top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Yün Yatak

“Karşı komşu Fidan’a ödünç vermiştim geri vermedi. Verdim diyor yok ben hatırlamıyorum, olacak şey mi koca yatak. Hatırası var o yatağın, çok canım sıkıldı bu işe.”

Aylin Güney

Gözlerini kağıt havlu ile hızlıca kurulayan Nedret Hanım, mutfağın penceresini açıp derin bir nefes aldı. “Soğandan, 70 yaşına gelsem de gözlerim yanıyor. Bak karşı evdeki Suna Hanım almış hemen kış menekşelerini ekmiş saksılara, ben de alayım artık kışlık çiçeklerimi, zamanı geldi.” Soğuk hava ile ürperdi, havalansın diye pencereyi aralık bırakıp, tencerede sararan soğanın üzerine pirinci ekledi. Diğer tencerede sıcak suda açılan yaprakları kontrol etti, masaya malzemeleri koydu. Minik ekranlı televizyonunda haberleri sunan spikere bakıp yüksek sesle


- Aman sen de bi sus artık kafam şişti, dedi.


Ocaktaki tencerelerin altını kapattı. Kumandayı eline aldı, yemek tarifi yapan kanalı açıp sesini kıstı. Yakın gözlüğünü boynunda asılı duran ipinden tutup burnunun üstüne yükseltti. Cep telefonunu eline aldı. Eski telefonu bozulunca kızı ona bu telefonu almıştı. “Bulamamış, aynısından yokmuş, ne biçim iş bu. Elimi ekranda bir yere değdirince hop en başa dön. Alt tarafı bir telefon edeceğim, on dakika uğraş dur. Bu dokunmalılar çok zor. ”


- Alo Handan, günaydın canım. Nasılsın? Ben de iyiyim sağol canım. Bu akşam Beyza gelecek onun için sabahtan başladım yemek yapmaya. Onun sevdiği yemekleri yapacağım, bugün doğum günü. Evet, 38 yaşını bitirecek. Sorma, yok hala bir şey. Evlenmeye niyeti yok bu kızın. Aman boş ver biz evlendik de ne oldu? Yanlış evlilik yapacağına hiç yapmasın daha iyi diyorum ben… Doğru diyorsun, bir evladımız var, keşke onun da olsa ama biz ne yapalım güzelim kendi istemedikten sonra? Sen ne yapıyorsun?... Handan sana bir şey soracağım. Benim evdeki yün yatağı bulamıyorum. Vallahi bak, gülme. Haftaya akademiden arkadaşlarım gelecek, yatılı kalacaklar, hazırlık yapayım dedim dün akşam, ara ara evde bulamadım yatağı. Karşı komşum var ya hani gençten, iki çocuklu Fidan işte o ödünç istemişti geçen yaz, kullandıktan sonra ben size verdim diyor ama ben hiç hatırlamıyorum. Koca yatak nasıl kaybolur aklım almıyor. Buna canım sıkıldı biraz. E kıza da sen aldın vermedin diyemedim çünkü tam hatırlayamadım. Bak ne diycem, sende bir portatif açılır yatak vardı, duruyor mu? Beyza’nın araba büyük, rica etsem hafta sonu gelip alır senden. Taşıması zor ama ben bizim kapıcının oğlundan yardım isterim 15 yaşına geldi oğlan bir el atıp yardım eder Beyza’ya. Tamam Handan’cım çok teşekkür ederim. Valla çok makbule geçecek bu. Ben Beyza gelmeden seni ararım yine, kızlar dönünce de getiririz yatağı. Hadi sana da kolay gelsin, iletirim iyi dileklerini sağol canım, kapı çalıyor. Öpüyorum.


Kapı dürbününden kimin geldiğini kontrol ettikten sonra, üzerinde iki kilidi ve iki sürgüsü bulunan kapının her bir sürgü ve kilidi tek tek açan Nedret Hanım karşısında apartman görevlisi Hasan Bey’i gördü. Hasan Bey sabah sipariş ettiği nişasta, yumurta, bal kabağı ve yoğurt ile para üstünü getirmişti.


-Hasan Bey sen çok yaşa, yetiştirdin bana siparişleri. Senin oğlan müsaitse bir yardım isteyeceğim hafta sonu için. İki saatlik bir şey, bir yatak getirilecek, Beyza’ya yardım edecek. Tamam sağol, hadi kolay gelsin

Kapısını kapatmadan her zamanki gibi karşı kapıya baktı. Göz dürbününden bir karaltı geçmiş gibi geldi. “Aldı vermedi yün yatağı, şimdi karşıma çıkmaya çekiniyor tabii. Kim bilir çocuklar mı işedi, attılar mı benim yatağı. Ah ah benim hatam tabii, az tanıdığım birine verirsem yatağı olacağı bu. O yatakta ne anılarım vardı. İlk evlendiğimizde annem yaptırmıştı çeyizimle gelmişti eve. Annemler bana gelince onda yatardı, Beyza ne çok kullandı o yatağı. Yer yatağı serilince takla atmaya başlar, yatağı hazırlatmazdı. Her sene yıkatıp kabarttırırdım mis gibi. Geri vermiş de ben hatırlamıyor olabilir miyim? Yok canım küçük bir şey değil ki unutayım, koskoca iki kişilik yün yatak.”


