top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Kayıp kimliğin peşinde: Yabanmersini Toplayıcıları

Caner Almaz yazdı: "Amanda Peters’ın Yabanmersini Toplayıcıları, kaybolan bir çocuğun ardında kalan sessizliğin, bastırılmış kimliğin ve nesiller boyu süren bir eksikliğin izini sürüyor."

ree

"Ölmek, tek başıma yapmam gereken bir şey." (s.7)

Amanda Peters’ın Yabanmersini Toplayıcıları romanı, böyle tesirli bir cümle taşıyan giriş bölümüyle başlar ve okuyucusunu ilk satırlarından itibaren içsel bir dünyaya davet eder. Yaşlı ve hasta bir adamın yatağından dünyaya bakışıyla başlar metin.


Joe’nun sesi hem kişisel bir pişmanlık hikâyesi hem de çokça kişinin dahil olduğu bir sessizliğin habercisidir. Yastıklara gömülmüş bir bedenin çaresizliğiyle, pencereden sızan ışığın içinde geçmişin gölgeleri belirir. Joe'nun hayatına dair ilk izlenim, onun yaşadığı fiziksel yalnızlıktan ziyade ruhsal bir boşluğun çevresinde döner. 


Ve ardından, büyük bir boşluğu işaret eden o cümle gelir:

“Joe, bizi görmeye biri geldi. Ve sanırım kapatmamız gereken büyük bir ara var.”

İşte bu “büyük ara”, romanın asıl meselesidir: Zamana, mekâna ve kişiliğe sinmiş bir eksiklik, kayıp bir geçmiş, bastırılmış bir gerçeklik.


Yabanmersini Toplayıcıları’nda hikâye, iki farklı zaman ve iki ana karakterin gözünden anlatılır: Joe ve Norma. Joe’nun çocukluk anlatısıyla başlayan roman, küçük kız kardeşi Ruthie’nin yabanmersini toplama kampında kaybolmasıyla sarsıcı bir biçime dönüşür. Bu kayıp yalnızca o dönem ve zamanda kalmayacak, on yıllar boyunca sürecek bir hikâyenin ana kaynağını oluşturacaktır. 


Ruthie’nin kaybı, ailenin hayatında derin bir sarsıntıya yol açar. Kardeşi Joe’nun gözünden anlatılan bu olay, yalnızca bir yaz anısı değil, tüm hayatı boyunca taşıdığı bir suçluluk, eksiklik ve pişmanlık yüküne dönüşür. Joe’nun anlatımı bir çocuk saflığıyla başlasa da zamanla yerini ölümün eşiğindeki bir adamın ağır pişmanlıklarına bırakır. Bu bakış açısı, yazarın zamanla oynadığı ilk ipucudur: Roman yalnızca olanları değil, olamayanları da anlatır. Peters olayları doğrusal bir çizgide anlatmaz. Zaman zaman geçmişe döner, zaman zaman bugüne atlar. Bu bilinçli tercih, özellikle Joe’nun içsel dünyasını anlamamızı sağlar. 

Hikâyenin diğer köşesinde ise anlatıcı Norma yer alır. Küçük yaşlardan itibaren garip rüyalar gören Norma, yıllar boyunca kim olduğunu, nereye ait olduğunu sorgular. Parçalı anlatı burada da dikkatimizi çeker. Bu anlatı tercihi onun kimlik bunalımını form olarak da yansıtır.

“…annem olmayan ama annemin yüzünü taşıyan bir kadının yüzünü gördüm. Ve sonra uyandım..” s. 26


Norma'nın anlatısı, baskılanmış hafızanın zamanla çözülmesini anlatan bir tür içsel dedektiflik sürecidir. Dedektiflik süreci diye bahsetmeme kanmayın, kitap bir polisiye anlatısı değil. Tamamen içsel çözülmeye dayalı bir keşif yolculuğundan bahsediyorum. Romanın kurgusu da bu içsel çözülmeye göre şekillenir: Norma’nın çocukluk rüyaları, araya sıkıştırılmış geçmiş sahneleri ve bir noktada ortaya çıkan Joe’nun mektubu, parçaları birleştirme görevini hem karaktere hem okura verir. Anlatı, bir tür belirsizlik estetiğiyle örülüdür; bilgiler çoğu zaman doğrudan verilmez, ima edilir, sezdirilir ya da saklanır. Okur, tıpkı Norma gibi, metnin izlerini sürerek gerçeğe ulaşır.


Peters’ın kurgusal tercihi, anlatının içeriğiyle birebir örtüşür: Parçalanmış anlatı, parçalanmış kimliğin bir yansımasıdır. Norma'nın çocukken içselleştiremediği ama sezgisel olarak hissettiği yabancılaşma, yalnızca bir bireyin değil, nesiller boyu süregelen kültürel silinmenin sonucudur. Dolayısıyla, romanın olay örgüsündeki her "sessizlik", tematik bir yankıya dönüşür.


Bu kurgu içinde Ruthie'nin kayboluşu aynı zamanda varoluşsal bir kırılmadır. Ruthie sadece fiziksel olarak kaybolmaz, kimlik düzeyinde de adeta silinir. Bu silinme ve yeniden kişilik inşası süreci, yerli çocukların asimilasyon politikaları kapsamında maruz kaldığı kimlik silinmesinin simgesel bir örneğidir.


Peters’ın küçük detaylarla büyük duygular yaratmayı başarır. Rüyalar, kokular, sıcaklıklar ve sessizlik romanın temel motiflerindendir. Özellikle Norma’nın çocukluk rüyaları, hem olay örgüsünü şekillendirir hem de okura sezgisel bir gerçeklik sunar.

“Rüyalarımın ertesi günlerinde yalnız kalmama izin verilmezdi. Bu yüzden yerde oturur, başımı eğip onları dinlemeye çalışırdım.” s. 29


Norma’nın rüyaları, bastırılmış anıları ve sezgileri, onun gerçekte kim olduğuna dair ipuçları verir. Ancak bu kimlik yalnızca bir bireye ait değildir; işaret ettiği nokta daha derindedir. Yazar, Kızılderili halkların travmalarını bireysel hikâyeler içinde sunar. Bununla birlikte Ruthie’nin kaybı fiziksel olduğu kadar ruhsal da bir boşluk yaratır. Karakterler bu boşluğu konuşarak değil, susarak yaşar. Sessizlik, bu romanın en gürültülü öğesidir.


Amanda Peters’ın Yabanmersini Toplayıcıları, kaybolan bir çocuğun hikâyesinden çok daha fazlasını anlatır. Sessizliğin, bastırılmış geçmişin ve yasın romanıdır Yabanmersini Toplayıcıları. Ruthie’nin kayboluşu, sadece bir kız çocuğunun değil; bir dilin, bir kültürün ve bir bağın kopuşunun sembolüne dönüşür. Ve Peters bu kaybın izini, parçalanmış hatıraların içinden titizlikle sürer.



YABANMERSİNİ TOPLAYICILARI

Amanda Peters

Beyaz Baykuş Yayınları, 2025

Çeviri: Aslı Perker

Tür: Roman

280 s.

Yorumlar


bottom of page