top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Roman Ozanı Yaşar Kemal

Gönül Malat, Ağrıdağı Efsanesi romanı odağında Yaşar Kemal Edebiyatı üzerine yazdı: "Yaşar Kemal'in kitaplarını okurken hem toprağın derinlerine yeraltına ineriz hem de bir kuşun kanadına takılıp bulutlara ereriz."


Gönül Malat



Ey sevgili, aşkınla geçti bu ömür, bu hal

Ayrı düşmektendir hem bu inleyiş, hem bu hal

Ger benim kanım dilersen çoktan helal

Deli ve ebter oldum kalmadı akl-ı kemal*


Yaşar Kemal gerçek adıyla Kemal Sadık Gökçeli; yapraklardan, bulutlardan, kuşlardan, dağlardan, tepelerden, börtü böcekten, meşeden, çakırdikeninden ve daha bir sürü şeyden Prometaus’un insanlar için ateşi çalması gibi sözcükler almış ve devşirmiş ardından onları büyüleyip bizlere vermiş bir koca ustadır. Onun kitaplarını okurken hem toprağın derinlerine yeraltına ineriz hem de bir kuşun kanadına takılıp bulutlara ereriz. Tüm bunların eşliğinde insan ruhu denilen o gizemli, o karmaşık, karanlık yapının tözüne doğru bizleri yürüterek zihnimize ışık tutar. Ve der ki; “Korkmayın! Zulme, zalimlere karşı korkarsanız kaybedersiniz. Korkmayın! Baş kaldırın! Kazanacaksınız!” 


Bütün metinlerinin daha doğrusu yazma sürecinin odağında “Zulme ve zulmedenlere karşı korkusuzca direnme, karşı çıkma ve birlik olma,” yatar. Feodal yapıyı alabildiğine yerer. Mitlerden derlediği hikâyeleri o ipeksi anlatımıyla oluşturduğu çiçek buketini biz okuyucularına armağan eder. Fakat onun kalemi, ben her ne kadar Promete’ye benzetsem de Medusa - Lilith yerine Yılanı Öldürseler ve Binboğalar Efsanesi’nde olduğu gibi Şahmaran’a veya Demeter yerine neredeyse tüm kadın karakterlerinde olduğu gibi Kybele’ye çıkartır yolumuzu. Attis’in erliğinden peyda olan badem ağaçlarına, meşelere uçurur okuyucusunu. Gılgamış’a uzanıp İştar(İnanna)’a ulaştırır. Burada sayamadığım daha nicelerini anlatır bizlere. 


Yaşar Kemal’in yazma serüvenini kısaca özetlersek ekofeminist metinlerden oluşur. 1974 yılında ortaya atılan ya da tanımlanan ekofeminizmle (kadınların baskılanması ile doğal çevrenin bozulması arasında yakın bir ilişki olduğunu kabul eden, mevcut çevreyle ilgili krizimizin, kadınları marjinalleştiren ve baskılayan aynı güç, kontrol ve sömürü sistemlerinden kaynaklandığını savunan düşünce) biz çok daha önce usta kalemin Kybelelerden yarattığı kadın karakterleri sayesinde zaten tanışıktık değil mi? Anlatısı, Dengbej’in romanlaşmış halidir bir diğer yandan. Edebiyat öğretmenlerimizin deyimiyle bir “Roman ozanıdır” Yaşar Kemal. Dili şiirseldir. Ahenklidir. Okudukça okuyasınız gelir.

İnce Memed’i bir kenara bırakırsak çift doruklu yazma sürecinin kanımca birinde Ağrıdağı Efsanesi diğerinde Binboğalar Efsanesi yer alır.


Yaşar Kemal’in yazın tarzının bu genel çerçevesinden sonra dönelim kitabımızın irdelenmesine. Ağrıdağı Efsanesi’nin satırları, okuyucularını Ağrı, Iğdır, Kars, Van ve Hakkâri’nin sarp yollarına ve dağlarına ulaştırdığı gibi Ağrıdağı’nın eteklerindeki Beyazıt ovasında bir doru atın sırtında gezdirir okurunu. Nuh’a beşik olmuş bu topraklarda usta yazarın büyülü şiirsel anlatımı, İshak Paşa Sarayı ile Hoşap Kalesi arasında bizleri fır döndürür. Ağrıdağı Efsanesi’ne, Kervan Kıran efsanesini de katıştırıp okuyucularını gökyüzüne Zühre (Venüs) yıldızına çağırır yazar. Ve der ki; size bir yaman aşk hikâyesi anlatacağım. Karakterlerimde onulmaz yaralar açan bir aşk hikâyesi. Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar ile kara yağız dağlı bir genç olan Bilurvan (kaval çalan)’ın yani Ahmet’in hikâyesini. Emin olun satırlara daldığınızda tepeden tırnağa çımgıçıyor (ürperti) tüm bedeniniz. Gözleriniz yalım yalım parlıyor. Kavalın içli ezgisi içinize işliyor adeta.


