Derin nefes al, hâlâ her şey yolunda
İlbay Alp, Duygu Terim’in ilk kitabı Aslında Her Şey Yolunda üzerine yazdı.

Daha önce Trendeki Yabancı, Oggito ve Notos Dergi’de yayımlanan öykülerinden tanıdığımız Duygu Terim’in ilk kitabı Mart 2024’de Notos Kitap aracılığı ile okurla buluştu. On üç öyküden oluşan kitabın öncelikle kapağından bahsedeceğim. Kırmızı zemin üzerine tasarımı Virginia Elena Patrone’a ait bit tarot kartı. Deniz, kum, kule, yengeç figürlerini görünce elim kitaba uzandı. Sırtı bize dönük dört kadın elleri arkada. Ay ve kadınlar gözyaşlarıyla birbirine bağlanmış. Kadınların acı çektiklerini düşündüm niyeyse. Kapağın hayal gücünü tetikleyen bir yanı var. Kartın ay kartı olduğunu, sezgisel gücü temsil ettiğini bilmiyordum.
Öykülerin birer ilk adımı olmalı. Bir nesnesinin düşündürdükleri, görmediklerimizi görmeye başlamak gibi. Sonrası ise masa başında geçen uzun saatler, disiplinli, özverili ve özenli çalışma süreci. İlk kitap olmasına rağmen dildeki nitelik, sözcüklerle ve harfle kurduğu oyunlar Duygu Terim’in uzun süreli ve sürekli yazdığı kanaatini uyandırıyor. İlişkiler, kayıplar, kadınlar izleğinde sıradan hayatlarımızı anlatan öykülerdeki mekân seçimleri, karakterlerin canlığı, kullanılan ayrıntılar dikkat çekiyor.
İlk öykü olan ‘’Kocamın Güneşi Terazi Burcunda’’ yı kayıp izleğiyle okumak mümkün. En yakın arkadaşın kaybı, kocanın kaybı, oğlunun uzuv kaybı gibi. Anlatıcımız Nesrin, bu aralar oldukça popüler olan enerji ve astroloji konularına ilgi duyuyor. Maruz kaldığı negatif enerjiden kurtulmak için ada çayı yakıp evin odalarını geziyor. En yakın arkadaşı Tuba’nın doğum haritasının kusursuzluğunu kıskanıyor. Ev içinde geçen bu öyküde Nesrin bir yandan tarot falı bakarken bir yandan da geçmişe dönüp eşi Onur, Tuba ve kendisi arasındaki ilişkiye dair ip uçları taşıyan anları hatırlıyor. Falda ay kartı çıkmasından sonra aldatıldığından emin olup, Tuba’yı akşam yemeğine çağırıyor. Yemeğe hazırlanışı, çorba pişirişi ve sofrada olanlar öykünün canlanıp ayağa kalktığı sahneler. Anlatıp sürprizini kaçırmak istemem. Anlatıların katmanlaşmasından doğan ve saydam katların yavaş yavaş birbiri üstüne birikmesine izin veren öykü parçalardan bütüne ulaşılan, satır aralarına yerleştirilen ayrıntılar ve işaretlerle sosyo-politik okumalara da açık. Bu öyküdeki en sevdiğim ayrıntı ise doktorasını yarım bırakan Nesrin’in tez konusu. Sözcüklerin oluşma sürecinde seslerin etkileri. Bu etkiyi şöyle açıklıyor. ‘’Bazı sözcükler anlamlarıyla uyumlu harflerden oluşur. Yorgunum mesela. O ve u sesleri içine kapanmayı, çaresizlikten ellerini açmış Allah’a dua eden bir kadını hatırlatmıyor mu? Sonundaki m sesi de çaresizliği. Sözcüğün kendisi mahpus birinin çaresizliğiyle baş başa bırakıyor insanı. Sembollerin çağrıştırdığı kavramları bir ben mi görüyorum allah aşkına?’’ Hayır, Nesrinciğim hayır. Karakterle yaşayan okurlar da harflerin tek başına çağırışımlarını, yan yana durduklarında nasıl değiştiklerini görebiliyor.
