top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Size biraz Arapçadan bahsetmek isterim.


Biz Türkçe konuşanlar, genellikle dile karşı biraz soğuk duruşumuzla meşhuruzdur. Çoğunlukla merak etmediğimiz için bu konuyla ilgili her türden bilgiye karşı da mesafeli dururuz. Pek fazla tanıma çabamız olmaz. Örneğin Lazca dendiğinde, televizyon skeçlerinde suyu çıkarılasıya şakası yapılan “uyy”ları, “haçan”ları, “celeyrum-cideyrum”ları anlarız. Oysa Lazca, Gürcistan’da yaşayan Megrelcenin yakın akrabası bir Kafkas dilidir. Yapısı oldukça karmaşık, öğrenmesi hakikaten zor, bağımsız bir dildir. Uyy deyince Lazca konuşulmuş sayılmaz.



Arapçanın macerası da biraz buna benzer. Kuran kurslarında Arapça öğretildiğini sanırız. Oysa orada öğretilen şey, Arapçayı doğru okuyabilme becerisidir. Bir insan Kuran kursunu tamamlayıp hatim etmiş de olsa Arapça öğrenmez. Arapça okumayı, Kuran’ı okumayı öğrenir.


Arapça, dilbilimcilerin “bükümlü” dediği dillerden biridir. Tıpkı kardeşleri Süryanice ve İbranice gibi. Bükümlü diye adlandırılmasının sebebi ise kabaca şudur: Arapçada her şey, üç sessiz harflik köklerden türetilir. Hızlıca örnekleyeyim. V (vav) – L (lam) ve D (dal) harfleri, Arapçanın “doğmak” köküdür. Arap dilinin yapısı bu kökü çeşitli formüllerle eğip-bükerek, önüne, arkasına hatta bazen arasına çekim harfleri katarak bir sürü anlam üretir. Örneğin bu kökten VaLiD sözcüğü, “doğumu yapan, sebep olan” anlamındadır. Baba demek. Onun dişil/feminin/müennes hali ise VaLiDe olur ki o da anne demektir, “doğuran” anlamında. VeLeD, “doğmuş” olanın adıdır, çocuk anlamına gelir. Bunun çoğul hali olan “çocuklar” ise, eVLaD olarak biçimlenir. Aynı şekilde meVLiDdoğuş”, teVeLLüDdoğum” demektir. Bunu, Arapça olduğunu bildiğiniz bütün kelimelerde deneyebilirsiniz. Birbirine yakın ya da ilgili anlamlara gelen bütün kelime ve kavramlarda ortak kök harflerini görürsünüz. “Yargı” kökü olan HKM‘ye bir göz atabilirsiniz mesela. HaKiM, maHKuM, HüKüMet, maHKeMe, muHaKeMe, aHKaM, v.b.


Daha fazla gramer parçalayıp canınızı sıkacağım yok. Kabaca bir bilgi olsun açısından şunları söyleyebilirim. Müzikalitesi/aliterasyonu yüksek, kelime dağarcığı oldukça geniş, gramerinde eril/dişil ayrımı bulunan, kendi içinde oldukça düzenli ve zevkli bir dildir Arapça. Hem dünyadaki diller hem de kendi ailesinden olan İbrani ve Süryani dilleri arasında kendine haslıklarıyla dikkat çeker. Çok özgün bir dildir. Örneğin Arapçada iki K, üç H ve dört tane de Z harfi vardır. Her biri tam olarak bizim alıştığımız “z” sesini vermiyor olsa da bu dört Z harfi de aktif olarak kullanılır dilde. Ve bunlardan Dad'ın sesi, dünyada tektir. Yalnızca Arapçada bulunur. Biraz tuhaf geleceğini biliyorum ama L ile Z arası bir sese karşılık gelir. Bir diğer tuhaflığı, mesela tekil ve çoğul formların yanı sıra Arapçanın “ikil” algısına sahip olmasıdır. Bütün fiiller tekil ve çoğul çekilebildiği gibi ikil olarak da çekilebilirler. Ben gidiyorum, biz gidiyoruz ve ikimiz gidiyor gibi üç farklı çekim vardır. Tekil sözcükler çoğul yapılabildikleri gibi ikil de yapılabilirler. Kitap sözcüğünü “kitaplar” şeklinde söyleyebildiğiniz gibi, sayı belirtmenize gerek kalmadan “iki kitap” haline de getirebilirsiniz. Örneğin, bir Arap ülkesinin adı da olan Bahreyn sözcüğü, “iki deniz” demektir. Deniz anlamına gelen “bahr”, “bahâr” şeklinde çoğul yapılır. Oysa bahreyn tam olarak “iki adet deniz” demektir. “İki” demeden.


