Öykü: Kim-se
- Litera
- 2 Tem
- 4 dakikada okunur
"Sündürdü sündürdü, uzaklaştı, gelmedi, görmedi seni en sonunda da sana söyletti ayrılığı."
Hande Başpınar Karalar
Sevmiyorum bu kokuyu, hele bir de ucuzlarındansa. Genzimi yakıyor, nefesimi tıkıyor. Alkol oranıyla mı ilgisi var? Sanmam. Koridorlarda, odada aynı koku… Leş gibi, dümdüz, ucuz limon kolonyası. Kapı çalınıyor. İçeri, elindeki listeye bakarak siyah saçlarını kalçasına kadar örmüş, kırmızı yanaklı bir hemşire giriyor.
“Geçmiş olsun. Hazırsanız damar yolunuzu açacağım.”
Duraksıyor; yatağın ucundaki mavi kareli önlüğe bakıyor.
“Giyinmemişsiniz daha.”
Önlüğe bakıyorum, suçlu bir çocuk gibi kafamı öne eğiyorum. Kız çıkmadan önce soruyor,
“Yardım etmemi ister misiniz?”
“Sağ olun, hallederim ben.”
Kafasını hafifçe yana eğiyor,
“Peki, birazdan gelirim.”
Gözlerim tekrar kapıdan çıkan kızın saçlarına takılıyor. Benim de böyle saçlarım vardı. Upuzun, kuzguni siyah… Lise mezuniyet töreni için gittiğim, sıra yüzünden eve geç kaldığım, kuaför dönüşü annemin daha sokak kapısında “Bunu mu yaptırdın bu kadar saatte şırfıntı seni!” diye koluna dolayıp, diplerinden koptuğunu sandığım, beni aynanın önüne sürüklediği saçlarım. Eliyle saçlarımdan çekiştirip, dağıtırken “Bak bak aynaya, böyle daha güzel oldu. Daha çok beğenirler seni şimdi,” dediği saçlarım. Ben öyle yapmazdım, severdim kızımın saçlarını…
Oturduğum yataktan kalkıyorum. Çıkartıyorum kıyafetlerimi, külodum hala altımda, bir şey akıyor içimden, bacaklarıma bakıyorum, temiz. Pedimi kontrol ediyorum, idare eder. Kareli masa örtüsüne benzeyen şeyi geçiriyorum üzerime, arkasındaki cırt cırtları kapatıyorum sıkı sıkı. Ortadakine yetişmiyor kolum. Tekrar kapı çalınıyor, kırmızı yanaklı hemşire yetişiyor imdadıma, ortadaki açıklığı kapatıyor.
“Uzanır mısınız yatağa?”
Koluma kemeri bağlıyor, damarı buluyor.
“Avucunuzu sıkar mısınız?”
Bakmıyorum enjektörü soktuğu yere. Sağ elimde hafif bir karıncalanma… Elim uyuşuyor. “Açabilirsiniz elinizi.”
Kolumu sıkıştıran kemeri açıyor, kelebeği takıyor, sıkı sıkı bantlıyor koluma, “Az sonra doktor bey gelip görecek sizi; sonra da gelir, alır arkadaşlar.” Etrafa göz gezdiriyor. “Refakatçiniz gelince, siz çıkana kadar, odada bekleyebilir.”
“Refakatçim yok.”
Üzülüyor ya da üzülmüş gibi dudağını büzüyor.
“O halde eşyalarınızı dolaba koyalım, bankodaki arkadaşlara söylerim odanın kapısına bakarak olsunlar.”
“Teşekkür ederim.”
Kapıdan çıkarken arkasından sesleniyorum;
“Şey... İç çamaşırımı çıkartamadım ama…”
Kız anlıyor derdimi,
“Merak etmeyin. Sizi böyle indirsinler, ameliyathanedeki hemşire arkadaşlar hallederler siz uyuyunca. Geçmiş olsun.” Sessizce kapıyı kapatıp çıkıyor.
Yatakta doğrulup oturuyorum. Bir kez daha bir şeyin aktığını hissediyorum, kalçamı havaya kaldırıp yatağa bakıyorum, şükür temiz.
İçeri doktor giriyor. Az önceki hemşire değil bu sefer elinde dosyayı tutan. Sarı, kıvırcık saçlarını tepeden toplamış. Doktorun, daha önce baktığı bir hasta için, söylediklerini not alma çabasında. Yatağa doğru yaklaşıyorlar, doktor hemşirenin elindeki dosyayı alıyor, sayfayı çeviriyor.
“Nasılsınız Nalan Hanım?”
“Teşekkür ederim, fena değil diyelim.”
“Merak etmeyin, dün konuştuğumuz gibi kısa bir işlem. Bu şekilde kanama devam ederse, hem uzun sürebilir hem de sizin sağlığınız için pekiyi olmaz. Aç geldiniz değil mi?”
