Giovanni’nin odasından karanlıkta yüzmeye
Nagihan Kahraman, Tomasz Jedrowski’nin ilk romanı, Karanlıkta Yüzmek üzerine yazdı: "Yasak bir ilişki, yasaklanan ve çevirisi yapılmayan bir kitap, Giovanni’nin Odası üzerinden dile getiriliyor. Ortak ilgi alanları yüzmek ve bu kitap olan Ludwik ve Janusz’un ilişkisi, bir pamuk ipliğine bağlı olduğundan ikisini de tedirgin eden pek çok uyaranla karşılaşıyorlar roman boyunca."

James Baldwin, cinsellik ve kimlik sorunları ile beraberinde ırkçılık ve insan haklarına saygı gibi temaları merkezine alan romanları ile tanınan, hem beyaz hem de heteroseksüel olmamanın bedelini senelerce ödemiş biri ve bu meseleyi dert edinen çoğu yazara da örnek olduğu biliniyor. 1924’te doğduğu Amerika’nın Harlem bölgesi yani New York onu hem var eden hem de kuşatan bir şehir. 1953’te çıkan ilk kitabı Go Tell It on the Mountain (Git Onu Dağda Anlat)’ın ardından 1956’da çıkan ikinci romanı (Giovanni’s Room) Giovanni’nin Odası ile sesini iyice duyurmıştur. Bunları Another Country, Nobody Knows My Name ve Notes of a Son, Tell Me How Long the Trans Been Gone (Ne Zaman Gitti Tren?) adlı öykü, deneme ve romanları takip etse de James Baldwin’i çoğu kişi Giovanni’nin Odası ile tanımaya devam ediyor günümüzde bile.
Eşcinsel bir aşkı anlattığı bu romanında ana karakterlerden biri romanın adında yer alan Giovanni, diğeri ise David. Ancak eserin ismi de bunu ele veriyor ki “Giovanni’nin odası” da en az bu iki karakter kadar romanın merkezinde duran bir üçüncü ana karakter demek mümkün. Bu ön bilginin sebebi bizi Giovanni’nin Odası aracılığıyla kendisine götüren roman Karanlıkta Yüzmek; Tomasz Jedrowski’nin ilk romanı. 2020’de yayımlandıktan sonra eser, 2021’de Polar İlk Roman Ödülü’nin adaylarından biri oldu ve on sekiz dile çevrildi. 2024 yılının ağustos ayında İthaki Yayınları’ndan yayımlanan roman, Türkçede de yerini aldı. Eseri İngilizce aslından çeviren ise Melek Memiş.
Karanlıkta Yüzmek, Polonya’da ve 1980 yılında geçiyor. Savaş sonrasında ülkenin birçok şehrinin harap hâle geldiği ve bir daha da eskisi gibi olamayacak zamanlarına şahit ediyor yazar okuru. Arka planda rejimin sarsıldığı bir dönemi okurken bir yandan da iki ana karakterin -Ludwik ve Janusz- mikro dünyalarına da misafir oluyoruz. Yasak bir ilişki, yasaklanan ve çevirisi yapılmayan bir kitap, Giovanni’nin Odası üzerinden dile getiriliyor. Ortak ilgi alanları yüzmek ve bu kitap olan Ludwik ve Janusz’un ilişkisi, bir pamuk ipliğine bağlı olduğundan ikisini de tedirgin eden pek çok uyaranla karşılaşıyorlar roman boyunca. Bunlardan biri de şüphesiz ki ülkenin rejimi. Böyle bir eşcinsel ilişkinin kabul görmeyeceği bir coğrafyada ve sistemde, bu iki genç adamın yaptığı “karanlıkta yüzmek” değil de nedir?
