top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Öykü: Kuşkadın K

"Kocaman bir dil gerdirilip bırakılan lastik gibi yedi sekiz metre yüksekteki elektrik tellerine uzadı, sırtını gagalamakla meşgul kumruyu yakaladı."


Fatih Selvi

 

Bayan K yüzüstü sızdığı halıda sırtındaki korkunç ağrılarla ayıldı. Ayarı tutturamayıp kanatlarını derin kestiği zamanlar aşırı kan kaybederek baygınlık geçiriyor, olduğu yere yığılıp kalıyordu. Üşümüştü. Burnuna kendi kanının mide bulandırıcı kokusu geliyordu. Budama makasıyla kesip bir yana fırlattığı kanatlarına gözü takıldı. Sırtından fışkıran kan üzerlerinde pıhtılı siyah şeritler oluşturmuştu. Ağzı burnu kupkuruydu. Kendini zorlayarak doğruldu, güç bela kanepeye çıktı. Pencere önündeki sürahiyi kafasına dikti. Sokağın diğer tarafındaki evin balkonuna çamaşır asan kızı gördü. Kara kuru, çirkince bir kızdı bu. Önce ıslak çamaşırları çırparak seriyor, sonra cebine doldurduğu mandalları birer ikişer çıkarıp maharetle ipe geçiriyordu. Epeydir boş olan bu iki katlı evin kapısından gözlerinin altı torbalı bir kadın çıktı. Elindeki kovayı çerçöp yığılmış yandaki arsaya boşalttı. Kurban artığına benzer, yapışkan, pembemsi bir sıvı ortalığa yayıldı. Kadın ellerini beline yerleştirdi, göğe dikkat kesildi. Ağzı birdenbire avını yutmaya hazırlanan bir pitonunki kadar açıldı. Kocaman bir dil gerdirilip bırakılan lastik gibi yedi sekiz metre yüksekteki elektrik tellerine uzadı, sırtını gagalamakla meşgul kumruyu yakaladı. Hayvan şimşek hızıyla çekildiği o dev ağızda kayboldu. Bayan K kadının yutkunurken etrafını kolaçan edişine ve boğazından inen yumruya şahit olmasa hayal gördüğünü sanabilirdi. Her şey öylesine hızlı olup bitmişti. Bayan K pencere dibine sindi. Son yaşadıklarının üzerinden beş ay bile geçmeden saldırgan bir tür yine gölgelerinde bitmişti. 

*

Bayan K söz sırası ona geldiğinde diğerlerine sürpriz komşularından bahsetti. Metruk evi bir süre sessizlik kapladı, annesinden çikolata isteyen bir çocuğun zırıltısı duyuldu. Sokaktan bütün evi zıngırdatan bir kamyon geçti. Bir zaman sonra odada sadece yoğun düşüncelerin yankıları kaldı. Aralarında en uzun süredir kuşkadın olan liderleri Bayan Z, öksürüğüyle derin sessizliği dağıttı. Diğer altı kuşkadının yüzlerini sırayla gezerek, sabırlı ve dikkatli olunması gerektiğini, eğer iki bukalemun görüldüyse başkalarının da olabileceğini vurguladı. Bayan K’ye, yeni bir yer ayarlanana kadar yaşadığı yerde kalarak ondan haber beklemesini söyledi. Diğerlerine de tetikte olmalarını, şehri terk etmelerinin gerekebileceğini, buna hazırlıklı olmalarını öğütledi ve dağıldılar. 

*

Bayan K’nin günleri daha çok karşı evi gözetlemekle geçiyordu. Bukalemunlar varlığını sezdiyse saldırmak için uygun zamanı mı kolluyorlardı? Kaç taneydiler? Başka saldırı becerileri var mıydı? Saldırıya uğrarsa nasıl direnebileceğini biliyor sayılmazdı. Sürüngenler acımasızdı. Gizli yerlerinde büyük avları bile kesip parçalayabilecek dişleri, kıskaçları, zehirli iğneleri olabildiğini biliyordu. En iyi becerdiği şeyi yapmaktan, yani saklanmaktan başka seçeneği yok görünüyordu. 

Kanatları birkaç gün sonra sırtına saplı bıçaklar gibi uzamıştı bile. Dikkat çekmeden en fazla iki hafta daha sokağa çıkabilirdi. Sonrasında kanatlarının kesim zamanının gelmesi için eve tamamen kapanması, otuz beş günü tamamlaması gerekecekti. Değişik marketlerden dikkat çekmemeye çalışarak erzak stoklamaya devam ediyordu. Bukalemunların ortalıkta olmadığı anları kolluyor, etraf sakinken merdivenlerden son sürat iniyordu. Karşı eve bakmadan acele adımlarla tenha marketlerden birine gidiyordu. Alışverişini yapıp oyalanmadan geri dönmek zorundaydı. Ancak eve geldiğinde kendini bir parça güvende hissediyordu. 