Arapçayı İslam tarih, kültür ve medeniyetinden ayrı düşünmek biraz zor. Bu dil çoğunlukla İslamın sembollerinden biri sayıldığından ona olan ilgi de tepki de çoğunlukla bu motivasyonla oluşuyor. Ama şimdilik bundan bağımsız bir şey gibi düşünelim, etnik ya da dinsel bir topluluğun sembollerinden biri gibi değil de herhangi bir dil gibi. Dini, felsefi ya da ilmi metinler gibi Arap ülkelerindeki porno dergilerin, kumar sitelerinin de Arapçayla yapıldığını unutmamak lazım.


Arapça, coğrafi alanı biraz geniş ve çeşitli olduğundan, yayıldığı topraklar boyunca türlü renklere bürünmüştür. Bu renkler bazen Arapçayı öyle hallere sokmuştur ki örneğin bir Suriyeli ile bir Tunuslunun, evinde konuştuğu Arapçayla birbirini anlama ihtimali, Holllandaca konuşan biriyle Almanca konuşanın birbirini anlama ihtimalinden daha düşüktür. Birbirini sözlüksüz anlayacak kadar yakın olan İsveççe, Danca, Norveççe bağımsız diller sayılırken Arapça, Bağdad’da da, Marakeş’de de Arapçadır. Birbirilerini anlamaları imkansıza yakın olsa da.



Araplar, bu sorunu şöyle aşarlar. Hepsinin üzerinde ittifak ettiği, dokunulmaz kabul ettiği Fusha Arapçasını ortak anlaşma dili olarak kabul ederler. Kuran’ın yazılı metniyle dokunulmazlığını perçinleyen Fusha, Arapçanın “İstanbul lehçesi”dir. Irak’tan Fas’a, Sudan’a, bütün Arapça konuşulan kara parçalarında tüm televizyon kanalları bu dille yayın yapar. Gazeteler, kitaplar, dergiler Fusha ile yazılır. Devletler vatandaşlarıyla Fusha kullanarak konuşur. Ancak bununla birlikte her Arap ülkesinin Arapçası farklıdır. Farklı derken, az çok değişiklik gösterir demek istemiyorum, kelimenin tam anlamıyla farklılaşır. Örneğin Suriye’de “nasılsın?” diye sormak için, “Kiyf halek?” denirken hemen altında bulunan Mısır’da “İzzayek?” denir. Aynı söz, Tunus’a gidildiğinde, “Şnahvelek?” olur. Bu, en basitinden bir “naber” ifadesi, varın daha karmaşık bir konuşmada ne kadar farklılaşabileceğini siz hayal edin. İnternette kolaylıkla ulaşılabilen “I love you in 100 languages” listeleri var. Bilmem kaç dilde “seni seviyorum” demeyi öğreten bu listelerde Arapçanın bir seferde verilip geçilemediğini göreceksiniz. Çünkü “seni seviyorum” bile, her Arap ülkesinde başka söylenir. Öyle ki, Kuran Arapçası olan Fusha ile söyeyecek olursak “ene uhibbuke” (erkeğin kadına hitap ettiği bir cümle bu, konuşanın ve muhatabın cinsiyetine göre değişiyor) olarak ifade edeceğimiz bu söz, Lübnan’da, “bihabbek” diye söyleniyorken Fas’da, Mağrip Arapçasıyla “Nıbğik” olur.


