top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Geride kalanların yas günlüğü

Nagihan Kahraman, Polat Özlüoğlu'nun son kitabı Sahi Adım Neydi üzerine yazdı: "Bu öykülerin ortak paydası, gidenlerin ardından kalan kişilerin öykülerin ana karakter olarak karşımıza çıkması."



"Her ayrıntım sayıklıyor/ Sükunetim deliliğimden/

Aşk yok olmak diyor biri/ Yar ben yokum yok zaten"

Yıldız Tilbe


Hem fiziksel hem de manevi anlamda gidenler ve geride kalanlar, uzun yıllardır yazarların ve şairlerin ilgisini çekiyor. Bu yüzden edebiyatta gidenlere ve kalanlara dair bir çok karaktere rastlamak mümkün olmuştur her zaman. Genelde kadınlara atfedilen kalma/durma/bekleme hâli ve her ne hikmetse erkeklerle özdeşleştirilen gitme/harekete geçme, zaman içinde biraz olsun yer değiştirse de bu tabu yine de tam olarak yıkılmış değil. Bununla birlikte geride kalanlara da yas tutmak düşer ve bu öykülerde hep yerini almıştır.


Söz konusu her ne kadar kurmaca bir dünya olsa da, giden, olay evreninden çıktığı için okur da bir nevî sadece kalana ve onun acılarına maruzdur artık. Psikolojide bir kaybın ardından (ölüm/terk edilme vs) bireyin genel hatlarıyla şu aşamalardan geçtiğine değinilir: şok, inkar, öfke, depresyon ve kabullenme. Türkiye Psikiyatri Derneği'ne göre de yas sürecindeki bir bireyin bedensel, duygusal, ruhsal, bilişsel ve davranışsal tepkileri olabilmektedir. Ölen kişinin hâlâ var olduğunu sanma, sesini duyduğunu zannetme, hayalini görme gibi ruhsal tepkiler verilebilmektedir.*


Geçtiğimiz aylarda Polat Özlüoğlu'nun da bu mevzuları derinlemesine incelediği, giden ve geride kalanları -hem de- kadın erkek diye ayırt etmeden anlattığı öykülerinden oluşan beşinci öykü toplamı yayımlandı: Sahi Adım Neydi. Kendisini 2015 yılında Günlerden Kırmızı'yla tanımıştık. Ardından yazar, 2017’de Hevesi Kirpiğinde, 2019’da Peri Kızı Af Buyrun ve 2022’de de Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar ile devam etti. 2022 yılında bu kitabı Yedinci Antalya Edebiyat Günleri'nde Yılın En İyi Öykü Kitabı ve 2023’te de Fakir Baykurt Öykü Öykü'ne layık görüldü.


Adını kitabın içindeki bir öyküden alan kitap, toplam on bir öyküden oluşuyor. Bu öykülerin ortak paydası, gidenlerin ardından kalan kişilerin öykülerin ana karakter olarak karşımıza çıkması. Arada birkaç farklı öykü de var elbette fakat onları da bu paydaya bir şekilde dahil etmek mümkün. Bazen kadın bazen erkek bu kişiler; hem gidenler hem de kalanlar.


Özlüoğlu'nun öykülerinde birini sevmek için karşı cins olmasına gerek yok. Karakterlerin ne olduğunun bir önemi yok; çünkü yazarın üslûbu sayesinde sadece metinlerdeki duyguya odaklanılıyor okurken. Öyküler tamamen birine bağlanmak ve ardından da yas tutmak üzerine kurulu olduğundan karakterlerin cinsel yönelimleri geri planda kalıyor böylece. Öyle ki kitabın da adındaki gibi adını unutacak denli adanmışlık görüyoruz çoğu karakterde. İlk öykü ile birlikte bu bağlanma ile açıyor kapılarını kitap bize. "Saçlarımı Kestim" bilinenin aksine, feminist bir söylem yerine bir kadının giden sevgilisinin ardından çektiği acıyı anlatıyor. Dolayısıyla burada gerçek mânâda bir saç kesme mevzusu da var; giden sevgilisine benzemek onu beklemekten ve onun gelmesini ummaktan daha kolay hâle geliyor çünkü.


Benzer şekilde hikaye kurulumu "Terk Edilmiş Bavullar"da da görülüyor. Kendisini terk eden sevgilisinin ardından ne yapacağını bilemeyen bir erkek, çareyi sevgilisinin kıyafetlerini giyerek onunla hemhâl olmakta buluyor bir zaman sonra. Bu duruma "düşmekten", bu delilik hâlinden gocunmuyor Özlüoğlu'nun karakterleri; kimseyi de pek önemsemiyorlar zaten haklarında ne düşündükleri ile ilgili. Bu elbette bir nevî fazla esrik, kendini kaptırmış deyimi yerindeyse "Mecnun'a dönmüş" âşıklar doğuruyor metinlerde. Dolayısıyla bu öyküler, geride kalanların bir tür yas günlüğü hâline geliyor.


Bu kitaba damgasını vuran ve üslûbu olumlu yönde etkileyen en önemli şeylerden biri de öykülerdeki anlatıcının seçimi. Öykülerin çoğunun sen diye hitap edilerek, ikinci tekil kişi ağzından yazılmış olması -içerikle birlikte düşününce- anlatımı güçlü kılıyor. Bu, öykülerde seyrek görülen bir anlatım tarzı. Ancak öykülerin ana karakterlerinin karşı tarafa sürekli sitem ettiği ve öykülerin bunun üstüne kurulduğu düşünülünce gayet doğal aslında bu dil. Elbette bu anlatım tarzı bir yandan da anlatıcıya okurla konuşuyormuş imajı veriyor ve böylece okurun öykülerdeki karakterlerle daha iyi empati yapmasını sağlıyor. Bu öyküler sayesinde kalan ve giden olarak sallantıda kalan ilişkileri keşfediyor okur. Dediğim gibi bu bazen bir kadınla erkek arasındayken bazen de iki kadın veya iki erkek arasında şeklinde çıkıyor karşımıza. Fark etmiyor, her şekilde kendinden geçmenin, yok olmanın öyküleri bunlar. Kendi adını unutturacak kadar yas tutmanın, elini eteğini dünyadan çekmenin öyküleri…


Kitabın sonunda ayrıca yazarın eklediği şöyle bir bölüm var: "Bu kitapta yer alan öyküler yazılırken çoğunluğu seksenler ve doksanlarda piyasaya sürülmüş şarkılar dinlenmiştir. Hâliyle bazı şarkılar öykülerin içinden ya da kıyısından köşesinden dolanıp geçmiştir. Kitabı okurken sizin kulağınıza da tanıdık melodiler hatta dizeler takılırsa üşenmeyin, bir şarkı tutun içinizden, söyleyin." Bu öyküleri okurken benim kulağımda hep Mabel Matiz‘in "Aşk Yok Olmaktır"ı çaldı ve öykülerin çoğunda fonda bu şarkı vardı. Polat Özlüoğlu ile tanışmamış olanlara diğer öykü kitapları ile birlikte Sahi Adım Neydi'yi mutlaka öneriyorum.


* "Yas Süreci", Türkiye Psikiyatri Derneği (Erişim tarihi: 17.12.2023)                          https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/19/yas-sureci


bottom of page