"Her şeye sahip olmak ama gerçek arkadaşlara sahip olamamanın verdiği boşluk"
Songül Bozacı yazdı: "Güzel olan her şeyin aç gözlülükle nasıl yok edildiğini böylesi keyifli bir kurgu ile çocukların okuması ve yorumlaması oldukça kıymetli. Günümüzde ağaçların, nehirlerin ve onların gerçek sahiplerinin kim olduklarının sorgulanması gerektiği bu zamanlarda çocuklar için fikir açıcı bir fantastik kitap diyebilirim."
Songül Bozacı
Francesca Gibbons, ilk eseri ve üçleme olarak planlanan Yıldızlı Saat serisinin ilk kitabı Gölge Güvesi ile oldukça başarılı bir fantastik kurgu ve anlatım dilini yakaladığını tüm okuyucularına gösteriyor. Karakterlerin hepsi ile bağ kurabiliyor ve onların hikâye boyunca nasıl da geliştiklerine şahit olabiliyorsunuz. Hikâyenin tüm bileşenleri arasında boşluk olmaması da oldukça keyif verici bir okuma deneyimi sunuyor.

Fantastik kurgu iki farklı dünya arasında görünmeyen bir kapının açılması ile başlıyor. İki kız kardeş İmogen ve küçük kardeşi Marie. Ve her şeyin başlangıcında bir canavar adının Zuby olduğunu ve onun bir Skret halkından olduğunu kitabın ilerleyen sayfalarında öğreniyoruz. Zuby, güveler ile ilgileniyor ve onları sadece bir görev için gönderiyor. Kendilerine ait olanı geri almalarına yardım etmeleri. Dağın kalbi olan ve yıldızların armağanı “Sertze Hora” taşını. Kitabın girişinde ilk Zuby ile tanışıyoruz. Canavar olarak bahsediyor anlatıcı ve elinde olan tüm güveleri göreve gönderiyor. En son bir güve sona kalıyor ve hepsinin gittiği yönün tam tersine gidiyor. Kimselerin bakmayacağı yıldızlara doğru kanat çırpıyor. Güve kendince bir çözüm yolu buluyor ve hikâyenin karakterleri ile bizi buluşturuyor.
İmogen kız kardeşi ile hem oyun oynamayı seviyor hem de onun mızıkçılığına tahammül edemiyor. Tahammül edemediği bir diğer şey de annesinin sevgilileri. Büyükanneleri kardeşleri çay bahçelerine götürdüklerinde İmogen yolda güve ile tanışıyor. Yağmurda dışarıda olmasına şaşırarak. Sonrasında yolda onu kaybediyor ta ki Haberdash Bahçeleri’nde karşılaşana kadar.
Güvenin görülmesi ve İmogen’in onu kararlı bir şekilde takip etmesi ile maceraya hızlıca geçiş yapıyoruz. Güve bir ağacın içinde olan bir kapının deliğinden geçiyor ve onu İmogen takip ediyor sonrasında arkasında küçük kardeşi beliriyor ve o kapıyı bilmeden hızlıca kapatmış oluyor. Kapanan kapı ile birlikte gizli kapı artık açılmaz oluyor çünkü anahtarın sadece güve olduğunu çok sonraları öğreniyoruz. İki kardeş bilmedikleri bir diyarda yürüyerek Miro’nun şatosuna geliyorlar. Ama bilmedikleri bulundukları bölgenin geceleri canavarlar tarafından saldırı altında olduğu. Karanlığın içinde yükseklerde beliren ışığı takip ederek maceranın ana karakterleri ile tanışmış oluyorlar.
Hikâyenin ana metninde aslında görünen ve bilinen hiçbir şeyin her zaman doğru olmadığını ve anlatılan her hikâyenin iki taraftan da dinlenilmediğinde hep eksik kalacağını oldukça net bir şekilde aktarıyor. Güzel olan her şeyin aç gözlülükle nasıl yok edildiğini böylesi keyifli bir kurgu ile çocukların okuması ve yorumlaması oldukça kıymetli. Günümüzde ağaçların, nehirlerin ve onların gerçek sahiplerinin kim olduklarının sorgulanması gerektiği bu zamanlarda çocuklar için fikir açıcı bir fantastik kitap diyebilirim.
Doğrunun ve yanlışın, cesaretin ve korkaklığın, iyinin ve kötünün sürekli denge halinde olmasının nasıl da önemli olduğunu etkileyici bir anlatımla gösteriyor kahramanlarımız sayfalar ilerl