top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Öykü: Kıpır, Bir Sessizliğin Hikayesi

  • Yazarın fotoğrafı: Litera
    Litera
  • 17 dakika önce
  • 2 dakikada okunur

"Mahalleli her şeyi duyar, bilir ama kimse bir şey demezdi. “Aile meselesi,” der geçerlerdi."


İpek Taşdöğen


Kadifekale’den gelen ışıklar, akşamları mahallemizi loş bir örtüyle sarardı. Dut ağacının altında oynayan çocuklar, annelerinin sesiyle dağılır; sokak birkaç kedi, bir iki köpek ve evinin önünde kıpırtısız duran Muço’ya kalırdı.

Ben, küçük kardeşim Sinan’la cam kenarında oturur, köşeden koltuğunun altında karpuzla çıkıp gelecek babamızı beklerdim. İçeriden annemin “Allah ne verdiyse” yemeğinin kokusu yayılırken, dışarıda mahalle kendi telaşını yaşardı. Herkes için sıradan bir günün sonuydu belki ama benim için bir arada olmanın en kıymetli anıydı. Babamın yüzünde günün yorgunluğunu silen o gülümsemeyi görmek içimi ısıtırdı.

Ama her evde aynı sıcaklık yaşanmazdı. Muço’nun evi sessizdi. Bu sessizlik, içten içe çatırdayan bir şeydi belli ki. Babası Hikmet, akşamları karpuz sergisinde yatardı. Eve geldiğinde öfkesini de yanında getirirdi. Mahalleli her şeyi duyar, bilir ama kimse bir şey demezdi. “Aile meselesi,” der geçerlerdi.

Muço’nun sesi çıkmazdı. Ama bakışlarındaki o ürkeklik tarifsizdi. Kavga kıyametin koptuğu bir gecenin sabahı, annesini hastaneye kaldırdıklarında gözlerinde korku ve çaresizlikle evin önünde yine kıpırtısız duruyordu. Yanına sokuldum.

“Ne oldu annene?”

Dudakları titredi.

“Karnındaki bebeği… Ama ya onu kurtaramazlarsa?”

Ne diyeceğimi bilemedim. Elimi omzuna koydum. Bu, kelimelerden daha çok işe yaradı.

Muço, evin büyük çocuğuydu. Menderes ve Adnan’ın ablası. Okula gitmek için birlikte hayaller kurardık. Ama annesi hastaneye yatınca, memleketten gelen Nine bu hayalleri yerle bir etti.

“Oku da ne olacak?” dediğinde, Muço’nun gözleri yere kaydı.

Evlerinin kapısı çoğu zaman açıktı. Bahçeye bakan pencereden sardunyaların arasında çamaşır yıkarken görürdüm onu. Radyoda hep aynı şarkı çalardı: Zeytin Gözlüm.

“Bu şarkı sana yazılmış herhal,” dedim bir gün.

Gülümsedi.

“Ya tabi tabi, ne demezsin!”

Bir gün Nine beni bahçeye çağırdı.

“Şist, kız, gel de tut bi işin ucundan.”

İçeri girer girmez, Muço’yu domates kasasının başında, elinde kör bıçakla uğraşırken gördüm.

“Eh, bundan sonra senin adın zeytin değil, domat güzeli olsun bari,” dedim.

Karnımızı tuta tuta güldük.

Nine kafasını sallayıp söylendi: “Hele gülün, aha az kaldı, görecesiniz gününüzü!”

O gün işimiz bitmeden, domates suyundan mı bilinmez, ellerimiz şişti. Eczaneye yollandık.

“Çok güldük ya ondan,” dedi Muço. “Bak başımıza ne geldi!”

Gerçekten öyle miydi?

Annesi hastaneden çıktı. Okullar açıldı. Muço her sabah kitaplarını alıp okula geldi ama kaydı yoktu. Derslere giremedi. Camdan baktığımda onu taş merdivende, umutlarını taşlara bırakarak otururken görürdüm. O merdiven, onun sessiz direnişiydi.

Bir gün cesaretimi toplayıp öğretmene sordum:

“Muço neden giremiyor derslere?”Gözlerini kaçırdı.

“Aile kararı,” dedi. “Bizim elimizden bir şey gelmez.”

O gün sessizliğin sadece evlerde değil, okullarda da hüküm sürdüğünü anladım.

Orta üçe gittiğim sene, Muço yine evlerinin önünde, bu kez kıpır kıpırdı. Bir delikanlının elinden kaptığı pusulayla telaşla eve girdi. Sonra bir daha görünmedi. Mahallelinin diline düştü:

“A, a kaçmış ayol!”

Yıllar geçti. Muço’nun adı unutuldu. Ama ben taş merdivenlerdeki o bakışı hiç unutmadım.

Bir akşam Sinan, çalıştığı marketten dönerken uğradı yanıma. Elinde buruşturulmuş bir gazete parçası vardı.

“Abla,” dedi, “Adnan’ı gördüm. Seni sordu. Sonra bu haberi gösterdi.”

Gazeteyi açtım. Üçüncü sayfada küçük bir haber:

“Mücessem Ş., iki çocuğunu alıp eşinden ayrılmak isterken hayatını kaybetti.”

Teslim olan kocası ‘Aile meselesi’ dedi.

Elim titredi. Demek Mücessem… Muço’nun yeni adıydı. O artık bir haberin içinde kaybolmuş, bir satırda geçip giden bir hayat olmuştu.

Şimdi geçmişle ilgili yapabileceğim tek bir şey kaldı: Muço’nun sessizliğini görünür kılmak. Belki bir gün, taş merdivenlerde oturan başka bir çocuk bu satırları okur… Ve kendi sesini bulur.

bottom of page