Önlerini göremeyecek kadar kapalı bir sistem ve kendilerine örnek teşkil edecek bir ilişki modellerinin olmayışı belki de onların bu kadar bocalamasının asıl sebebidir. Ancak onlar inatçıdır; tutkularının peşinden giderler: “Ormanda yürüdük, yerimize ulaşana ve göl yüzeyinde ayı görene dek şüphe uyandıran sesleri dinledik. Durduk ve izledik. Sonra tek bir söz söylemeden soyunduk ve suya girdik. Yüzdük. Korkamdan, özgürce ve muhteşem karanlıkta kimseye görünmeden.” (s.66)
Karanlıkta Yüzmek, içinde de bolca geçen Giovanni’nin Odası’ndan izler taşıyor ve benzer ilişkilere odaklanıyor. Yazar hatta bunu James Baldwin’e bir saygı duruşu niteliğinde ele almış gibi açıkça yapıyor. Elbette iki ana karakterin toplum tarafından uygun görülmeyen aşkını odağına alması bakımından aynı paydada yer alıyor iki roman da ancak başka büyük farklılıklar da var. Giovanni’nin odası gibi bu aşıkları bir arada tutan sabit bir mekân yok örneğin Karanlıkta Yüzmek’te. Aksine Ludwik savaş sonrasında harap olmuş Getto’da, Janusz ise savaşın hiç uğramadığı Praga’da yaşıyor. Birlikte katıldıkları kampın ardından Janusz hızlıca iş bulup o dünyaya ayak uydurmak için sahte bir personaya bürünürken Ludwik bütün bu olanlar karşısında ne yapacağını bilmez hâlde kalır uzun süre boyunca. Bunun gibi zıtlıklar romanın ana çatışma noktasını oluşturuyor. Öte yandan Giovanni’nin Odası’ndaki gibi göç etmiş insanların da hikayesini okuyor olmamız da tüm aykırılıklara rağmen birbirlerine bağlanan insanların ortak birtakım acıları olduğunu da gözler önüne seriyor. Ludwik de David ve Giovanni gibi ülkesinden başka bir yerde nefes almaya çalışan biri: “Savaş bitince Almanya’nın doğusu Polonya, Polonya’nın doğusuysa Sovyetler Birliği oldu. Büyükannemin ailesinin Lwow’daki topraklarından çıkmaya zorladılar. Sovyetler evlerini aldı, büyükannemin ailesini de bir iki yıl önce Yahudileri kamplara getiren hayvan trenlerinin içinde taşıdılar. Büyükannemler de Wroclaw’a geldi, yüzlerce yıldır Almanların yaşadığı bu yere yani. Tanımadığımız bir ailenin. Bırakıp gittiği bir daireye, bulaşıkları hâlâ eviyede duran ailenin dairesine, ekmek kırıntıları masada bekleyen ailenin evine geldi.” (s.12) Karanlıkta Yüzmek, Giovanni’nin Odası’na göre çok daha politik eleştiriler barındıran bir roman. David ve Giovanni’yi Paris sokaklarında daha çok bir flanör gibi görürken Ludwik ve Janusz’u birer yüzme arkadaşı olarak görüyoruz ve onları yürürken ya da şehrin kafelerinde oturup kahve içerken görmek pek mümkün değil. 1980 yılında Polonya’da pek çok şeyi yapabilmek için gizli saklı duvarlar ardında olmak gerektiği vurgulanıyor. Dolayısıyla çok fazla çıkmaz ve tezat içeren bu romanda cinsel kimliklerinden ötürü bir araya gelemeyeceklerini bilen iki karakterin çatışması mikro evrenlerinden ülkenin makro evrenine doğru da kayıyor.
Sık sık toplumdaki ekonomik ve temel haklar noktasındaki aksaklıkları dile getiriyor Ludwik: “Ülkedeki grevlerden, düzinelerce yerde üretimin durmasından, bunlara fabrikaların, madenlerin ve tersanelerin de dahil olduğundan bahsetti. İşçiler makinelerini bırakmıştı. Et fiyatlarındaki artışın geri alınmasını istiyorlardı. Ayrıca daha iyi çalışma şartları, ifade özgürlüğü hakkının korunması ve bağımsız işçi sendikaları kurabilmeleri de talepleri arasındaydı. Şimdiye dek yetkililerle şiddet içeren bir çatışma olmamıştı. Grevler henüz başkente ulaşmamıştı ama gizli kaynaklar, o öğleden sonra ulaşmasının an meselesi olduğunu söylüyordu.” (s.108) Yalnızca bu cümlelerden bile Varşova’da sadece romanın kurgusal evreni değil tarihsel boyutunu yansıtan gerçek evreninde de gizli saklı, kapalı kapılar ardında konuşulanlar üzerinden dünyanın döndüğü görülüyor. Tanıdık olmayınca tedavi olmak için doktorlarda randevu, eczanelerde ilaç bulunamayan; doktora konusu ne kadar umut verici olsa da parti üyesi olmayınca seçmelerden geçilemeyen yıllar anlatılan… Tüm bunlar ve dahası, anlatıcı Ludwik olduğu için, onun gözünden ve bakış açısından kısmı bize ulaşıyor yalnızca.
Eğer anlatıcı Janusz olsaydı, o ve onun temsil ettiği ülkenin diğer kesimi açısından anlatılan nasıl bir roman çıkardı ortaya acaba? “Karanlıkta yüzmek” denir miydi yine de tüm bu içinde olunan hâle? 1980 yılının Polonya’sı üzerinden evrensel bir öykü anlatan bu romanı, bu konularla ilgilenen tüm okurlara tavsiye ediyorum.
KARANLIKTA YÜZMEK
Tomasz Jedrowski
İthaki Yayınları, 2024
Çeviri: Melek Memiş
Comentarios