Birkaç hafta sonra erzak stoklama işi sona erdi, evine kapandı. Tedirginliği had safhaya ulaşmıştı. Bölük pörçük uykularından irkilerek uyanıyor, en ufak seste ayaklanıp kendine saklanacak yer arıyordu. Nefesinin duyulmasını engellemek için ağzını, burnunu kapattığı bile oluyordu. İştahı azalmıştı. Ağzına zoraki bir şeyler soktuğunda aklına güvercinin kaşla göz arasında o kuyuya benzer ağızda kayboluşu geliyor, midesi kalkıyordu. Zaman odasında pıhtılaşmış, akmayı unutmuştu âdeta. Kanatlarının uzayıp serpildiğini de görmese yaşadığından şüphelenebilirdi. Yatağında saatlerce kıpırtısız yatıyor, nefesinin hışırtısını dinliyordu. 

Bazen, insan olduğu zamanların üstündeki sis açılıyor, eski hayatı zihnini istila ediyordu. Kardeşi Fulya’yla entipüften sebeplerle kavgaya tutuşup küsüşmeleri, bisikletle yaptıkları mahalle turları, yastık savaşları aklına geliyordu. Annesinin kızartma kokan elleriyle yüzünü okşadığı okul sabahlarını hatırlıyordu. Diğerleri kahvaltı ederken, emekli babası elinde gazetesiyle okuma gözlüklerinin üstünden çocuklarının yeterince yiyip yemediğini incelerdi. Arkadaşlarıyla hafta sonu tıklım tıkış otobüslerle şehri dolaşır, sahilde balık tutanları izlerlerdi. Sinemada saçma sapan filmlere girip olur olmaz sahnelerde kahkahayı basarlardı. Can sıkkınlığıyla kardeşine bulaştığı, onu bağırtıp çağırttığı günleri bile özlüyordu. 

Günler ilerledikçe iyiden iyiye azalmış uykusunun uyanıklıkla bir farkı kalmadı. En ufak çıtırtıda irkilerek gözünü açıyor, sayıklamalarının sonu tırnak geçirmekten morarttığı el ayalarındaki keskin sızılarla geliyordu. Sonraki kuşkadın buluşmasına daha üç hafta varken perde ucundan dışarıya kaçamak bakış attığı bir sabah, üstüne dikilmiş keskin gözlerle ürperdi. Bir süre sırtı duvarda, hiç kıpırdamadan seslere kulak kabarttı, perdenin ucundan tekrar baktı. Çamaşır asan kızın aynı yerde, aynı dikkatle ona baktığını gördü. Hayal miydi bunlar, ona mı öyle geliyordu yoksa? Geceleri merdivenden tırmanan ve kapısına yaklaşan ayak sesleri duymaya başladı. Kapı arkasında, bir karış ötesinde iştahı kabarmış aç sürüngenlerin derin solukları kulağından gitmiyordu. Sanki her yerdeydiler, ışıkları kapattığında koridorun karanlığından odaya sızıp vahşice saldırmaya hazırdılar. Kilitlediği dış kapının önüne mobilya yığmadan uyuyamaz hale geldi. Dayanamayarak, acil durumlar haricinde kullanmaları yasak olan telefonla Bayan Z’ye durumunun kritik olduğunu bildirdi. Ona biraz daha dişini sıkması gerektiği, yeni evin hazır olduğu, kanatlarını keser kesmez oraya geçebileceği söylendi. 