Arapçanın dünyasına şöyle üstünkörü bir göz attığımızda türlü türlü Arapçaların birbirlerinden kelime dağarcığı, gramer özellikleri kadar tonlamaları, melodileriyle de ayrıldıklarını söyleyebiliriz. Arapçanın Kuzeydoğu sınırı sayılabilecek olan Irak Arapçası, bu harita içerisinde nisbeten kabaca tınlayan bir yer tutar. Arapça konuşanlar için tabii, bizim için pek fark yok, farkı anlayabilmek de çok mümkün değil. Kendi içinde de Musulî, Bağdadî, Cenubî/Halicî gibi bir sürü lehçesi olan Irak Arapçası, komşusu Suriye’de konuşulan Arapçadan bile epeyce farklıdır. Gırtlaksıl vurguları komşularına kıyasla daha yoğundur. Güneyinde Körfez ve Suudi Arapçası yaşar. Suriye, Filistin ve Lübnan’da ise birbirine oldukça yakın bir Arapça konuşulur. Bu Arapçaya Levant Arapçası ya da Şamî Arapça da denir. Kendi içinde de elbet farklılaşmaktan geri kalmaz. Filistin’de konuşulan Levanten Arapça ile Suriye’de konuşulan Levanten arasında tonla fark vardır. Bu aile içinde Lübnan Arapçası, kulağımızın en aşina olduğu Arap lehçelerinden biridir, özellikle müzikleri dolayısıyla. Afrika kıtasına geçildiğinde bizi Mısır Arapçası karşılar. Eğer Arapçalar arasında birinin tarafını tutmam söz konusu olabilseydi sanırım Mısır Arapçasınınkini tutardım. Mısır Arapçası bütün Arap lehçeleri arasında bir elmas gibi parlar. Parlaklığını soru zamirlerini sona deviren müziğinin kulağı okşayan nağmeleri ve kelimelerinin, telaffuzunun şiirselliğine borçludur. İçinde “G” sesi olan tek Arap lehçesidir ve bu özelliğiyle melodisi hafiften İbraniceyi de andırır. Ve bu lehçe Arap dünyasında en az Fusha kadar yaygındır. Konuşulmasa da anlaşılır. Çünkü 40’lı yıllarda altın çağını yaşamaya başlayıp 60’larla/Nasır’la sahneden inen efsane Mısır Sineması, bu dili tüm Arap dünyasına taşımayı başarmıştır. Tüm zamanların en iyi yüz Arap filmi arasındaki 44 filmin Mısır sinemasının altın çağından olması sanırım durumu açıklamaya yeter. Ve tabii müzik. Mısırlı şarkıcıların seslendirdiği şarkılar… Mısır’ın hemen yanındaki Libya’da, Mısrî’ye yakın sayılabilecek olan Libya lehçesi konuşulur. Bununla birlikte Mısır’la olduğu kadar Lübnan Arapçasıyla da benzerlikler gösterir. Daha da ilginci, Maltaca ile de benzerliği bulunur. Libya’dan sonra ise Mağrip Arapçası denen Arapçanın bölgesi başlar. Rachid Taha ve Khaled ile tanıdığımız Ray müziğinin dili yani. Şüphe yok ki Cezayir’in, Tunus’un ve Fas’ın Arapçaları birbirinden farklıdır ama çok yakındır da.


Sudan Arapçası hakkında pek bilgim yok, ne yalan söyleyeyim. Ama belki bir gün, imkan olursa, dünyanın en ilginç dillerinden biri olan ve bir yanıyla Arapça lehçesi sayılabilecek Maltacayı anlatırım biraz.


Dünyanın hiçbir dili bir diğerinden aşağıda ya üstün değil. Hepsi, o dili konuşanların kendi aralarında geliştirdikleri, kendi ihtiyaçlarını karşılayan büyülü kodlar. Kendi adıma konuşmam gerekirse, dünyadaki bütün dilleri hayranlık uyandırıcı, şaşkınlık verici buluyorum. Hangi dilin kapağını kaldırsam altından parlayan ışık gözümü alıyor. Ama maalesef bazı diller, tıpkı bazı toplulukları gibi, olumlu ya da olumsuz önyargılara kurban gidiyor. Derdim bu önyargıyı kırmak değil elbette. Buna ne cüretim ne kudretim yeter. Yine de içimden gelmişken biraz olsun anlatayım diye düşündüm. Şunu kabul ederek başlamalıyız; Arapça, gramer özellikleriyle de, sesletimi, konuşulmasındaki müziğiyle de, bizim dilimize yaptığı onca katkıyla da büyüleyici bir dil. Sesli harflerin gözardı edildiği yazma sistemi, her bir harfi bir süsleme öğesi, bir desen gibi görünen süslü yazısıyla insanı tavlamayı başaran komple bir güzellik. Üstelik de zor. Öyle zor ki, insan konuşulabiliyor olmasına bile şaşırıyor yazı dilinin kurallarına bakınca. Bir beynim daha olsa, tamamını Arapça çalışmaya ayırabilirdim sanırım. Arapçayı sevmenizi, merak etmenizi çok isterim. Belki bu, dünyaya bakışınızı bile tümden değiştirebilir.



Mahir Ünsal Eriş

bottom of page