top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Hikâyeci

“Bir şeyin hem böyle can yakıcı hem de bu kadar kontrol edilebilir oluşunu seviyorum.”

P. T. Barva


“Sen havada, toprakta, sudasın.

Bense iri, yosunlu bir taşın altında saklanıyorum.”

“Efendim?”

“Sana demedim,” dedi Münir. Sandalyesinde dimdik oturmuş, bir kitabı inceliyordu. Ferit gözünü adamdan ayırıp yerlere saçılmış kitaplara, sonra ofisin köşesindeki çuvallara baktı, “Biri bunları buradan alsın! Şunları da götürüp yaksın,” diye bağırdı.

“Hayır. Kitapları bıraksınlar.”

“Hangilerini?”

“Şuraya, yanıma dizdiğim kitapları ellemesinler.”

Münir’in başında dikilen Ferit bir an durdu, sonra birkaç adım ötedeki çalışma masasına yürüdü, masif meşe masanın kolçaklı sandalyesini aldı, darmadağın salonun ortasına, adamın tam karşısına yerleşti.

“İki… Dört… Altı, yedi, dokuz, on… On iki… On yedi. Hepsini alacak mısın?”

“Evet.”

“Diğerleri?”

“Yaksınlar ya da atsınlar. Bana ne.”

Ferit uzanıp Münir’in sandalyesinin dibindeki yığından bir kitap aldı. Yakını göremiyormuş gibi uzaklaştırıp kitabın adını okudu.

“Morgue Sokağı Cinayetleri…”

Sonra arkasına yaslandı, etrafa şöyle bir göz attı.

“Lisede okumuştum bunu. Durumumuza uygun.”

“Şşşt!”

“Bölmek istemem fakat hemen iki metre solunda, yerde ne var, farkındasın, değil mi?”

Münir gözlüklerini orta parmağıyla yerine oturttu, işaret parmağını diliyle ıslatıp elindeki kitabın sayfasını çevirdi ve sessizce “Lisedeyken bir kitabı başından sonuna okuyabiliyordun demek,” dedi.

Ferit sustu. Vakit öğleyi geçmişti. Gün ışığı, camlardaki kahverengi jaluzinin aralıklarından yol yol odaya doluyor, pencerenin önünde toz zerrecikleri uçuşuyordu. Ahşap çerçeveli pencerenin hemen yanındaki çalışma masasının üzeriyse pırıl pırıldı. Münir geceden beri bu evden bozma ofisteydi. Tüm çekmecelerini boşalttığı masayı kıyı köşe temizlemişti. Ferit’in çantasını getirmesini bekleyerek vakit kaybetmeseydi gün doğmadan işi bitirecekti.

Canhıraş çalışan üniformalı dört adam odadaki evrakları temizliyordu. Her biri pencerenin önünden geçerken kitabının üzerinde gezinen iri gölgeler Münir’i sinirlendirdi.

“Söyle şunlara çabuk olsunlar.”

Sağ elinin baş parmağını pantolonunun kemerine taktığında, belindeki soğuk metal ışıldadı.