Sarma kokusu evi sarınca gözleri daldı. Eski eşi çok severdi sarmayı, kızı da ona benzemiş, en sevdiği yemek annesinin zeytinyağlı sarması. Akşam Facebook’ta görmüştü, eski eşi olacak adam yeni karısıyla Karadeniz Turu’na çıkmış, kızı da yorum yapmıştı. “Yoruma bak, gülücük. Ne bu şimdi? Gülücük, yani pek mutluyum siz gezdiğiniz için mi? Yani sen evlendin mutlusun, ben de mutluyum baba, bak annem evlenmedi mi? Ayrılmasam mutlu olur muyduk? Biraz daha sabretsem şimdi yalnız olmaz mıydım? …”


Akşama kadar yemekleri hazırlayıp evi toparlayan Nedret Hanım, üzerini değiştirdi, saçlarını taradı, dudağına rujunu sürüp salonda televizyonun karşısındaki ikili koltuğa oturdu, sehpanın üzerinde duran kitap ve deftere baktı. Matematik Soru Bankası. Herkes tanırdı onu bu muhitte. Ders verdiği çocuklar pırıl pırıl insanlar olmuş, nice güzel üniversitelere girmiş meslek edinmişlerdi. Onların çocuklarına bile ders vermişti. Artık azaltmıştı dersleri, sadece çok isteklilere veriyordu, yarın 8.sınıfta bir çocuk gelecekti, ön hazırlık için çıkardığı kitaba göz gezdirdi. Havanın kararmaya başladığını kapı çalınca fark etti.


İçeri giren Beyza’nın bir elinde çiçek, diğer elinde bir şişe şarap duruyordu. Nedret Hanım kızının ayakkabılarına baktı. Bir çift yeşil topuklu ayakkabı. Üzerine beyaz bir elbise giymişti. Nedret Hanım yutkundu. “Bahar gibi olmuş yavrum. Artık göz kenarları kırışmaya başladı, hala evlenemedi. Kalbi katılaşmaya başladı, kimseyi beğenemiyor taş kalpli olacak bu gidişle. Bu yaşta doğum günü için annesine mi gelir insan? İyice sulu gözlü oldum.”

-Hoş geldin kızım, gel bir sarılayım sana.

-Hoşbuldum annecim.


Sarılıp koklaştılar. Elinden çiçekleri aldı, suya koymak için mutfağa yöneldi. Beyza şarabı açtı, masaya getirdi. Nedret Hanım çiçekleri vazoda masaya yerleştirdi. Mis gibi nergis koktu, içine çekti kokuyu, gülümsedi, hala ona nergis alan biri vardı.


-Annecim iyi ki beni doğurmuşsun di mi bak? dedi Beyza

-Evet kızım iyi ki. Çok şükür, Doğum günün kutlu olsun bi tanem, hep sevdiklerinle mutlu ol.

-Hep birlikte inşallah, aaa sarma mı yaptın? Çok acıkmıştım başlayalım mı? Hadi kadeh kaldıralım önce


-Olur tabii, mutlu yaşlar canım kızım


-İyiliğe, güzelliğe ve şerefe annecim. Ooo yine yemekleri döktürmüşsün anne, müthişsin. Çok güzel olmuş. Sen neler yapıyorsun anlatsana. Dur dur önce ben anlatayım, sana haberlerim var. Ben şimdi Hipnoz kursunu bitirdim ya, haftaya nefes meditasyonuna başlayacağım biliyor musun? Anne süper bir şeymiş bu nefes. Biz zaten nefes almayı bilmiyormuşuz.


-Üstüme iyilik sağlık, nerden çıkmış o. Nefesimizi gayet güzel alıyoruz biz, para toplamak için bahane bunlar. Önce kendinden şüpheye düş sonra gel biz sana öğretelim mi diyorlar… Ah be kızım sen bu kurslara çok takıldın. İşlerin nasıl gidiyor kızım? İşini etkilemesin bu yeni hevesler. Bu kurslara erkek de gelmez ki çevre edinsen bir işe yarasa.


-Yok etkilemiyor, bilakis daha iyi oluyor. Bir sürü şey öğreniyorum kendimle ilgili anne. Bildiğin gibi değil. Her bir olumsuz ve olumlu yönümü keşfediyorum, barışıyorum ve farkına varıyorum kendimin. İşyerinde de fark ettiler, ne oldu sana diyorlar. Niye gelmesin canım erkekler. Bir iki kişi oluyor derste.