Bazı kaynaklarda Ağrıdağı Efsanesi’nin gerçekten var olduğundan söz açılıp anlatıla geldiği söylenir. Ve Yaşar Kemal’in onu yazıya döktüğü belirtilir. Böyle bir efsane yoktur aslında. Tamamen yazarın kendi yaratıcılık sürecinde tavlanmış ve yazılmış bir romandır Ağrıdağı Efsanesi. 


Kitabı okurken zihnimizde canlandırdığımız bazı sahneleri ise Abidin Dino tarafından resmedilmiştir. Bu resimlerin altında “Gökteki yıldızlardan daha çok kalabalığın Paşa sarayını sardığıdır,” veya “Yer götürmez bir kalabalığın sarayın üstüne yürüdüğüdür,” ya da “Ahmetle Gülbahar sarılmış, yatarlarken Memonun gelip kılıcını bir damla su gibi üstlerine tuttuğudur,” gibi nefis anlatımlar yer alır.


Gülbahar, direngen ve korkuya meydan okuyan paşa kızı -bir Kybele- olarak öyle güzel kurguya yerleşmiştir ki siz de kitabı okurken Ahmet gibi âşık olursunuz ona. Okumayı yazmayı bilen bir kadındır üstelik. Ahmed-i Xani’nin şiirlerine de aşıktır aynı Ahmed’e aşık olduğu gibi Gülbahar. Bu romanın esini ya da yaradılışında da Xani’nin dört dilde yazdığı adı Çargoşe olan sevdalık-aşk şiiri yer almaktadır kanımca.


Kitap öyle güzel cümlelere ev sahipliği yapar ki okuyunca güneşi görmüş kar gibi erirsiniz adeta. Zindan bekçisi Memo’nun-ki o da âşıktır Gülbahar’a- anahtarları Gülbahar’a vermesini anlatan şu cümle gibi: Belinden zorla, halsizce çıkardığı açkıyı Gülbahara verirken, sanki elleri yoktu. Açkı kendi kendine gitti kızın ellerine düştü. Ya da Yazığım geliyor Sofiye. Çok yazığım geliyor. Elimden bir gelir olsa kurtarırdım Sofiyi. Veya kendisi de bir zindan tecrübesi olan ve sarayı –İshakpaşa-yapan Süryani yapıcıbaşının söyledikleri: Ne olursa olsun, dünyada bir ilk olarak, benim yaptığım zindanın karanlığına pare pare ışık düşecek. Ve hiçbir zalim benim yaptığım ışık ocaklarını tıkayamayacak söndüremeyecek…   Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanmaz. Hiç kimse… Yeter ki böyle birlik olalım. Ağrının tam tepesinde bir ateş harmanı vardır. Doruğun tam ortasından bir kuyu dünyanın ortasına iner. İlk ateş bu kuyudan alınmıştır. İnsanoğlunun gördüğü ilk ateş Ağrıdağının yüreğindeki ateştir. 

Yaşar Kemal, kitapta bahsi geçen bölgede yaşayan tüm etnik çeşitliliğe romanında adaletlice yer verir. Süryani usta gibi,  Kürt filozof ve şair şeyh Ahmed-i Xani gibi, Paşanın Ermeni karısı ve Fars karısı gibi. Asıl çıkış noktası İran toprakları olsa da Hava, Su, Toprak ve Ateş kutsalına sahip Zerdüştlük inancından da esinler alır yazar. Zerdüştlükteki iyi-kötüyü birbirinden ayırabilen ateş, romanda demirci Hüso olarak karşımıza çıkıverir. 

Yolumuzu en sonunda Ağrıdağının doruklarına yakın küp gölüne ve akkuşlara düşürür usta kalem. Leyla ve Mecnun’a göndermeleriyle de sonlandırır efsaneyi.

       

*Ahmed-i Xani, Çargoşe şiiri

bottom of page