*

Bulutlu serin bir mart gününde Bayan K taşınma hazırlıklarını tamamlamış sayılırdı. Kanatlarının kesilme zamanı gelmişti. Tüylerini yolup bir çuvala dolduracak ve nihayet bu evle bağını büsbütün koparıp gidecekti. Tek tük öteberisini de valizine yerleştirince tekli koltuğa oturdu. Etrafa bir yabancı gibi göz gezdirmeye başladı. Fazla oyalanmadan ayaklandı, bir müddet halının kenarlarına paralel dikdörtgen desenin üzerinde başı dönene kadar amaçsızca yürüdü. Taburenin üstündeki makası eline aldı, birkaç kez açıp kapatarak şıkırdattı. Hücresinin özgürlüğe açılan anahtarını evirdi, çevirdi, yapay bir ilgiyle inceledi. Kanadının köküne götürüp yavaşça sıktı. Keskin makas gıcırdadı, telekte yer yaptı. Son bir gayretle her şey bitecekti. Makası yatağına bırakıp, boy aynasına döndü. Bembeyaz kanatlarının kelebeklerinki gibi açılışını izledi. Ellerini tüylerinde gezdirdi. Kanat çırpmanın nasıl bir şey olduğunu merak etti, birkaç minik çırpışla neredeyse ayakları yerden kesildi. Odası fırtınaya kapılmış gibiydi. Raflarda bıraktığı kitapları halıya düşüyor; yatak örtüsü, elbiseleri, gazete sayfaları oradan oraya uçuşuyordu. İyice havalandı, yüksele yüksele sırtını tavana yapıştırdı. Kanat çırpmaya devam ederek bir süre odasını izledi. Eğlenceliydi. Yorulunca yere kondu. Solukları düzeldikten sonra makası yeniden kanadının köküne götürdü. Bir süre öylece bekledi, eli gitmiyordu. Zihnini ele geçiren bir bulanıklık parmaklarını felç etmişti. Birdenbire makası fırlatarak boy aynasını paramparça etti. Kendini yatağa pelte gibi bıraktı, yan dönüp kıvrıldı, gözlerini kapattı. 

Haftalar sonra tertemiz bir uyku çekmiş vaziyette uyandı. Gerindi, kanatları odayı bir kez daha görkemle doldurdu. Acıkmıştı, bir yana ayırdığı son öğününe iştahla yumuldu. Adamakıllı doyunca kalktı; perdeyi, pencereleri açtı. Temiz havayı içine çekerken göğün parlak mavisinde göğsü genişledi. Havanın ayıltıcı serinliğinin vücuduna yavaş yavaş dağılışını hissetti. Bir ayağını pervaza atıp elleriyle duvara tutundu. Vücudunu yukarı çekti, pencerenin dış köşelerine avuçlarını yapıştırıp karşıdaki evi izlemeye koyuldu. Kısa süre sonra perdede dalgalanmalar oldu, arkadan belli belirsiz simalar görüldü. Daha öncesinde varlığından habersiz olduğu orta yaşlı bir erkek dahil üç bukalemun dışarı çıktı. Kollarını birbirine dolamış vaziyette, evlerinin önünde yan yana dizildiler. Bu hazırlop avın heyecanıyla gözleri dönmüş, saldırmak için fırsat kolluyorlardı. Bayan K gözlerini kapatıp ellerini serbest bıraktı. Ciğerlerine hayatının en derin nefesini doldurarak kendini boşluğa saldı, kâğıttan bir uçak gibi süzüldü. Bu hamleyi beklemeyen bukalemunlar bir süre ne yapacaklarını bilemeden kuşkadını izledi. Bayan K kaldırıma çarpmasına birkaç metre kala kanatlarını açarak aniden havalandı. Toparlanan sürüngenler güçlü dillerini Bayan K’ye kementler gibi fırlatmaya koyuldu. Birkaç ıskadan sonra genç dişi bukalemun bacağını, erkek olan da boynunu tutturdu. Sendeleyen Bayan K kaldırım akasyalarından birine çarptı, dengesini kaybedecek gibi oldu fakat kendini toparlayıp kanatlarını çırpmaya devam etti. Sürüngenlerin güçlü dilleri onu bırakmaya hiç niyetli değildi. Kuşkadın bir müddet olduğu yerde asılı kaldı, dev bir rüzgârgülünü andırıyordu. Takati tükenmek üzereyken yavaş yavaş yükselişe geçti. Avını kaçırmak istemeyen bukalemunlar da onunla havalandı. Rüzgâr yiye yiye güçlenen kanatları çırpıldıkça açılıyordu. Kafasını kaldırıp arkasına güneşi saklamış bulutları süzdü. Gücü kesilen sürüngenlerin peş peşe düşüp parçalandıklarını anlamadı bile. Katılaşmış rüzgârın isteklerine kulak kabartmış, kavisler çizerek, kendi etrafında döne döne ilerliyordu. Çok uzaklardaki kırlangıç sürüsünü gördü, yönünü o yana çevirdi. Aşağıda gittikçe ufalan şehir moloz yığınına benzemişti. Binlerce iğrenç koku göğün tekdüze ferahlığında erimekte, şehrin tüm sesleri kanatlarının altında boğulmaktaydı. Kuşkadın K’nin, evine dönen göçmen kuşlardan bir farkı kalmamıştı. Bulutların arasında bir fısıltı gibi eriyip sonunda gözden kayboldu.


bottom of page