Gelelim ‘’Muntazam Çizgi’’ye. Bu kez üçüncü tekil anlatıcı, kadın bakış açısıyla yine bir kayıp ve yerine koyma hikâyesi anlatıyor. Bebeğini düşürünce Aslı’nın kendisini eksik, bozuk sanması, çıktığı tatilde tanıştığı baba-oğul’un Aslı’ya kısacık bir ferahlık vermesi başarılı bir şekilde aktarılıyor. Öykünün genel atmosferi, Ege kasabasının sokakları, mevsimin yaz sonu olması teskin ediciydi. Kıyafetlerdeki ütü çizgilerinin anlatıldığı paragrafta kendimi gergin ve rahatsız hissettim. Omuzdan kol boyunca devam eden muntazam ince çizgiler. Saatler süren düz çizgi yapma uğraşı. Gömlekler ve tişört kolları neyse de, kumaş pantolonlardaki nereden çıktığını anlamadığımız çift çizgiler. Ütü yaparken o keskin ince çizgiyi tutturmaya çalışan her okur çift çizgilerin verdiği rahatsızlık hissini anlayacaktır. Pantolonlardaki ikinci ütü izleri ile mücadele etmeyi bırakmalıyım.
‘’Bambaşka Bir Şey’’ gerçek dünya ile zihinsel dünya arasındaki sınırların aşılmasının temel motif olarak işlendiği bu nedenle karakterle olan mesafemi koruyamadığım öykülerden, bir meta kurmaca. Merve sığınak olarak kitapları seçmiş, onlarla nefes alıp onlarla hayata tutunuyor. Okuduğu kitaptaki kaktüs adam’a âşık oluyor. Kaktüs adamın gönlü başkasında –buradaki başkası Nermin-. Öyküde hâkim olan romantik atmosfer, gerçek ve hayali unsurları birleştiren anlatım tarzı ile yoğunlaştırılıyor. Bir yerde Merve, kaktüs adam’la yaşadığı ilişkinin hayal kırıklığı ile şöyle söylüyor. ‘’hani iki ayrı boyuttaki iki insan birbirine âşık olabilirdi’’ Öyle şey mi olur canım demeyin. İdeal okurluk bu değil mi, okuduğumuz metin canlıymışcasına okumak, karakterle konuşmak, onun başına gelenlere sevinmek, üzülmek. Âşık olmak da mümkün Merve, neden olmasın.
Şimdiye kadar, kitaptaki üç öyküyü beni etkileyen yanlarıyla ele almaya çalıştım. Kapatırken, kapağa dönelim yeniden. Kitabın adının ben de bıraktığı etkiye. Her şey yolunda; işler sarpa sardığında kendi kendime sıklıkla mırıldandığım bir söz öbeği. Diyelim ki, bugün pazar ve salı günkü toplantıya bir sunum yetiştirmeliyim. İçimdeki ses hemen başlar, her şey yolunda. Günlerden salı, sunumum hazır. Çocuğu biraz önce okula bıraktım. İş yerine geldim. Toplantıya kadar bir kahve içerim belki. O da ne? Arka koltukta unutulan bir okul çantası. Sakin ol, her şey yolunda. Çantayı okula bıraktım, toplantının başlamasına on dakika var. Neyse ki Nimet ilk sırada sunum yapacak. Yetişmek için hâlâ vaktim var. Telefona gelen mesaj sesi. Nimet’in acil bir işi çıkmış, benim sunumum öne alınmış. Derin nefes al, hâlâ her şey yolunda. Böyle anlatınca bu cümleyi kurmadan hemen önce yaşadığım panik, daralma hissediliyordur. ‘’Aslında Her Şey Yolunda’’ bu sıkışmışlığa verilmiş bir cevap sanki.
ASLINDA HER ŞEY YOLUNDA
Duygu Terim
Notos Kitap, 2024
Tür: Öykü
Comments