top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Azınlık rotası

Yazarın fotoğrafı: LiteraLitera

Dilek Erol yazdı: "Yazar öykülerinde, kendine yaklaşabilme cesaretini gösteren insanların hikayelerini anlatıyor."



“Bazı hikayeler şöyle başlar: Kasabaya bir yabancı gelir ve hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Ben o yabancıyım.” (s.11) 

Maddenin bir potansiyel, yani gerçekleşmemiş bir olasılık olduğunu vurgulayan Aristoteles’e göre bu potansiyel doğrudan gözlemlenemeyebilir; ancak gözlemlerimiz, değişimden geçerek somutlaşan bu potansiyelin bir ifadesidir. Değişim ise bu olanakların gerçeğe dönüşme sürecini gösterir. Değişime direnmek olası gerçekliğimizi veya kendimizi gerçekleştirme ihtimalini oldukça düşürür. Öyle ki; farklılıklar görünmez olur. Oysa her şey, kişinin kendisini “yabancı” diye tanımlamasıyla başlar. Böylece kalabalık çelişki yumağı nice kurguları doğurur. İç huzurla yaldızladığımız ne büyük savaşlar vardır orada. Meziyet ise dış sistemin kabuğuna dokunmakta yatar. Büyük perspektiften kendine bakmakta. Keşfedilen her alan “kendine yaklaşma” eyleminin doktrinleri olmayı, toplumsal düşünce evriminde yüzyıllardır sürdürüyor. 


Burada Ejderhalar Var öykü kitabıyla yazar Ayşegül Kopdagel, kendine yaklaşabilme cesaretini gösteren insanların hikayelerini anlatıyor. Oğlak Yayınları etiketi ile çıkan toplam yirmi üç öyküden oluşan ilk kitabı. Gerçeklik ve kurgunun kol kola girdiği uzam üstüne ampirik bir manifesto. Nereye yakın durduğu ise derin bir muamma. Lakin salonun orta yerinde bir ejderhanın av kokusunu alması ve aidiyetin eve bir türlü yerleşememiş gövdesini hissetmek arasında birkaç sözcük var. 


Kopdagel öykülerinin neredeyse çoğunda iç monolog, betimleme, çağrışım ve geriye dönüş anlatım tekniklerini kullanıyor. Bazı paradoksal sonlar, okuru yozlaşmanın getirdiği eşiğin başında bekletiyor. Karakterleri kurgulama sürecinin anamorfoz perspektiften beslendiği her satırda kesinlik kazanıyor. Damıtılmış tespitler iç çatışmaların uzlaşı alanından çıkmış nitelikte. Toplumun sorunları üzerine fazlasıyla kafa yormuş bir yazarı okuyoruz. Bakış açısını ise yer yer absürt ve mizahi öğelerle konuşlandırıyor. Kadın dünyasının öğelerini taşıyan bazı öyküleriyle, çağdaş anlatıda kadın sesini en iyi veren yazarlardan biri olan Virginia Woolf’un rüzgarını zaman zaman hissettiriyor.  


“Adamın gidişiyle yaşadığı boşluğa düşüş krizinden var oluşunun ilk anını kendine hatırlatarak yavaş yavaş çıkmaya başladı. Yeryüzüyle arasındaki kordon bağını zemine tüm gücüyle basarak yokladı. Kordon bağından aldığı güçle gözlerini açtı, bir kabuğu daha çatlayıp yük olmaktan çıktı; boşluk çürüyen kabuğun artıklarıyla doldu.” (s. 23) “Yüzünü Dök Küçük Kız” öyküsünde, terkedilme acısından kurtulma ve doğum süreci arasında simgesel bir bağ kuran yazar alegorik anlatıyı hissettiriyor. Öykünün psikolojik alt yapısı varlık ve yokluk arasında muazzam bir bağ kuruyor. 


Öykülerin birçoğunu kısa ve net monologlar oluşturuyor. Yazar, aile ve çevre ilişkilerinin çetrefilli ağında, düşerse tutunamama riskini göze alarak dolaşıyor. Çoğu öykünün giriş bölümü, anlatıcının kendisiyle yüzleşmesi sonucu ulaştığı duygu belirteçleriyle başlıyor. Bazen de yaşananların veya yaşanamayanların sebep olduğu hasarlar ile. Sonrasında basit alışkanlıkların içsel alana dair verdiği ip uçları metnin tamamını örüyor. “Kapı kollarını peçeteyle tutuyorsun. Paraya da dokunamıyorsun. Abin, kedilere mama almak için istediğin borç parayı yan cebine koyuyor.” (s.35) 

   

“Annemin ölmesini istiyorum. Bu düzeni o kurdu. Öz kızlarının kalbini söken düzeni. Halbuki hemcins değil miyiz? Erkek evlatlarına düşkünlüğünün sebebi ne? Beni gereksiz, yetersiz, faydasız mı buluyor?” (s. 53) “Kime Çektim Ben” öyküsü, bir babanın yalnız bıraktığı dört çocuklu annenin bitmek bilmeyen toplumsal baskı sebebiyle öfkesini ergenlik çağındaki kızından çıkarması üstüne kuruluyor. Sebepleri değişen ancak sonuçları hep aynı kalan “sevilmeme hissi” üstüne, cinsiyetçiliği merkeze alıyor. Gözlem gücünün kurguya kattığı perspektif açısından da çok yönlü düşünmeyi sağlıyor.


“Bir takımın taraftarı, bir siyasi partinin sempatizanı olmaya karşıydım. Çok beğenilen, kitleleri peşinden sürükleyen müzisyenlere, oyunculara, yazarlara hayranlık duymayı asla tercih etmedim."(s. 89) Kitaba adını veren öykü orijinal adıyla “Hic Sunt Dracones” korkmayan ve tek olmayı seven insanların uğultuların peşinden gittiği, konuşmadıkça büyüyen korkunç gerçeklerin gerilimi ile ara yolları birleştiriyor. Okur, kendi içinde dahi gitmeye cesaret edemediği ıssız alanlara çekiliyor. 


“Burada Ejderhalar Var” maskeleri düşürüyor. Normların bile doğal seçilime yenik düştüğünü ve önünde sonunda toplumsal evrimin ana mekanizması olacağını yeniden gözler önüne seriyor. “Hepimiz yaralı atlar gibi ölmeyi bekliyoruz” diyebilmenin acı hissini paylaştıran vurgusu, çoğunluk olmanın konforunu arttırıyor gibi görünse de; biz gitmeyelim diye konulan “Burada Ejderhalar Var” uyarısı, takip etmemiz gereken azınlık rotası olmayı sürdürecek.


BURADA EJDERHALAR VAR

Ayşegül Kopdagel

Oğlak Yayınları, 2024

Tür: Öykü

128 s.

Comentários


bottom of page