Başımı sallıyorum. Doktor uzaklaşırken saatine bakıyor,
“Geçmiş olsun. Birazdan gelip alırlar sizi, aşağıda görüşürüz.”
Dosyayı tekrar hemşireye veriyor. Genç kadın dolabın kapağını açıyor, pakette bir bone çıkartıyor. “İnmeden bunu takarsanız başınıza…”
Cümlesini tamamlayamadan, odadan hızla çıkan, doktorun peşinden gidiyor. Kapıyı kontrolsüzce kapatıyor. Duvarda asılı olan, rengi solmuş manzara resmi yerinden oynuyor.
Hemen hallolacak zaten, on-on beş dakika. Bayılması, ayılması yarım saat. Ayıldıktan sonra da bir saat müşahede altında tutacaklarmış, dün öyle söyledi doktor. Sonra bir taksiye biner doğru eve giderim. Seda’ya söylesem gelirdi; kardeş kadar yakınız. Ama çoluk çocuğu var kızın, benimle mi uğraşacak. Bir de böylesi daha iyi. Kimsenin haberi olmadan… Ozan’ın da...
Bilse üzülür müydü acaba?
Sanmam.
Ama kim ister böyle bir şeyi?
O isterdi. Aldırmanı isterdi, kendiliğinden gittiğini öğrenince de; “Bak Allah bile istemiyor,” derdi. Ne yapacaktı, canım yavrum deyip bağrına mı basacaktı, evini barkını mı dağıtacaktı, çocuklarına kardeşiniz oluyor mu diyecekti? Hep ödü koptu, karısı sizi yakalayacak diye. Yalan üstüne yalan söyledi. Sineye çektin hepsini. Bir gün, tek bir gün, sana boşanacağım dedi mi? Hem sanki sen istedin bu bebeği. İlk öğrendiğinden beri nasıl kurtulacağını düşündün. Şimdi olmasa haftaya buradaydın, kendine dürüst ol bari.
Ayrılmıştık. Ayrılmasak belki…
Ne yapacaktın doğuracak mıydın? Uyan! Adam aldı hevesini, sonra da seni gözden çıkardı. Ayrılamadı da, başına bela olmandan korktu. Sündürdü sündürdü, uzaklaştı, gelmedi, görmedi seni en sonunda da sana söyletti ayrılığı. Sen bittin bir de çocukla mı uğraşacaktı. En başından biliyordun bu işin olmayacağını; ulan adam seninle sevişirken bile çıkartmadı yüzüğünü. Orana burana, her yerine değdi, içinde karısının adı yazan yüzük. Ben başkasından çocuk mu yaptım diyecekti karısına?
Ayağa kalkıyorum. İçimden bağıra çağıra ağlamak geliyor, elimi ağzıma kapatıyorum, sessiz sessiz ağlıyorum. Bebeğim bile kalmak istemedi bende. Öyle çorak, öyle işlevsizim. Bacaklarımın arasından akıyor hayat. Kıpkırmızı, yol yol. Ayak bileklerime, oradan çoraplarıma… Tutamıyor hiçbir şey onu. Peçeteyle silmeye çalışıyorum. Faydasız. Başka yollar buluyor bebeğim, yeni kanallar açıyor gitmek için, sildiğim yerlerde izler kalıyor. Sesleniyorum, kimse beni duymuyor. Kapının koluna elimi atıyorum. Kapının koluna bulaşıyor kan. Yerler kan, her yer kan. “Yardım edin! Korkuyorum.”
İçeri o siyah örgü saçlı kız giriyor; korkmuş, şaşkın. “Ne oldu size? Hemen temizleyelim sizi.” Kapıdan diğerlerine sesleniyor, iki kız daha giriyor içeri. Kapıyı kapatıyorlar arkalarından. Titriyorum. “Siz sakin olun hallederiz biz,” diyorlar. Önlüğü çıkarıyor biri, diğeri bacaklarımı siliyor ıslak mendille. Bir bez geçiriyorlar altıma. Kapıyı aralayıp çıkıyor bir tanesi yeni önlük getiriyor bana. “Bakın, korkmayın tertemiz yaptık sizi.” Titrememi durduramıyorum, dişlerim birbirine vuruyor. Biri diğerinin kulağına eğilip söylüyor ama duyuyorum; “Hocaya haber verelim bu şekilde inemez.” Örgü saçlı kız odadan çıkıyor. Beni yatağa yatırıyorlar. “Daha iyi misiniz? Birini aramamızı ister misiniz?” Kafamı sağa sola sallıyorum. Kız tekrar odaya yanında yeşil önlüklü biriyle dönüyor.
“Damar yolu açık değil mi?”
“Evet hocam açık.”
Adam yatağa eğiliyor; “Merak etmeyin, şimdi sizi biraz rahatlatacağız.”
Enjektörün kapağını açıyor. Kolumdan yavaş yavaş, ilacı veriyor. Elimden göğsüme, oradan boynuma yayılan bir sıcaklık hissediyorum.
Gözümden akan yaş yastığa düşüyor.
Comments