top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Uzaklarda: Bir lipogram olarak şimdiki zaman

Emre Ağanoğlu yazdı: "Diaz’ın romanı bu süssüz fikrin üzerinde yükseliyor işte, ne var ki yazarın Paris Review’a verdiği kısa ama etkileyici söyleşide de altını çizdiği gibi, Håkan’ın yolculuğu daha en başında klasik western’i tersine çeviriyor: Karakterler Doğu’dan Batı’ya doğru ilerler o türde: Altın oradadır çünkü. Håkan’ın hedefiyse, Doğu kıyısındaki New York."


Emre Ağanoğlu


Hernan Diaz 2017’de ilk romanını, Uzaklarda’yı yayımladığında, ‘western’ türünün iki başyapıtının yayımlanmasının üzerinden otuz iki geçmişti. Cormac McCarthy’nin Blood Meridian’ı ile Larry McMurtry’nin Lonesome Dove’unun aynı yıl yayımlanması, 1985’i edebiyatın bu bir hayli Amerikalı türünün mucizevi yılı hâline getiriyor elbette; nitekim 90’lar ve 2000’ler bu iki zirvenin eteklerindeki sessizlikle geçti. Türün kıpırdanması için okurların 2010’ları, Uzaklarda’yı beklemesi gerekiyormuş. Böyle söylüyorum, zira benim açımdan son yılların en kayda değer yazınsal sürprizlerinden biri oldu Hernan Diaz. Kim inanır, zihnim daha romanı açan o vaftiz edilme, doğum kanalından çıkma sahnesinde sessizleşiverdi; kendimi, hikâyesini “ateşe hitaben, sözcükler dudaklarından dökülür dökülmez yanıp kül olsun diye” (s. 14) anlatmaya başlayan ihtiyar Håkan’a bıraktım.


Fırsatlar ülkesine yapılmış bir göçmen hikâyesi olarak başlıyor Diaz’ın romanı. 1850’lerin başındayız. İsveçli Håkan, ağabeyi Linus’la birlikte, altın çılgınlığının peşi sıra, Amerika’ya gitmek üzere yuvadan ayrılıyor. Yeni Dünya’ya ayak basamadan yolları ayrılacak ama; İngilizce bilmeyen Håkan uzun bir yolculuğun ardından California’ya varabildiğinde, aklında sadece evden ayrılmadan önceki planladıklarını gerçekleştirmek, New York’a ulaşmak var: Orada Linus’u bulacağından adı gibi emindir.


Diaz’ın romanı bu süssüz fikrin üzerinde yükseliyor işte, ne var ki yazarın Paris Review’a verdiği kısa ama etkileyici söyleşide de altını çizdiği gibi, Håkan’ın yolculuğu daha en başında klasik western’i tersine çeviriyor: Karakterler Doğu’dan Batı’ya doğru ilerler o türde: Altın oradadır çünkü. Håkan’ın hedefiyse, Doğu kıyısındaki New York.


Bu tersine perhiz roman boyunca bozulmayacak. Western anlatılarının güzergâhındaki ara istasyonların her birini kuş uçmaz kervan geçmez uzamlar hâline getirecek Diaz, rastlamayı olağan karşılayacağımız sahnelerin, durumların hiçbirini alıştığımız şekilde nihayete erdirmeyecek. Kendisi de göçmen olan yazar, kişisel bir tasarının peşinde burada: Bir karakterin aidiyetsizliğinin fotoğrafını dilin sessizliğiyle çekebilmek için, gezi kitaplarından transandantalist yazına, tarihi romanlardan yetişkinliğe adım atma anlatılarına dek, pek çok farklı ışık kaynağından yararlanmak.


Håkan iri gövdesine sevdalanıp onu seks kölesi olarak alıkoyan hancı bir kadın ile köktendinciler, suçlular ile kanunları her şeyin üstünde tutan yasa koyucular arasında, rastlantıları besleyen o devasa boşluğu katededursun, gerçekte olduğu kişiyle de buluşacak. O kartopunu dürten, doğa bilimci Lorimer: Håkan ondan avcılığı, sığınak inşa etmeyi, gövdenin sırlarını, ilaçların akıl almaz dünyasını öğrenir. Lorimer’a göre kişinin doğayı tanıması, nasıl var olacağını öğrenmesi demek. Bu yetkinliğe ulaşmanın yolu da, yolumuzun kesiştiği canlıların, nesnelerin bize dur durak bilmeden anlattıklarına kulak vermekten geçiyor. Kişi ancak duyma eşiğinin kıyısındaki o kelimelerin anlamını öğrendiğinde var olmanın esrimesini tadabilir.


