın diye elini göğsüne götürdü. Herkes ona bakıyor diye düşünüp başını öne eğdi. Nefesi kesilmeye başladı. İçinde kaçıp gitme, bir an evvel gökyüzünü görme iştahı kabardı. Metro hareketlenirken, “Bir sonraki istasyon Emek,” anonsu yankılandı. İçi bulandı, evden çıkmadan yedirip, içirdikleri etkisini gösteriyordu; terledi, sırtı, boynu yine sırılsıklam oldu. Havasızlığın kokusuna dayanamaz hale geldi. Tam kusacak gibi olduğu sırada ortam aydınlanıverdi. Birdenbire yüzüne vuran sonbahar güneşi Allah’ ın varlığını, birliğini ve kudretini hatırlattı. Zikrini yetiştirme gayretiyle elindeki alete daha sıkı basmaya başladı. Metro “Emek” anonsu ile durdu.


Kollarının altı terden harelenmiş takkeli genç, gri bir bavul ile metroya bindi. Göz göze geldiler, hiç görüşmemiş olmalarına rağmen birbirlerini tanıdılar. Genç, planlandığı gibi az ötesine oturdu. Artık yalnız değildi. “Bir sonraki istasyon AŞTİ” anonsu ile metro hareketlendi. Az kalmıştı. Kendi bavulunu bir kez daha kontrol edip zikrine devam etti. Metro, yine yerin dibine girdi. Her şey yolundaydı. Tek yapılması gereken, düzeneği çalıştıracak diğer bavulu da bulmaktı. Gözlerini kapadı.

“Günahlarından arınacaksın,”

“Cennet senindir,”


Metro yavaşlamaya başlayınca ayağa kalktı, kapıya yanaştı. Diğer gri bavul da yanına geldi, bavulu tutan el titremekteydi. Kendi eline baktı, sanki başkasınındı. Metro durdu. Bekleyenler arasında, yakasız gömleğinin her bir düğmesi ilikli, sarı sakallı, dudaklarını ısırıp duran takkeli bir gençle göz göze geldi. Genç, başıyla metronun içindekileri selamladı ve elindeki bavulu belirlenen yere sendeleyerek bıraktı.


Metro, “AŞTİ,” anonsuyla durdu, kapılar tıpıs sesi ile son kez açıldı. Bastığı yerin farkına varamadan, bavulu bırakacağı işaretli yere doğru adımlar attı. Bavulu yerleştirdi. Diğer bavullarla bir üçgen olmuşlardı. Gençlerin yüzüne, yeni doğmuş yavru kedilere bakar gibi baktı. Gözlerindeki bulutları gördü. Terden sırılsıklam elini yumruk yaptı, gençlerin de yumruklarını havaya kaldırdığını gördü. Elindeki aleti yere attı. Artık ihtiyacı kalmamıştı, sayıları, saymaları mazide bıraktı. Tek gayesi yeğeninin ölü bedenini zihninden kovmakmış gibi gözlerini kapatıp Allahu Ekber diye bağırdı…

bottom of page