-Nasıl yani anlamadım? Niye öyle diyorlar? İyi bir şey mi kötü bir şey mi bu değişiklik?


-Yani bi nevi yeniden doğmak gibi aslında, nasıl tarif etsem, olumsuz yönlerimi tek tek yakıp küllerimden yeniden doğuyorum anne. Öyle iyi geliyor ki bana anlatamam. Bunun sonunda hayatımda da değişiklikler oluyor.


-Tam anlamadım ama iyi bir şeyse devam et Beyza. Bu olumsuz yönünü yakmak filan iddialı laflar. Bende pek değişiklik yok, bildiğin gibi işte. Haftaya akademiden arkadaşlarım gelecek bende kalacaklar ama bir sıkıntım var. Benim eski yün yatağı bulamıyorum. Beş yıl önce yeni yüz diktirmiştim hani pembeli satenden. Hatırladın mı? Karşı komşu Fidan’a ödünç vermiştim geri vermedi. Verdim diyor yok ben hatırlamıyorum, olacak şey mi koca yatak. Hatırası var o yatağın, çok canım sıkıldı bu işe.


-Evet hatırladım. Sen geçen yıl onu vermedin mi yazlıktan gelen eşyalarla birlikte? Hani temizlikçi Hatice hanımın köyden gelen yeğenine eşya yollamıştın.


-Bak onu unutmuşum. Yazlıktan gelen masa, sandalye bir de eski yatak odası takımı vermiştim de evin önüne beğenmediklerini atmışlardı. Hatırlayınca canım sıkıldı şimdi. Yatağı yollamadım. Yollasam hatırlarım

-Anne yolladın. Ben hatırlıyorum. Artık kalabalık kimse gelmiyor bana yatılı kalmaya dedin hatta.


-Yok canım, dedim mi? Sahi mi diyorsun? Ben niye hatırlamıyorum?


Nedret Hanım durgunlaştı, elleri iki yana düştü.


- Aman hadi boşver eski yatağın peşine düşmeyi, küflenmiştir hem o, yenisini alırız sana, dedi Beyza.


Yemeği yediler, Nedret Hanım Beyza’nın ona getirdiği minik pastanın mumlarını üfledi. Yatak odasından hediye paketini getirdi, geçen hafta aldığı hediyeyi kızına verdi. Kırmızı kaşmir bir bluz almıştı. Son kalan şarabı da kadehlere bölüştürüp paylaştılar.


- Sende kalacağım bu akşam,

- Ay ne güzel olur eski günlerdeki gibi

- Şimdi benim sana bir hediyem var

-Üstüme iyilik sağlık, bugün senin doğum günün, sen niye bana hediye aldın?

-Bak hemen kızmak yok tamam mı anne?

-Niye kızayım? Kızacak bir şey mi aldın yoksa? Aman Beyza, bir şey yaptın di mi?



Beyza dış kapıyı açıp büyük bir kutuyu içeri aldı. Nedret Hanım dikkatle kızına bakıyordu. Kutuyu açıp üstündeki örtüyü kaldırınca kafesi gören Nedret Hanım küçük bir çığlık attı.

-Beyza olmaz, ben bakamam kızım, nasıl getirirsin bana bunu? dedi. Gri tüylerini kabartmış olan yavru kedi ürkmüş, kafesin köşesine sinmişti.


-Anne bak, nasıl tatlı, hem yavru daha.

-Kızım ben bakamam ki buna. Bak çok küçük hem korkmuş, sen bunu niye apartmanda bıraktın nasıl titriyor. Ben evde yokken ne yapar yalnız? Sen geri götür bunu aldığın yere.

-Anne ne olsun ismi?

-Beyza ben ne diyorum sen ne diyorsun? Hey Allahım.


Beyza kafesten çıkardığı yavru kediyi kucağına aldı, ikili koltuğa annesi ile birlikte oturdular. Nedret Hanım tedirgin söylenmeye devam ediyordu. Yarım saat sonra Beyza annesine döndü

-Ben bir kahve yapayım anne bize, dedi uyuklayan kediyi annesinin kucağına bırakıp koltuktan kalktı.

Nedret Hanım, kucağında paket gibi konulmuş uyuyan kediye tedirgin gözlerle baktı. Bir süre sonra kıpırdandı, kedi hiçbir tepki vermedi. Önce elini yavaşça kedinin sırtına değdirdi, usul usul başını okşamaya başladı. Kedi iyice kendini bıraktı, bir patisini Nedret Hanımın eline koydu, uyumaya devam etti.


Nedret Hanım mutfağa doğru seslendi.


-Beyza Bulut’a ne dersin? Hem bak rengi yağmur bulutu gibi alacalı.

bottom of page