top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Veba Geceleri ve Şöhretin Bedeli

Edebiyat birine hakaret edebilir mi? Edebiyat birileriyle alay eder mi? Edebiyat suçlar mı? Yargılar mı? Edebiyat, yazarın başkaları ile arasında olan husumetin, kuyruk acısının, çözümsüzlüklerin öç alma yeri midir? Edebiyat, yazarın komplekslerinin, kişisel açmazlarının, öfke ve hırslarının tatmin edileceği yer midir?

Orhan Pamuk kitapları, daha ilk satırları yazılmaya başlandığında edebiyat dünyasının gündemini meşgul eder. Orhan Pamuk okurları, anbean kitabın yayınlanacağı günü bekler ve o güne kadar gelişmeleri takip ederler. Bu nedenle yazılmakta olan kitaba dair her haber, bu okurlarda büyük bir heyecana neden olur. Kitabın yayınlanacağı kesin tarih duyurulduğunda artık heyecan doruktadır. Bu süreç, belirli bir okur kitlesine sahip her yazar için geçerlidir, ancak söz konusu Nobelli bir yazar ve ismi büyük tartışmalarla gündemde olan Orhan Pamuk olduğunda, edebiyat dışı pek çok faktörün sürece dahil olması ile, farklı bir seyir izler. Nitekim Veba Geceleri de işte bu özel sürecin ana kahramanı olarak yayınlanır yayınlanmaz tartışmaların odağına oturuverdi.


Edebiyatla uzaktan yakından ilgili hiç kimse ne Veba Geceleri’ni ne de başka bir edebiyat eserini Atatürk’e ya da başka bir isme ya da olguya hakaret etmekle suçlayabilir. Çünkü edebiyatın asla ve asla böyle bir derdi olmaz, olamaz. Edebiyat söz konusu ise; bu yazının başındaki tüm sorulara cevabımız koca bir HAYIR’dır. Herhangi bir edebiyat eseri için, eğer bu sorulardan herhangi birine evet diyorsanız, ortaya çıkan şeye ne edebiyat ne de eser diyebiliriz. Edebiyat kimseye hakaret etmez, kimseyi yargılamaz, suçlamaz. Evet, yazarın bir derdi vardır ve bir eseri kaleme alırken tek amacı, ve belki de en büyük kaygısı ve sancısı, o derdi anlatmaktır. Ve akabinde edebiyatın asıl derdi anlamaktır. Yazar o derdini masaya yatırır, keser, biçer, yoğurur, şekil verir, bozar, yeniden ve yeniden inşa eder. Yani aslında edebiyat bir bakıma anlatmaktan çok anlama çabasıdır, elbette en başta yazar için böyledir bu; dünyayı, yaşamı, insanı, doğayı… En çok da kendisini anlamaya çalışır yazar. Bu anlatma ve anlama çabasına okurunu da ortak eder. Edebiyat, işte o, yazarın ve okurun buluştuğu büyülü yerdir. Bu nedenle edebiyattır, başka bir şey değildir.


Mahir Ünsal Eriş’le yaptığımız bir söyleşide, ona iyi edebiyat–kötü edebiyat, iyi yazar–kötü yazar, iyi kitap–kötü kitap üzerine ne düşündüğünü sormuştum. Hiç unutamadığım bir cevap vermişti: “İyi edebiyat–kötü edebiyat diye bir şey yoktur, tek bir edebiyat vardır o da iyidir zaten.”


Meselenin özeti budur.