Çılgın yönetmenin, çılgın yürüyüşü
Peyman Ünalsın Gökhan, kurgu ile gerçeklik arasında buğulu geçişleriyle seyircisini arafta bırakan, kurmaca ve belgesel filmleriyle ünlü Werner Herzog'un Buzda Yürüyüş kitabı üzerine yazdı: "Werner Herzog deliliğinin sınırlarını set dışına taşıyor."
Peyman Ünalsın Gökhan
Sebep, anlam ve kıssadan hisse gibi farklı bağlamlarda ilham kaynağı olabilecek Buzda Yürüyüş, sinemanın edebiyatla raksını gözler önüne sermesi açısından ilginç bir okuma deneyimi.
Kasım 1974’te, sürpriz bir şekilde bahar kadar güneşli bir günün sabahında, Yeni Alman Sineması’nın öncülerinden yönetmen, senarist, yazar, oyuncu ve opera yönetmeni Werner Herzog, Paris’teki bir arkadaşından bir telefon alır. Yakın arkadaşı, mentörü Lotte Eisner çok hastadır ve ölüm döşeğindedir. Eisner, Alman sinemasını büyük bir kayba sürükleyemez, yok şimdi olamaz. Sıkıntı ve çaresizlikle elini alnına götürür. Penceresinin sövesindeki bir çınar yaprağının uçarak aşağıya, bahçeye indiği süre kadar kısa, kısacık bir an düşünür. Hattın diğer ucundaki arkadaşına teşekkür eder ve ahizeyi yerine bırakır.

Fazla bir şeye ihtiyacı yoktur; sırt çantasına koyacağı birkaç gerekli eşya, bir pusula ve kuzeyin soğuğuna direnecek ceketi ile 23 Kasım’da yola çıkar. Yeni ve sağlam çizmeleri yola dayanacak, Lotte Eisner de yaşama. Evet, Herzog kendince bir totem yapmıştır. Münih’ten Paris’e yürüyerek gidecek ve arkadaşının hayatta kalmasını sağlayacaktır. “O buna cesaret edemez! Etmemeli. Etmeyecek. Paris’e vardığımda hayatta olacak. Ölmemeli. Belki daha sonra, izin verdiğimizde, ölebilir,” diyerek Lotte’nin ölüm döşeğinde olduğunu kabullenemez.
Bir ayrık otu gibi gördüğü kendisiyle baş başa kalacağı, insanlardan uzak olacağı bu yürüyüşe hazırdır.
Geçtiği tarlalardan, bu sefer üzerinde otomobil kullandığı değil de, olağanın dışında, yürüdüğü otobandan notlarını yazar küçük defterine. Oğlunun minik eli girer sahneye, avucuna bir sıcaklık bırakır ve çıkar.
Herzog’a göre hayat, filmlerden daha gerçek değildir. II. Dünya Savaşı’nın göbeğinde doğan, çocukluğunu Bavyera köylerinden birinde, oyuncaksız, hatta yaşamlarını kolaylaştıracak telefon, çeşmeden akan su, çalışan bir tuvalet olmadan geçiren Herzog için hayatın gerçekliği, on yaşındayken onları terk eden babasının gidişiyle sona ermiştir.