Öykü: Paylaşılamayan
Burası benim evim. Evimi -o kadınla- paylaşmaya razı olan aslında benim.
Nurgök Özkale
Canavar korkunç sesiyle homurdanmaya başladığında, bacaklarımı hamağımdan sarkıtmış, baş aşağı vaziyette uyuyordum. Sesi duyunca öyle bir sıçradım ki neredeyse yere düşecektim; ama -Allah’tan bir bacağım hep hamağın iplerine takılı durur- top gibi yuvarlanıp çektim kendimi yukarı.
Önüne gelen her şeyi yalayıp yutan karnı doymaz canavar homurdanarak banyoya yaklaşıyordu, fark eder etmez fırladım yerimden. Duvardaki çatlaktan daldım. Hâlâ uyku sersemi olduğumdan, bacaklarım dolanmadı değil; ama çabucak, karanlık odama süzüldüm.
Ev arkadaşım yine cinnet geçiriyordu anlaşılan, bulur bulmaz hamağımı dağıtacaktı. Saklandığım yerden ona en iyi dileklerimi sıraladım.
Onu severim oysa. Oldukça sakin ve öngörülebilir bir kadındır. Çok titiz değildir. Tertip düzen takıntısı da yoktur. Aklına eserse temizlik yapar, canı isterse toplar ortalığı. Pencereleri yaz kış açık bırakır. Rüzgârın içeri savurduklarıyla hamağım hep dolup taşar. Kısacası ev arkadaşım sayesinde hiç aç kalmam. Hamağımı görür görmez yerinden sökse dahi -nasılsa- yeniden yaparım.
Bu ev bana ailemden kaldı. Burada dünyaya geldim, ömrümü burada geçirdim. O kadınsa yalnızca altı aydır yaşıyor bu evde. Burası benim evim. Evimi -o kadınla- paylaşmaya razı olan aslında benim.
Onun, evimi kendinin sanmasına, burada ben yokmuşum da o tek başına yaşıyormuş gibi davranmasına; hatta canavarın köşe bucak, her yere saldırmasına da ses çıkarmıyorum; başka biriyle yaşamaktan rahatsız değilim. Evimde benim dışımda birinin olmasından -hamağımı dağıtsa dahi- memnunum. Aksini iddia edenler olsa da yalnız yaşamaktan hiç hoşlanmam ben. Birlikte yaşayanlar arasında eften püften sorunlar hep olur. Eh, bu yüzden onun ufak tefek kusurlarını hoş görüyorum işte.
Evimin olduğu tepelik, eskiden aralarından bir derenin şırıl şırıl aktığı yemyeşil bağlarla ve kiremit çatılı, tek katlı bağ evleriyle doluymuş. Büyüklerimden dinlediğime göre bir süre sonra kentin dışından akın akın gelenler çukurdaki kentin çevresindeki tepelere birkaç gece içinde derme çatma evler kondurmuşlar. Kondurmuşlar kondurmasına da o bir lokmacık evler çok uzun süre kalamamış yerlerinde. Kentin büyük söz sahipleri, geceleri kondurulan o evleri, yıllar içinde mahalle mahalle bozarak yeni apartmanlar dikmişler. Şırıl şırıl akan dereler bu duruma içerlemiş olacaklar ki küsüp çekmişler sularını. Dere yatakları daracık parklara ya da üzerine dökülen asfaltlarla tepelerden aşağılara doğru inen sokaklara dönmüş. Kışları donduklarında üzerlerinden çocukların kaydığı derelerin şırıltıları, şimdilerde orta yaşını devirmişlerin hafızalarından, giderek soluklaşan görüntü kırıntıları olarak geçip kayboluyorlar. Bir zamanlar bülbüllerin şakıdığı dere, yokuşu nefes nefese tırmanarak kupkuru uzanan bir caddenin adına saklanmış. Çukurda yaşayan kentlilerin çıkıp alemi seyre daldıkları bağlar dik dik diklenen apartmanlarla çevrili bir semtin sokak aralarına dizilmiş ağaçların yapraklarına sıkışmış. Birkaç nesil önce kavaklarla çevrelenmiş derenin yerinde kuru yeller esiyor.
Benim evim de bir zamanlar dere olan caddenin bitişiğinde, kenarında çeşitli ağaçların sıralandığı ve bana sabahtan akşama bütün yiyeceğimi sağlayan bir bahçeye bakıyor.