Hayat Bilgisi: Ormanın içlerine doğru vitesten atmak!
Melike Koçak, Cemil Kavukçu’nun 1996’da Sait Faik Öykü Ödülü’nü alan Uzak Noktalara Doğru kitabındaki Ormanın İçlerine Doğru öyküsü üzerine yazdı: "Ercü’den Recep’e elden ele taşınan bu bilgi, ne onlarla ne de Yakup’un Kahvesi’yle sınırlıdır. Bu, bir tür hayat bilgisidir. Onun öykülerindeki pek çok kişinin adeta mottosudur."
Melike Koçak
Ercü, Yakup’un Kahvesi’nde köşedeki masada “kaykılmış, peygamber gibi otur”ur. Şofördür. İşi gücü yoktur. “Araba, ev, karı, çocuk” da yoktur. Kazalarının sayısını unutmuştur. “Hap, esrar, içki, her yol onda”dır. Kimseler iş vermez ona. Durumu pek iç açıcı değildir. Ama gamı kasaveti de yoktur. Kahvede bir oturuşu vardır, “dersin ki dünyalar onun...”
Recep, “Yakup’un Kahvesi”nde zor ve işsiz geçen bir kışın ardından “pinekliyor, bir yandan da olmadık şeyler düşünüyor”dur. Kamyon şoförüdür. İşsizdir. Gücünün neye, nasıl yeteceğini bilememektedir. Durumunun kendisinden çok daha kötü olduğunu bildiği Ercü’ye yaklaşır, sorar: “Şu işin sırrını bana da öğret, yoksa kafayı yiyeceğim”.
“Tek yolu var” der Ercü, “vitesten atacaksın!”

Cemil Kavukçu’nun 1996’da Sait Faik Öykü Ödülü’nü alan Uzak Noktalara Doğru kitabındaki Ormanın İçlerine Doğru öyküsünde Ercü’den Recep’e elden ele taşınan bu bilgi, ne onlarla ne de Yakup’un Kahvesi’yle sınırlıdır. Bu, bir tür hayat bilgisidir. Onun öykülerindeki pek çok kişinin adeta mottosudur. Norm içre yaşamların, ilişkilerin; sistemin kurucu, devam ettirici öğe ve kurumlarının, mekân ve şeylerin, beklenti ve arzuların, hedef ve planların öğüttüğü tuu deyip tükürdüğü insanın oluruna, akışına bırakmasını imler. Bununla beraber, özneleşme süreçlerine ket vuran, oluşu şekillendiren her ne varsa -toplum, kasaba, iş, aile, baba, eş, ev...- kendini onlardan azâde kılma çabasıdır da. Bir yandan da tercih edilen bir öteki oluş, toplumun dışında kalış. Poz değil, gerçek bir tutunamama, tutunmamayı da tercih etme hâli.
Ancak “vitesten atmak” bu öyküde tüm bu saydıklarımın yanı sıra, ana kişi özelinde, salt mekânın orman olmasından ötürü de değil, bir yabana “kaçış” hikâyesi olarak da okunabilir. Kavukçu’nun öykü külliyatında vitesten atmayı ve atanları gözümün önünden geçirdiğimde bu öykünün daha başka bir yerde konumlandığını düşünüyorum. “Ormanın İçlerine Doğru”yu ilk okuduğum 97’den bugüne, kaçıncı olduğunu bilmediğim şimdiki buluşmamızda bu konumun ne, neresi, nasıl olduğuna bakmayı deneyeceğim.
Şehir: Kuşatma ve sıkışma