Ustasına kulak verecek Håkan. Hem de aralarındaki dil engeline rağmen.

Roman üzerinde çalışırken, kendine engel üstüne engel koyduğunun altını çizmiş Diaz. Bunların en büyüğü, adımladığı toprakların dilini bilmeyen bir karakterin başkalarıyla iletişiminin nasıl aktarılacağı elbette –ortaya çıkacak yapıtın ne olacağıyla doğrudan ilintili bir mesele bu. Kitap boyunca sınırlı ve sınırsız arasında salınan üçüncü şahıs anlatıcısının aktarabileceklerini, Håkan’ın anlayabildiğiyle sınırlamayı seçmiş Diaz. İsveçlinin hikâyesini, onun anlamadığı cümleleri sökemeden okuyacağız.


Lipogramdan kastım bu azaltma, sınırlama temrinleri. Håkan’ın kardeşine kavuşma tasarısı adım adım hayal âleminin arkasına çekildikçe, metin bir harfin değil, koca bir geleceğin eksiltildiği, mutlak bir şimdiki zamanı yineler hâle geliyor. Kitabın sonuna doğru, cümlelerin neredeyse kelimesi kelimesine kendini tekrarlamaya başlamasına şaşmamalı. Kuşkusuz geçmişi geride bırakıyor Håkan. Ama gelecekle buluşabiliyor mu, emin değilim.


İri gövdesi, yalnızlığı, her şeye rağmen hayatta kalabilmesi, hatta zayıf İngilizcesi derken, Håkan’a dair ne varsa, hepsinin onu başkalarının dilinde efsanevi bir insana dönüştürmesiyse, uçucu Söz’ün kalıcı Yazı’ya yaptığı eşek şakalarından. Ne var ki zalim eğlencenin bedelini oyuncak öder her zaman, canını korumaya çalışırken işlediği bir cinayetin ateşlediği söylentiler İsveçliyi akıl almaz bir yalnızlığa sürükleyecek. Kendi bedeninde tecrit koşullarında yaşamaya başlayacak Håkan.


Nitekim yıllar sonra ilk kez bir insan gördüğünde, karşısındakini ancak cansız nesnelere benzeterek betimleyebilmesi bundan. Derken kendisinin de gördüğü o capcanlı otomattan farklı olmadığını kavrıyor. Yalnızlığın, en amansız bağımlılıklardan biri olduğunu söyleyenlerde bir haklılık payı var belli ki; kişi sustukça, belli ki duyulacak ne çok huzur olduğunun farkına varıyor. Håkan’ı yolculuğunun başlangıç noktasıyla buluşturan bu işte: Ancak kıpırtısız araziye şafak güneşi ya da sessizlik gibi çökecek denli kendine dönebildiğinde hikâyesini anlatmaya başlayabiliyor.


Bütün bunlara bakıp Uzaklarda’yı Büyülü Gerçekçilik’e bitiştirmek mümkün kuşkusuz. Bu sınıflandırmada aslan payı, Diaz’ın romanını tastamam ‘hayal ürünü’ olarak bırakmayı şiar edinmesinden kaynaklanıyor. Titiz bir araştırmanın ürünü bir romandan ziyade, okura inandırıcı gelecek bir yapıt ortayı koymayı yeğlediğinin altını çizmiş Diaz. 19. yüzyılın ortasında geçen, ansiklopedik bir roman yazmayı hiç düşünmemiş.


Hepsi bir yana, Diaz’ın bu ilk romanının, biçem açısından, Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ından beri bildungsroman’a gösterilmiş en gözü pek tepkilerden biri olduğunu söylemeliyim. Böyle bir tasarının ustalık dönemini beklemesi gerektiğini düşünenler çıkabilir kuşkusuz. Onlara, yetkinliğin bazı arayışları nefessiz bırakabileceğini hatırlatmak isterim.


UZAKLARDA Hernan Diaz

İthaki Yayınları, 2024

Çeviri: Kerem Sanatel

272 s.



Bình luận


bottom of page